DSP Genel Başkanı Önder Aksakal "Emperyal çıkarların sürekliliği" için yeni planlar yapıldığını açıkladı. Aksakal “İktidar partisi içinden iki ayrı siyasi yapının yeni tehdit argümanı olarak ortaya sürüldüğünü” belirtiyor.

MUSTAFA İLKER YÜCEL

DSP liderine güncel gelişmeleri ve önümüzdeki süreçte öne alacakları siyasetleri sorduk.

  • ABD dış politikasına yön vermesiyle bilinen RAND Corporation’ın son raporunda, ülkemiz sorunlu bir müttefik olarak tanımlanıyor. Türkiye’nin nasıl hizaya getirileceğinin tartışıldığı raporda, Ak Parti'nin yıkılması için muhalefetin birleştirilmesi gerektiği açık açık yazılıyor. DSP bu raporu ve öngörüleri nasıl değerlendiriyor?

RAND Corporation raporunda Türkiye için değişik stratejilerin ve bazı varsayımların ışığında farklı senaryolar ortaya konulduğu görülmektedir. Esasen Amerika’daki bu gibi düşünce kuruluşları zaman zaman bizim gibi ülkelerde yönetimde işbaşına getirdikleri siyasi yapıları bu tip raporlarla ıslah etme yöntemini uygulamaktadırlar. Gözden uzak tutmamamız gereken asıl konu, iktidarı tımar ederken ortaya koyduğu yöntem, yine kendi güdümündeki yapılarla tehdit yöntemini kullanması şeklindedir. Dikkat ederseniz emperyalist sistemin pazarlayıcısı ve organizatörü bu kuruluşlar, kurguladıkları siyasi ortamlardaki kendilerine tabi yapıları birbirlerine tokuşturarak süreci yönetmektedirler. Yani iktidara getirdikleri siyasi iradeye ölümü gösterip, sıtmaya razı olmasını sağlayarak kendi emperyal çıkarlarının sürekliliğini sağlama peşindedirler. Bu raporda adı geçen siyasi figürlerin hiç birinin iktidara alternatif olabilecek özelliklerinin olmadığı herkesin malumudur. Bunun içindir ki yedek olarak iktidar partisi içinden iki ayrı siyasi yapıyı besleyerek yeni tehdit argümanı olarak ortaya sürmüşlerdir. Karşılık bulabilecekler midir derseniz, bunu elbette zaman gösterecek ama emperyalizm, hakimiyetini sürdürme adına tüm gücünü ve her türlü olanağı kullanmaktan geri durmayacaktır.

SENARYOLARI ENGELLEMEK BİZE DÜŞÜYOR

Önemli olan Türk milletinin bu senaryolara ne kadar destek verip vermeyeceğidir. Bunun için de bizlere büyük sorumluluklar düşüyor. Başta sayın Cumhurbaşkanı gerek ekonomide, gerek dış politikada ve gerekse terörle mücadelede ulusal politikaları önceleyen siyasi partilerle yeni bir yönetim yapısını kurgulayarak RAND Corporation gibi kuruluşların senaryolarını boşa çıkarmak durumundadır. “Önce Vatan” anlayışıyla yürütülecek bu çalışmalarda her türlü kompleksten arınarak kararlar oluşturmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu düşünce temelinde üzerimizde oynanan oyunları deşifre etmek, bunları halka anlatmak adına ulaşabildiğimiz tüm iletişim araçlarını kullanabilme fırsatını birbirimize sunmamız gerekiyor. Bu da bir anlamda vatan görevi sayılmalıdır.


  • Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın parti kurmaları sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "Demokrasi anlayışı bakımından yüzde 99 benzerlik taşıyoruz" dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? DSP'nin Deva ve Gelecek Partileriyle bir benzerliği var mı?

Sayın Davutoğlu ve sayın Babacan’ın partilerinin programları ve politikaları konusunda yeterli bir bilgi paylaşımı henüz yapılmış değil. Ortada olan tek gerçek, adı geçen siyasetçilerin sayın Tayyip Erdoğan ile yaşadıkları siyasi ayrılık ve sonrasında oluşan yeni parti kurma süreçleri. Buradaki demokrasi kriteri nedir diye sorarsanız ben size sadece “siyasi parti kurma özgürlüğünü kullanmaları” diyebilirim. Bu özgürlüğe hiç kimsenin bir itirazının olabileceğini düşünmüyorum. Ama sayın Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu başka demokrasi kriterleri varsa bunu da kendilerine sormak gerek. Derseniz ki; bu partiler teşkilatlanma şartlarını yerine getirmeden bir seçim gündeme gelirse sayın Kılıçdaroğlu onların parlamentoda gurup kurabilmeleri için 20’şer milletvekilini geçici olarak transfer edecekmiş.. bunun adı da geçici demokrasi olur ki, zaten bu konuda yüzde 99 aynı düşündüklerine bir şüphe yok. Demokrasi anlayışları oldum olası hep geçici ve kendilerine yönelik olmuştur, hâlâ daha öyledir. Ve onun için Ak Parti 18 yıldır sayelerinde iktidardadır.

