Ekim ayı Türk tarihinde önemli olaylara şahitlik yapmış bir ay: Mudanya Mütarekesi (11 Ekim 1922) ve Cumhuriyetimizin ilan edildiği 29 Ekim (1923) günü gibi gurur verici günler kadar, uğursuz ve kötü günlerin de olduğu bir ay. Örneğin, 7 Ekim 1571 İnebahtı Deniz Savaşı'nda Osmanlı Donanması'nın yenilmesi; 20 Ekim 1827 Navarin Baskını ile OsmanlıMısır Ortak Donanması'nın yakılması; 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi; 2 Ekim 1992’de TCG Muavenet muhribimizin Amerikan uçak gemisi USS Saratoga tarafından vurulması. Kötü ekim günleri arasında şüphesiz en yenisi ve acısı Yargıtay’ın 9 Ekim 2013 Balyoz kararı olmuştur. Çok acıdır. Zira diğerleri, bayrağı ve alametleri farklı Türkiye ve Türklük düşmanlarının eylemidir. 9 Ekim 2013 Yargıtay Balyoz Davası kararı ABD ve emperyalizm adına hareket eden içimizdeki FETÖ hainleri ve siyasi işbirlikçilerinin Türk devletine ve milletine kast ettiği bir saldırı olmuştur. O gün, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı paylaşım savaşında Türk tabutuna ilk çivi çakılmış, Deniz Kuvvetleri'nin gelecekteki kuvvet yapısı darmadağın edilmiştir. Boşalan yerlere FETÖ militanı, vatana ihanetleri 4 yıl sonra tescillenecek amiral ve subaylar yerleştirilmiştir.

EMPERYALİZMİN FETÖ İLE ASYA ÇAĞI'NA MEYDAN OKUMASI

9 Ekim 2013 Yargıtay Kararı sadece Türk devlet ve siyaset mekanizmasına bir mesaj değildi. Atlantik emperyalizmi Asya Çağı'na hazırlanan tüm devletlere meydan okumuştu. Asker merkezli Türk devlet sistemi içinde bile etki odaklı operasyon yapma yeteneğinin çok yüksek olduğunu ispat etmişti. Orgeneral ve oramirallerin katı hiyerarşisi içindeki silahlı kuvvetlerin ABD ağırlıklı FETÖ ile mücadele konusunda ne denli isteksiz ve korkak olduğu ortaya çıkmıştı. Sadece Silahlı Kuvvetler içindeki tasfiye mi? Değil. Türkiye’nin Asya’ya yaklaştığı her kararın ardından patlayan bombalar ve artan terörle de mesaj verilmişti. Aynısı Afganistan, Irak, Libya ve Arap Baharı'nda yaratılan iç savaşlar ve saldırılarda yaşanırken, benzer etki odaklı mesajların Atlantik aleyhindeki her gelişme sonrası Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da İslami terör saldırıları altında kah bir diskotekte kah metroda patlayan bombalarda verildiğini gördük.

CUMHURİYET VE TÜRK HALKININ KARŞI HAMLESİ

Türk halkı ve Cumhuriyet, bu hayasız saldırılara 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe teşebbüsünde sergilenen vatanseverlik ve cesaret ile “yeter” dedi. Bu hain ve karanlık sisteme içimize ekilen son 70 yılın Atlantikçi damara rağmen “dur” dendi. Emperyalizme, Türkiye jeopolitiğinin 21. Yüzyıldaki en önemli ağırlık merkezi olan Doğu Akdeniz’de,FETÖ’den arındıkça güçlenen Donanmamızla üst üste meydan okundu. Artık doktrinleşen Mavi Vatan kavramıyla Türk halkı tarihinde ilk kez “deniz suyu ve denizin dibi için kavgaya hazırım” dedi. Türk halkı geçmişte hiç olmadığı kadar Kıta Sahanlığı, Münhasır ekonomik Bölge, NAVTEX, vb. gibi kavramlarla tanıştı. Sokaktaki adam denize farklı bakmayı öğrendi. 2019 Mart ve Haziran aylarında yapılan Mavi Vatan ve Deniz Kurdu 2019 Tatbikatları; Barbaros ve Oruçreis sismik araştırma gemileri ile Fatih ve Yavuz sondaj gemileri üzerinden ABD/AB bloklarına karşı denizdeki çıkarlarımızı tartışmasız koruyacağımızın mesajı verildi.

