Tüm dünya o görüntüleri tartışıyor. Amerikan Kongre binasının işgal edilmesiyle yükselen krizin yankıları devam ediyor. İşgal görüntüleri, Atlantik için ‘şok etkisi’ yaratırken, gelişen ve yükselen ülkeler kendi egemenliklerine müdahale edilen o günleri hatırlatarak, ‘itidal ve istikrar’ çağrısı yaptılar. Kimileri Başkanlığa seçilen Biden’ın durumu toparlayacağı umudunu taşırken, dünyanın büyük bir kesimi krizin çok daha derin olduğu ve ABD’nin ‘paçayı kurtaramayacağı’ konusunda hemfikir.
Peki olayların arka planında ne var? Hangi güçler karşı karşıya? Yaşananlar ABD’nin dünyadaki konumuna nasıl yansıyacak? Amerikan halkını nasıl bir gelecek bekliyor?
Rus dış politikasının etkili isimlerinden stratejist Aleksandr Dugin sorularımızı yanıtladı.
ABD SİSTEMİNİN SONU GELDİ
- ABD Kongre binasının basılmasıyla yükselen olayları nasıl yorumluyorsunuz? Konu sadece seçim krizi mi?
Öncelikle bu yaşanan olayları olağanüstü önemde görüyorum, bu olaylar kesinlikle yalnızca seçim krizi ile açıklanamaz, seçim kampanyasının bir parçası olarak okunamaz. Bundan çok daha önemli. Bence, bildiğimiz tanıdığımız Amerika Birleşik Devletleri’nin bitişine tanıklık ediyoruz. Bu ABD sisteminin sonu. ABD sistemi iki partinin, Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin konsensüsüne dayanıyordu. İkisi de aynı politik sistemin farklı kanatlarını temsil ediyordu. Liberal sol Demokratlar ve liberal sağ Cumhuriyetçiler. ABD sisteminin çekirdeğini, ideolojik kimliğini liberalizm oluşturuyordu. İki kanat arasında bu liberal ideolojiye dayanan bir çeşit uzlaşı sağlanmıştı. Bütün seçimler bu konsensüs etrafında işliyordu. Obama ve Bush arasında, Clinton ve Bush arasında kayda değer bir farklılık yoktu. Sağ liberaller ve sol liberaller olarak ayrılsalar da aralarında büyük bir konsensüs hakimdi.
Ancak Trump 4 yıl önce iktidara geldikten sonra ve özellikle bu seçim kampanyasında bu uzlaşı artık yoktu. Artık ABD’de bu iki partinin uzlaşısına dayanan bir siyasal sistem mevcut değil. Artık birbirine karşı olan ve sahip olduğu tüm silahlarıyla birbiriyle savaşan iki kutup görüyoruz. Yüksek teknoloji, istihbarat örgütleri, şiddet, özerk bölgelerin kışkırtılması… Her silahı kullanıyorlar. Ve ortada iki farklı ideoloji, iki farklı kutup var artık, uzlaşıya dayalı siyasal sistem yok.
‘KÜRESEL OLİGARKLARLA TRUMPİZM KARŞI KARŞIYA’
- Bu iki farklı ideolojiyi, kutbu biraz daha açabilir misiniz? Kim hangi ideolojiyikutbu temsil ediyor?
Öncelikle sol liberalizmden bahsedebiliriz. Sol liberalizm çok daha hazırlıklıydı. Kendi ideolojilerine göre siyasetleri şekillendirmeye başladılar ve bir ajandaları vardı: vatanseverliği bitirmek ve toplumu etnik, dini, cinsiyet farklılıkları üzerinden bölmek. Ve demokrasi anlayışını da kendi ideolojileri doğrultusunda dayattılar. Onların ideolojisine uymayanları antidemokratik ilan ettiler. Yüksek teknolojiyi de bu doğrultuda kullandılar. Bu sol liberalizmin totaliter bir doğası var. Kendi fikirlerine karşı olan herkesi faşist, milliyetçi, radikal olarak nitelendirip toplumdan dışlamaya çalışıyorlar. Büyük bir hoşgörüsüzlük hakim. Kendi ajandalarına uymayan herkesi, faşist, milliyetçi, komünist, Stalinist gibi etiketlerle hızlıca yargılıyorlar. Bu ideoloji Batı uygarlığının dayandığı temel değerleri de yok etti.
