Emekli pilot Kurmay Albay Osman Başıbüyük, sunsavunma.net'te bugün yazdığı yazısında 14 emekli amirale tuzak kurulduğunu iddia etti.
"104 emekli Amiral Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmaması yönünde ciddi çaba harcıyorlardı. Onların bu büyük cabası, kamuoyunda farkındalık yaratarak Kanal İstanbul’u hayata geçirmek isteyen hükümetin önünde bir engel oluşturmaktı. Fakat amirallerin çabalarından asıl rahatsız olan, Kanal İstanbul Projesinde başka hesapları olan küresel güç odaklarıydı." diye yazan Başıbüyük, "Bu konuyu kökünden halletmek istediler. Önce bir tarikat dergâhında, üniformasının üstüne cübbe giymiş vaziyette ibadet eden bir amiralin fotoğraflarını bazı medya organlarına servis ettiler. Bu hamle amiralleri kışkırtmak içindi." iddiasında bulundu.
Yazısında, 1833 yılında Çarlık Rusyası ile bir saldırmazlık anlaşması olan "Hünkâr İskelesi Antlaşması"nı n ve 13 Temmuz 1841’de Londra’da "Boğazlar Sözleşmesi "nin ışığında Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni inceleyen Osman Başıbüyük asıl amacın Rusların Akdeniz'e inmesini Akdeniz'de bulunmasını engellemek olduğunu savundu.
Başıbüyük'ün yazısından bazı bölümler şöyle:
" Böylece 104 amiralin bazılarının Atatürkçülük duygularını, bazılarının ise 'bu ülkeyi biz kurduk, kurduğumuz laik cumhuriyet elden gidiyor' yönündeki inançlarını tahrik ettiler. Sonra muhtemelen içlerinden birisi, bir bildiri yazalım önerisiyle bu tuzağı tetikledi. Başka birileri ise bildiriyi muhtıraya benzeterek darbe yaygarasıyla hükümeti kışkırtı. Savcılar hemen hareket geçti, amirallerin bazıları gözaltına alındı. Cübbeli amiral fotoğrafları eline tutuşturulan medya organları, saflığından mı kullanılmıştır, yoksa onlar da bu tezgâhın içindedir bilemeyiz ama sonuçta bizim emekli amirallerimizin sesi kesilmiş ve Türk kamuoyu bir tuzak olan Kanal İstanbul projesine bir adım daha yaklaştırılmıştır.(...)
"Yaşadığımız yüzyılın en önemli enerji kaynağı olan doğalgazın fiyatını şu an Ruslar belirlemektedir. Doğalgaz aynı zamanda Rusya’nın en önemli gelir kaynağıdır. Rusya’nın Akdeniz’e inmesi, Suriye ve Libya’ya yerleşmesinin sebebi, küresel çaptaki doğalgaz kavgasıdır. Moskova’nın bu mücadeleyi devam ettirmesini sağlayan en önemi unsur Akdeniz’deki donanmalarının varlığıdır. Gemi ve denizaltı sayıları az olmasına rağmen biraz önce bahsettiğimiz silahların vurucu gücü, Rus Donanmasını Akdeniz’de ABD’nin 6. Filosundan bile daha güçlü kılmakta, Rus askerinin Suriye ve Libya’dan atılmalarını önlemektedir
180 yıl önce olduğu gibi küresel sermaye bugün de Rusların Akdeniz’de olmasından rahatsızdır ve Putin iktidara geldikten sonra Rusya’nın kontrolünü kaybetmiştir. Putin ile Çarlık dönemini yeniden yaşamaya başlayan Rusya’nın giderek güçlenmesi büyük baronların planlarına ters düşmektedir.
Rusya’yı zayıflatmanın iki yöntemi var: 1. Rusların boğazını sıkmak, 2. Kırım’ı geri almak.
Rusların boğazını sıktığımız, Kırım Savaşı’na Mason biraderler Mustafa Reşit Paşa ve onun yetiştirdiği Mehmed Emin Âli Paşa’nın çabalarıyla girmiştik.
1. Dünya Savaşı’na ise kafasına fes giymiş, Yahudi asıllı Alman Amiral Wilhelm Anton Souchon’un, Sivastopol’u bombalamasıyla dâhil olduk. Her iki savaş da felaketle sonuçlandı.
1936 yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle bir denge oluştu. Fakat bu denge şu an Rusların işine geliyor. Sözleşmenin 11’inci maddesine göre Rus savaş gemileri barış döneminde istediği gibi Akdeniz’e gidip geri dönebiliyor. Küresel sermayeyi en çok rahatsız eden husus bu.
19’uncu maddeye göre, savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaşan devletlerin savaş gemilerini Boğazlardan geçirmemesi gerekiyor. Bu madde Rusya bir ülkeyle savaşıyorsa boğazların hem Ruslara hem savaştığı ülkelere kapatılması gerektiği şeklinde yorumlanabilir.
20 ve 21’inci maddelere göre ise Türkiye, kendisinin dâhil olduğu bir savaşta veya savaş tehlikesi gördüğünde boğazlar üzerinde istediği tasarrufu kullanabiliyor.
Mevcut sözleşme hükümlerine göre Rusları Akdeniz’e indirmemek için ya Rusların biriyle savaşması gerekir; mesela bu Ukrayna olabilir ya da Türkiye’nin Rusya ile savaşması veya bir savaş tehlikesi hissetmesi gerekir.
Diyelim ki Montrö Sözleşmesi uluslararası tartışmaya açıldı. Bu durumda küresel sermaye ve Batılı ülkelerin ana istekleri, Rus donanmasının Akdeniz’e çıkışını kısıtlayacak yönde olacaktır. Bu talepler doğal olarak Türkiye ile Rusya ilişkilerini gerginleştirir.
Eğer Kanal İstanbul yapılırsa, bir süre sonra ister istemez boğazların statüsü tartışmaya açılacaktır. Türkiye’nin Kanal İstanbul’u yapacak parası yoktur. Hükümet bu işe giriştiği takdirde gerekli borç parayı büyük ihtimalle Londra merkezli finans kurumlarından bulacaktır. AKP Hükümetlerinin konsorsiyumlara geçiş garantisi vererek YapİşletDevret modeli ile inşa ettirdiği köprü, tünel ve otoyol projeleri şimdiden devlet bütçesini tüketen birer kara delik haline gelmiştir. Bu kara deliklere bir de Kanal İstanbul’un eklenecek olması Türkiye ekonomisini çökertir. Borcunu geri ödeyemeyen bir Türkiye’nin, Kanal İstanbul’daki hükümranlık haklarını küresel sermaye lehine kaybederek, Rusya ile sürtüşme haline girmesi muhtemeldir.(...) "