HAYALLERLE AVUNUYORLAR

DSP’nin ne bu yeni kurulan partilerle ne de önceden kurulmuş partilerle siyasi bir benzerliği yoktur. Demokratik Sol Parti çalışanların hak mücadelesinden doğmuş, 12 Eylül darbecilerinin iradesi dışında gelişerek kurulmuş milliyetçi, vatansever, sol bir partidir. Siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu husus tartışma götürmez ancak, sizin de örneklemesini yaptığınız partiler gibi mevcut partilerindeki güç kaybından kaynaklı gerekçeyle ayrılıp başka siyasi yapılar kurulmasının toplumda ne kadar karşılığı olacağı, geçmişte yaşanan örneklerinde olduğu gibi ilk seçimlerde görülecektir. Bu tip yapılanmaların içinden çıktıkları partilerde yaratacakları zafiyete güvenip kendi siyasi iktidarlarını kuracakları hayaline kapılanlar kurulduklarından beri bu hayalleriyle avunmayı bir yaşam biçimi haline getirmişlerdir.

AYNI SİYASİ FİGÜRLERE MAHKUM MUYUZ?

Dolayısıyla şunu açıkça ortaya koyabilmemiz gerekiyor. Türkiye her dönemde aynı siyasi figürlere mahkûm değildir! Başka siyasetçi yok mudur ki Türkiye her dönem aynı kişileri birer seçenek olarak pişirir pişirir toplumun önüne koyar? Bu bir zûl değil midir? Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik ve bölgesel politikaların iflasında iradesi olanların vatandaşın karşısına çıkıp “sizi ben kurtarırım” demesi milletin aklıyla alay etmek değildir de nedir? Biraz önce de belirttiğim gibi emperyalist sistemin akıl hocalarının raporlarında da aynı senaryolar açık açık paylaşılıyor. Yazıktır şu ülkeye. Bugünden tezi yok artık, aklıselim insanların bir araya gelerek bugünkü iktidardan kurtulmak için öncelikle iktidar olmayı istemeyen ana muhalefet partisinden kurtulmaları gerektiğini anlamaları lazımdır.


  • Böyle söyleyince AK Parti’ye yakın olmakla eleştiriliyorsunuz?

DSP olarak Ak Parti’ye ne sosyal politikalarımız, ne de ekonomi politikalarımız itibariyle yakınlığımız söz konusu değildir. Bunu açık ve net olarak belirtmek isterim. Demokratik Sol düşünce Atatürk ilke ve devrimlerinin tavizsiz savunucusu, lâik Cumhuriyetin kararlı bekçisidir. Emeğin ve emekçinin haklarının güçlendirilmesi, Merkezi ve Yerel yönetimlere halkın doğrudan ve etkin katılımının sağlanmasına inanır. 

GEÇMİŞİN HATALARINI TELAFİ EDİYORUZ

Ama şu gerçeği gözden uzak tutmamak gerekir. Türkiye son 7 senedir farklı bir yapıda mekanizmaların iradi müdahalesinin varlığında özellikle terör ve dış politika konularında ulusal değerleri önceleyen, milli duruşunu kararlılıkla ortaya koyabilen bir siyaset yörüngesinde geçmişin hatalarını tedavi etmekle meşguldür.

Şimdi PKK/PYD terör örgütlerine yönelik mücadelede hükümetin ve devlet kurumlarının kararlı çalışmalarına destek vermemiz, DSP’nin varlığından rahatsız olan siyasi çevrelerce Ak Partiye yakın olmak şeklinde değerlendiriliyor ve egzajere ediliyor. Doğru bir yaklaşım değildir bu. Türkiye devleti bugün Libya ile MEB Antlaşması yaparak Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi güvence altına almışsa bunu sırf Ak Parti hükümeti yaptı diye karşı durabilir miyiz? Tabii ki hayır. Güneydoğu sınırlarımızın ötesinde Amerika tarafından beslendiği ve himaye edildiği artık apaçık ortada olan terör örgütlerine Türkiye’de demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş Belediye Başkanları tarafından maddi ve lojistik bazı desteklerin sağlandığı tespit edildiğinde bunların görevden uzaklaştırılıp terlerine kayyum atanmasına, sırf Ak Parti hükümeti yaptı diye karşı olabilir miyiz? Tabii ki hayır. 2002 yılında Ak Parti’ye devleti biz teslim ettik. O gün terör sıfırlanmıştı. Ele başı adalete teslim edilmiş ve bağımsız mahkemelerde yargılanıp ömür boyu ağır hapse mahkûm olmuştu. Ardından iş başına getirilen Ak Parti’nin yanlış politikalarıyla azan terör, bugün gelinen noktada Ak Parti’nin de artık gördüğü gibi bizim öngördüğümüz mücadele yöntemlerinin hayata geçirilmesiyle yeniden gerileme sürecine girmiş, yönetici kadroları ciddi bir panik içerisinde kendisini yaratan emperyalist devlete sitem etmekte, adeta kurtarılmaları için yalvarmaktadır.

