Sevgili okuyucularım, “Demokrasi (!)” ile yönetildiği iddia edilen bir ülkede muhalif gazeteler ve televizyon kanalları polis zoruyla, baskınlarla ele geçirilip kapatılıyorsa, bunun hesabı günün birinde mutlaka sorulur.
Dünkü baskınlarda bir kez daha izledik. Medya kuruluşlarına TOMA'larla saldıran, ahalinin üzerine biber gazı sıkıp coplayan, gazetecilere kelepçe takan polis gücü en sonunda başarılı bir operasyonla (!) hedefleri ele geçirdi ve AKP hükümetine sağ salim teslim etti.
Bu gibi olaylar bir süre sonra bizim de başımıza gelecek.
Sözcü ve Doğan grubu benzer baskınlara uğrayacak, hepimiz yaka paça götürüleceğiz.
Diktatörlük düzeninin sonu budur.
* * *
Burada açıkça söylüyorum… Bugüne kadar hakkında nice yazılar yazıp mahkemelik olduğum Fethullah ekibinin, başka bir deyişle cemaatin, terörle ilgisi olduğuna hiçbir zaman inanmadım.
Şimdi piyasaya adına FETÖ dedikleri en son terör örgütünü sürdüler (Fethullahçı terör örgütü).
Cemaati yok etmek amacıyla, durduk yerde, aslı astarı olmayan yeni bir dandik örgüt yarattılar.
Hiç kimse bu sözde terör örgütünün hangi silahlı eylemi gerçekleştirdiğini bilmiyor! Devlet belgelerinde, savcılık iddianamelerinde ve mahkeme kararlarında böyle bir bilgi ve belge yer almıyor.
Taktik çok ilginç!
Hükümete karşı olanları terör örgütü ilan edeceksin!
* * *
Bugün Fethullah'ı terör örgütünün başı ilan eden faşist iktidarın yakın geçmişte çevirdiği dümene çok kısaca göz atalım.
“Ergenekon terör örgütü(!)” ve “Balyoz darbecileri(!)” diye masallar uydurmuşlardı. Böyle terör ve darbe örgütleri yoktu. Ama kendilerine karşı olan yüzlerce aydını ve subayı tutuklayıp içeri tıktılar, yıllarca hapis yatırdılar.
Amaç toplumu bu yolla korkutup sindirmekti.
* * *
İşin acı tarafı neydi, anımsayın!..
Bunlar olurken, şimdi benzeri kendi başına gelince haklı olarak ağlaşan cemaat hep alkış tuttu ve AKP'ye destek verdi… Çünkü o zaman aralarında henüz çıkar kavgası patlamamıştı. Cemaat AKP'nin taşeronluğunu ve tetikçiliğini yapıyordu.
Şimdi aynı haksızlık ve hukuksuzlukla kendileri boğuşuyor.
Atalarımız “Etme bulma dünyası” demiş, doğru söylemiş.
* * *
Biz gerek Ergenekon ve gerekse Balyoz davalarında elimizden geleni korkmadan yaptık, haksızlığa uğrayan o insanlara hep destek verdik.
Her iki dava da fos çıktı.
Bugün de aynı desteği cemaate karşı sergilenen haksızlık ve hukuksuzluğa karşı veriyoruz.
* * *
Tayyipgiller'i yakın bir gelecekte “Hesap verme” korkusu sardı.
1 Kasım seçiminde Meclis'te kelle çoğunluğunu sağlayamadıkları takdirde iş kendileri açısından daha da zorlaşacak.
Sağladıkları takdirde ki hiç mümkün görünmüyor daha beter şımarıp terazinin dengesini iyice yitirecekler, baskı ve zulüm ortamı giderek güç kazanacak.
Seçimi kazansalar bir türlü, kazanmasalar bir türlü!..
Olan Türkiye'ye olacak.
Ülkemize artık barışın gelmesi, anayasanın uygulanması, hukuk devleti falan asla söz konusu değil.
Her şey bir tek şahsın, Tayyip'in ağzına ve keyfine bakacak.