Ve Kongre baskınından sonra aslında Trump’tan daha fazlasına şahit olduk, Trumpizmi gördük. Trumpizm onların demokrasi vizyonunun karşısında. Trumpizm neoliberalizmi değil, geleneksel liberalizmi temsil ediyor, çoğunluğu temsil ediyor. Sol liberalizmin kendi dışlayıcı ideolojisini egemen ideoloji olarak dayatmasına karşı çıkıyor. İşte Kongre baskını, bu ikinci kutbun sol liberalizmin dışlamasına ve dayatmalarına verdiği yanıttı. Yani ilk kutupta, Demokratlar, küresel oligarklar, küreselciler ve bunları destekleyen yüksek teknoloji şirketleri var. Ve şimdi bunların karşısında, ordunun bir kısmı, güvenlik güçlerinin bir kısmı, derin devlet tarafından desteklenen Trumpizmi görüyoruz. Yani evet artık iki Amerika var. İlk Amerika mavi bölge diyebiliriz, kıyıları kontrol eden Biden ve Demokratlar, merkezde ise, kırmızı bölge diyebiliriz, Cumhuriyetçiler var. Evet tamamıyla farklı ideolojilere sahip iki kutup var ve gerçek bir iç savaş var.
‘AMERİKA’DA RENKLİ DEVRİM’
Amerikan değerlerinin dayandığı temellerin tam tersi bir durum var. Eskiden özgürlük, demokrasi, liberalizm, bireyselcilik Demokratlar ve Cumhuriyetçiler için ortak temel değerlerdi. Şimdi ise sol liberalizm tamamen farklı bir ideoloji haline geldi ve sağ liberalizm ise başlangıçtaki değerleri temsil ediyor. Sol liberalizm aksine faşist bir vizyona sahip hale geldi. Ve kendi değerlerini Amerikan toplumuna dayatıyor. Amerikan toplumu ise bunu kabul etmek istemiyor. Toplum gerçek bir bölünme ile karşı karşıya.
Bu sadece Amerikan toplumunu ilgilendiren bir mesele değil tüm dünyayı ilgilendiriyor. Rusya’yı, Türkiye’yi, İran’ı, Çin’i ilgilendiriyor. Çünkü Biden’ın temsil ettiği kutup sadece diğer ülkelerde renkli devrimler planlamıyor, artık Amerika’nın içinde renkli devrim yapıyorlar. Artık Amerika Birleşik Devletleri yok, Demokrat Parti diktatörlüğü var. Ve küresel bir hegemonya peşindeler. Bunun için de yüksek teknolojiyi kullanıyorlar. Microsoft, Apple, Google, Youtube, Facebook, Twitter, tüm bunlar sadece basit teknik bir araç değil, bunlar ideolojik silahlar. Ve Amerika’nın bir kutbuna aitler. Dolayısıyla ABD’deki Demokrat Parti tarafından temsil edilen, küresel oligarkların hakim olduğu yeni bir küresel diktatörlükle karşı karşıyayız. O yüzden bu seçim kampanyası bence tüm dünyanın kaderini etkiledi.
‘TÜRKİYE’NİN NATO’DA KALMASI İÇİN SEBEP YOK’
- Sizce bu kriz ve kutuplaşma, ABD’nin NATO ve Avrupa ülkeleri ile ilişkilerini nasıl etkileyecek?
Artık ABD ve Avrupa yok, Demokratlar var ve onlar küresel oligarkları temsil ediyorlar. Fransa’da Macron, Almanya’da Merkel, İtalya’da Demokratlar, hepsi aynı ideolojiye bağlılar. NATO da dolayısıyla artık sadece bir askeri örgüt değil, bu manyakların bir aracı. NATO Amerika’da ve dünyada bunları hakim kılmanın bir aracı, sol liberal totaliler ideolojinin bir aracı ve küreselcilerin askeri aracı olmaya devam edecek. Dolayısıyla Türkiye gibi ülkelerin NATO’da devam etme şansı yok bence. Türkiye ile onların değerleri, savundukları tamamıyla birbiri ile çelişiyor. Erdoğan da ideolojik farklılığı sebebiyle onlar tarafından dışlandı. Türkiye’nin NATO’da kalması için bir sebep yok. Eğer diğer Avrupa ülkeleri de Demokratlara bağlılığını sürdürmek istemiyorlarsa ve kendi ayakları üstünde durmak istiyorlarsa NATO’da bu durumu sorgulamalılar.
‘ÇOK KUTUPLULUK İLE TEK KUTUPLULUĞUN SAVAŞI’
- Peki bu çatışma nereye varacak? Çok kutupluluğun öne çıktığı yeni dünya düzenini nasıl etkileyecek?