21. YÜZYIL JEOPOLİTİĞİMİZ

Bu köşede son altı yıldır yazdığım üzere Türk jeopolitiğinin 21 yüzyıl ağırlık merkezi “Doğu Akdeniz”dir. Üç bacağı vardır. Mavi Vatan, Kuzey Irak/Kuzey Suriye ve KKTC. Türkiye’nin güneyinde kurulması hedeflenen denize çıkışı olan sözde Kürdistan’a mani olunması; KKTC’nin bağımsızlığı ve adadaki askeri varlığımızın sonlandırılma gayretlerinin önlenmesi;Hakkımız olan Doğu Akdeniz ve Ege Denizindeki Kıta Sahanlığımızdan hak çalınmasına asla izin verilmemesi bu rotanın sonlanacağı limandır. Türkiye, devlet refleksi ile 15 Temmuz 2016 sonrası 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı ve daha sonra 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekatını başlattı. 9 Ekim 2019 akşamüzeri (16.00) denize çıkışı olan sözde Kürdistan’a bu harekat serisinin son halkası Barış Pınarı Harekatı eklendi. Harekatın başlangıç tarihinin kaderin bir gücü olsa gerek, Yargıtay’ın 9 Ekim 2013 Balyoz kararı ile tam altı yıl sonra aynı güneve neredeyse aynı saatlere denk gelmesi dikkatlerden kaçmadı. Dilerim bu zamanlama kararı tesadüften öte bilinçli alınmıştır. Her ne kadar bu yazının kaleme alındığı gün (17 Ekim 2019) ABD Başkanı Trump’ın TC Devlet Başkanına yazdığı, devlet ve diplomasi adabına sığmayacak nitelikteki mektubun yarattığı skandal üzerine, ABD Başkan Yardımcısı M. Pence ve Dış İşleri Bakanı M. Pompeo’nun ziyaret talebinin reddedilmesi kararını beklemiş olsak da, devlet aklı ve refleksinin Türk milletinin onur ve çıkarlarını koruyacağına inanmak durumundayız. Diğer taraftan PKK ve PYD/YPG’nin 32 km.lik güvenlik kuşağının dışına itilmesinin bataklığı kurutmayacağı izahtan varestedir. Türk halkı ve devlet hafızası ABD’ye jeopolitik hiç bir düzlemde güvenilmeyeceğini öğrenmiştir.

DOĞU AKDENİZ VE ASYA ÇAĞI

Devletimiz Mustafa Kemal’in ruhunun aydınlattığı rotada Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir direktifinin bugünkü nesillere yansıyan sorumluluğunu yerine getirmelidir. Akdeniz Jeopolitik çerçevesindeki üç bacağın sonuncu halkası KKTC’dir. Unutulmamalıdır ki, Doğu Akdeniz’de jeopolitik huzurumuz ancak sonsuza dek devam edecek bağımsız KKTC ile mümkündür. KKTC, yeni Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken Ankara’dan ve Lefkoşe’den beklentimiz jeopolitik yasalara göre davranmalarıdır. KKTC bağımsızlığını sonlandıracak Mustafa Akıncı benzeri Federalist adaylar artık gündemden düşmelidir. Maalesef günümüzde hala, Ankara ve Lefkoşe’de kaderimizin artık Washington DC ve Brüksel’den belirlenmeyeceği yeni bir dönemin başladığının farkında olmayanlar mevcuttur. Artık uyanma zamanı gelmiştir. Yeni dünya düzeni Asya çağı ile başlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, 1933 yılında bir sabah Mısır Büyükelçisi’ne, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek şunları söyler:

“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır.”


Aydınlık