Büyük lokma ye…
Sevgili okuyucularım, belki bazen düşünüyor olabilirsiniz, seçimde AKP'nin en çok korktuğu, bu yüzden düşman belleyip hedef gösterdiği, başarısız olsun diye çaba harcadığı parti hangisidir diye!..
Acaba CHP mi, MHP mi!..
İkisi de değil. O halde hangisi?
HDP!
HDP 7 Haziran seçiminde yüzde 10 barajını aşıp Meclis'e 80 milletvekili soktu. Bu 80 milletvekilinin neredeyse tamamı Güneydoğu'da AKP'den alındı ve iktidar partisi Meclis'te azınlığa düşmüş oldu.
Ülkede acayip bir rüzgar esiyordu…
“HDP'ye oy verin… Barajı aşsın ki AKP tek başına iktidar olamasın.”
İnce hesaplar yapıldı, büyük bir kumar oynandı ve tuttu…
* * *
Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün, laik ve demokratik Cumhuriyet'in, Atatürk ilke ve devrimlerinin en büyük savunucusu olan, bazılarını benim de bire bir tanıdığım nice insanlar sandık başına bu hesapla gidip oylarını HDP'ye verdiler.
Peki şimdi, bu seçimde ne olacak?
Eğer aynı süreç 1 Kasım günü de gerçekleşir, Doğu ve Güneydoğu'yu, ama özellikle de Güneydoğu'yu HDP silmece kazanırsa, gökten ilahlar bile inse AKP'yi kurtarmak mümkün olmaz.
Dolayısıyla, bu seçimde de AKP'nin en büyük rakibi (istesek de istemezsek de) HDP'dir.
* * *
Burada bir cümlelik bir parantez açıyorum:
(HDP yüzde 10'u geçemezse, korkarım ki başta Güneydoğu olmak üzere ülkenin pek çok yerinde kanlı olaylar çıkar ve terör çok canlar alır.)
* * *
Bazen kendi kendime düşünürken, ya da arkadaşlarla konuşurken konu hep aynı yere geliyor!..
“Ne günlere kaldık!.. Eskiden iktidarın tetikçisi ve taşeronu olan cemaatle kavgalı idik. Şimdi bunca haksızlığa uğrayınca onların yanında yer almak, onları savunmak durumunda kalıyoruz.
Apo'nun uzantısı olan HDP'den nefret ederdik. Şimdi AKP'nin elinden iktidarı söküp alma görevi adeta onlara verildi ve biz HDP'nin yüzde 10 barajını aşmasını dilemeye başladık!
Yine bir atasözü ile bitireyim…
Atalarımız “Büyük lokma ye büyük konuşma” demiş, doğru söylemiş!
FETÖ destekçisi Emin Çölaşan'ın diğer yazısı:
“BİZİM BAŞARAMADIĞIMIZI FETULLAH'LA EKİBİ BAŞARDI”
Nil Soysal'a bir röportaj veriyor bu arada Emin Çölaşan. Coştukça coşuyor. Tarih ise 24 aralık 2013. Yani 17 Aralık yargı darbesi yapılmış, 25 Aralık'a bir gün var. Çölaşan FETÖ ile müttefikliğin temel taşlarını ihanete giden yol için döşüyor bu sözlerle. Fetullahçı örgüt için bu röportajda “İyi ki varlar” demekten bile kendini alamıyor:
Fetullah ekibinin; “Biz bu işin içinde yokuz” demesine inanmam. Varlar ve iyi ki de varlar! Bizim başaramadığımızı onlar başardı! Biz biliyorduk ama belgeler elimizde değildi. Onlar, devleti ele geçirmiş olmanın avantajını kullandı.
Ama aynı kişi ardından hükûmetin polisi ele geçirdiğini de söyleyebiliyor. Bu arada Emin Çölaşan'ın “Ordu kışlasına çekildi, ses alamıyoruz” demesi de ayrı bir ibretlik söz, belirtmeden geçmeyelim.