Neoliberaller yeni bir küresel ajanda ile, meydan okuma ile karşımızda. Putin, Erdoğan, Xi Jinping, İran rejimi, Pakistan, İslam dünyası ve belki gelecekte Hindistan yani tüm bağımsız, egemen güçleri düşman olarak ilan edilebilirler. Biden, çok kutupluluğu temsil eden bu güçlere karşı daha agresif davranacaktır. Donald Trump da belki bu güçlere yakın değildi ya da hoşlanmazdı, ancak Amerikan milliyetçisi ve vatanseveri olduğu için Amerikan çıkarları doğrultusunda çok kutupluluğu kabul etmek zorunda kaldı. Şimdi ABD, çok kutupluluğu kesinlikle reddeden bu güçlerin, Demokratların elinde ve her türlü egemen gücü yok etmeye hazırlar. Bence, onların ajandalarına bakılırsa, çok kutupluluk ile tek kutupluluk arasındaki asıl savaş şimdi başlıyor. Ve bu ölümüne bir kavga olacak, sadece çeşitli güçlerin pozisyon değiştirmesi ile ilgili bir kavga değil. Olmak ya da olmamak, bu uzlaşmaz iki kutup arasındaki bir varoluş savaşı olacak. Dolayısıyla hepimiz buna hazırlıklı olmalıyız. Bu bir varoluş savaşı, sadece bizim için değil Amerika için de öyle. İşte bu durumda gerçek bir enternasyonalizmin içindeyiz. Ve bu küreselcilere karşı tek başımıza kendi güçlerimizle mücadele edemeyiz.
Yeni bir hat oluşturmalıyız, sadece kendi aramızda değil, hatta buna Amerikan halkını da dahil etmeli, Amerikan halkı ile de iyi ilişkiler geliştirmeliyiz. Amerika’yı işgal edilmiş bir ülke olarak okumalıyız. Bu totaliter sol liberal ideolojinin işgali altında. Ve bunun için bütün araçlarını kullanıyorlar.
‘FACEBOOK PAYLAŞIMIMI ENGELLEDİ’
Yüksek teknoloji şirketlerinin sosyal medya araçları küreselcilerin elinde bir silah. Ve buna karşı kendi bağımsız teknolojimizi geliştirmeliyiz. Bu savaşta teknoloji en önemli unsurlardan biri. Şunu düşünmeliyiz: teknoloji alanında çok kutupluluk ne anlama geliyor? Bunu nasıl yaratırız? Batı’nın yüksek teknoloji araçları bir cemaat aslında, bir tarikat. Örneğin dün ABD’de yaşananlara dair düşüncelerimi yazmak istedim Facebook’ta ve paylaşımım engellendi. Yazmayı bitiremedim bile. Kendilerine uymayan her şeyi reddediyorlar. Dolayısıyla bu araçları artık daha fazla kullanamayız. Soros’un sevmediği bir şeyler yazmak istiyorsan, yasaklı kelimelere girersen, onu paylaşma şansın yok asla. Tam bir totaliter faşizm var. 2021’e hoş geldiniz. Kongre baskını gösterdi ki Amerikalılar da birer kurbandı ve uyanışa geçtiler, ayaklandılar. Bu Amerikalıların da ötesinde bir mesele, Trump’ın da ötesinde. Dolayısıyla diğer çok kutupluluğu savunan güçlerin de Trump’ı değil belki ama, Trumpizmi desteklemesi gerekir.
‘TÜRKİYE VE DÜNYA İÇİN KARAR ANI'
- Son olarak eklemek istediğiniz başka bir nokta var mı?
Şunu söylemek istiyorum, bence karar anındayız. Sadece Türk hükümeti değil, aynı zamanda tüm Türk toplumu kararını vermeli. Bu varoluş meselesi. Eğer Demokratları desteklersen bu Kemalizme, hatta sadece Kemalizme de değil, ülkene ihanet anlamına gelir. Çünkü Türkiye’nin tüm tarihi aslında bu küreselcilerin ajandasına, planlarına karşı uzlaşmaz bir kavgadır. Önümüzdeki dönemde Avrasya dostlarımızla ilişkileri geliştirmeliyiz, Türkiye ve Rusya bu çemberi büyütebilir. Türkiye Rusya’ya, Rusya da Türkiye’ye bu varoluşsal çok kutupluluk savaşında yardım edebilir. Küreselcilerin hegemonyasına karşı tüm cepheleri birleştirmeliyiz.
Aydınlık