Emperyalist sistem can çekişiyor. Ölürken de beraberinde götüreceği kurbanlar arıyor. 200 yıllık bir çıkar şebekesinin kolay vazgeçeceği düşünülemez.
OTORİTER Mİ 'DEMOKRATİK' Mİ
Salgına karşı “iki” model olduğu konuşuluyor.
İlki, Çin Halk Cumhuriyeti’nin koca kentleri karantinaya alarak yürüttüğü ödünsüz mücadele.
İkincisi, güya Güney Kore modeli... “Demokratik” olan… Güney Kore yurttaşlarını kısıtlamamış! Çok test yaparak vakaları erken saptamış.
Cehalete bakın! Türkiye’deki mücadelemize nasıl da zarar veriyorlar.
Gidin görün, Seul sokakları insan mı dolu?
Tek bir yöntem var. Neredeyse 600 yıllık tek bir yöntem. Ortaçağ’ın Veba salgınlarında eve kapanan büyük yazarların öykülerini, o sürede verdikleri eserleri filan okuyup duruyoruz.
ALIŞVERİŞ ÖZGÜRLÜĞÜ
Son yazımda da belirttim. ABD ve Avrupa’nın bu işin altında kalmasında, Çin’e karşı yürüttükleri psikolojik savaşın büyük etkisi oldu.
Vuhan karantinaya alınınca yükselen “totaliter”, “diktatör” propagandasını tekrar hatırlatalım. Aleyhinde bu kadar konuşunca, aynı önlemi almakta da geciktiler.
Bu aynı zamanda onların mayasındaki zaaf. Çılgınca alışveriş yapabilmeyi, özgürlük diye dayatan toplumlar bunlar. Salgın ciddileşince bile aynı yerde kaldılar. Süpermarketlerde tuvalet kağıdı için kavga ettiler.
BİRİNCİ MADDE YAŞAMA HAKKI
“Demokrasi, insan hakları” öyle mi?
Fransız Devrimi’nden bu yana bütün “İnsan Hakları Bildirileri”nin birinci maddesi “Yaşama Hakkı”dır.
Tek bir model var. Çin’in yaptığından başkası yalan dolan.
1.5 milyarlık bir nüfusla, bulaşı 80 binde tutma başarısına şapka çıkarıyoruz.
Anlaşılan Trump da aynı yere gelmiş. Çin Cumhurbaşkanı Xi’yle bir saat telefonda konuşmuş, ballandırarak anlatıyor.
Bir yandan G7 buluşmasında Kovid19’a “Çin virüsü” dedirtebilmek için uğraşıp duruyorlar. Kalan altısı reddetti elbette.
Zira Foreign Affairs de yazdı: “Çin, dünya liderliğini aldı.”
YÖNETİLECEKSİN İMAMOĞLU
ABD’nin ülkemizdeki işbirlikçileri de aşağı kalmıyor.
Ekrem İmamoğlu baktı ki, CHP Genel Merkezi işlevini tam yerine getiremiyor, hemen fırladı ortalığa. Her akşam TV’lerde. Jerzy Kosinski’nin Chauncey Gardener’ı düzeyinde açıklamalar yapıyor. Ama Gardener, “Bir Yerde” romanının safın safı kahramanı. İmamoğlu ise, o boş konuşmaların içine öyle zehirli ibareler yerleştiriyor ki…
Son marifeti, “seçenek bilim kurulu” oluşturmak.
Öyle bir hamle ki, otorite düşmanlığıyla, binbir yalanla bulandırılmış zihinleri daha da karıştıracak.
İmamoğlu’nu ilk, “İstanbul, Ankara’dan yönetilemez” dediğinde enselemiştik. Şimdi o lafının gereğini yapıyor.
Ama durum ciddi. Bütün bu bozgunculukların bedeli ağır olacak. Dedik ya, efendileri yanlarında götürecekleri kurban arıyorlar, işte ilk kurbanlar bu işbirlikçilerdir.
YENİDEN NUSRET FİŞEK
Nusret Fişek hocamızı büyük saygıyla yad ediyorum. Cumhuriyet Devrimi sağlık politikalarının, Refik Saydamların ödünsüz takipçisi Nusret Fişek’i…
Koruyucu hekimliğin önemini anlattı bize. Hastalığı olmadan önlemenin en maliyetsiz yol olduğunu, hasta olmamanın temel bir insan hakkı olduğunu ondan öğrendik.
1960’larda “Sağlıkta sosyalizasyonu” başlattı. İlk sağlık ocaklarını kurdu. “Ev Takip Fişleri”nden, gebe takibine “Toplum Hekimliği” derslerinde hep ondan ve öğrencilerinden dinledik.
Ne güzel bir tamlama değil mi? Toplum Hekimliği…
12 Eylül darbesinin ilk yıktığı sistemdir. 1984’te mecburi hizmetimi yaparken yaşamıştım. Tarama, aşı vb. için köylere gitmeye araç bulamazdık. Sağlık Müdürlüğü vermezdi. Sağlık memurumuzun arabasına benzini koyar giderdik.
“Halk Sağlığı” komünizmdi, halk sağlıkçılar da komünist. Vurun kahpeye…
Şimdi yeniden Nusret Fişek günlerindeyiz. Onu ve uygulamalarını tekrar keşfedeceğiz.
Toplum Sağlığı ve Aile sağlığı merkezlerimiz, bugün benzer bir işlev görüyorlar. Oralarda çalışan sağlık personeli, işlerini büyük özveriyle yapıyorlar.
HALK SAĞLIKÇILAR SAHNEDE
Biliyoruz, sayısı iyice azaltılan Halk sağlığı uzmanlarımız sahadalar ve canla başla çalışıyorlar.
Bütün o zor işlerin arasında, önemli bir görevleri daha var. Ekranlara daha çok çıkmalılar.
Bizi aydınlatmalılar.
Serhan Bolluk
Aydınlık