TERÖRLE MÜCADELE HEPİMİZİN GÖREVİ

Bu mücadeleyi desteklemek Ak Parti’ye yakın olmak mıdır? Tabii ki hayır. Ak Parti’nin uygulamaya koyduğu ekonomi politikaların hiç birine destek vermedik. Bazı sosyal politikalarında ve uygulamalarında dar gelirli kesimlerin yararına görüntülerin varlığı iddia edilse de, ekonomideki tükenmişliğin etkisi altında “kaşıkla verip, kepçeyle almak” olarak değerlendirmek abartı sayılmamalıdır. Bize bu yakıştırmayı yapan kesimler asıl Ak Parti’nin iktidarının müsebbibi ve devamının garantörleridir.

Tabii ayrıca bu tezlerini dayandırdıkları asıl argüman, hükümet yanlısı medya kuruluşlarında açıklamalarımıza yer verilmesi, televizyon kanallarında Genel Başkan olarak çağırılmamız ve ülke gündemine dair görüşlerimizi toplumla paylaşmamızdır. Bu konuda ciddi anlamda haksızlık yaptıklarına şüphe yok. Zira başta ana muhalefet partisine yakın televizyon kanalları ve gazeteleri olmak üzere, iktidar karşıtı olan yazar ve gazeteciler bilinçli ve kasıtlı olarak DSP’nin toplumun portföyüne yeniden girmesini istemiyorlar. 18 yıllık Ak Parti iktidarının ana muhalefet partisi gücüyle zayıflatılması hususunda en ufak katkısı olmayanların, düzgün muhalefet yapan ve toplum nezdinde kabul gören DSP’nin yeniden hatırlanması ve seçenek haline gelmesinden rahatsızlık duyabileceklerini anlayışla karşılıyorum.

Oysa, kendi kanallarında ve gazetelerinde bizim Ak Parti iktidarının yanlışları konusundaki açıklamalarımıza yer verseler, halkın “dürüst parti” olarak tanıdığı ve itibar ettiği Demokratik Sol Parti’nin de güçlenmesine, dolayısıyla oluşacak böyle bir güç karşısında iktidar partisinin de kendisine çekidüzen verme ihtiyacı hissedeceğine inanması gerekir. Tabii, iktidar olma arzusu gelişmemiş yapıların sadece “Allah’tan sağlık, devletten aylık” anlayışıyla siyaset yapanlardan bu yönde bir yaklaşım beklemenin beyhude olduğunu da bildiğimizi belirtmek isterim.

  • Türkiye teröre karşı ciddi bir mücadele veriyor. Siz bu konuda net duran liderlerden birisiniz. Siyasi partiler ABD destekli PKK ve FETÖ terörüne karşı neden ortak tutum gösteremiyor? Bu birlikteliğin önündeki engel nedir?

Bu sorunuza yönelik önce şunu belirtmeliyim; buna “bazı siyasi partiler” demek daha yerinde olur. Zira terörle mücadelede DSP’nin bir başarı hikâyesi vardır. Ve devletin terör örgütlerine karşı yürüttüğü mücadeleni de her zaman yanında olmaya devam edeceğiz.

Terör, Türkiye’nin kanayan yarası olmaya devam ediyor. Dünya’nın başka ülkelerinde değişik zaman dilimlerinde bu tür yapılanmaların varlığına tanık olduk ancak içinde bulunduğumuz çağda, yani 21. Yüzyılın koşullarında sorunların terörle çözülemeyeceğini gören bu örgütlerin yöneticileri silahları bıraktılar ve bir şekilde vazgeçtiler.

ECEVİT TEHLİKELERE DİKKAT ÇEKMİŞTİR

Soğuk savaş döneminin bitmesiyle birlikte uluslararası emperyalizm kendi karşıtlığını yaratmak zorunda kaldı. Zira sosyalist blokun dağılması dünyadaki siyasi dengeleri alt üst etti ve kapitalizmin var olan etkili gücü kontrol edilemez bir şekilde hızla gelişti, beraberinde vahşi kapitalizm olgusu daha da güçlendi. Emperyalist sömürü sisteminin merkezi her ne kadar Birleşik Krallık ise de, halklar karşısındaki görünür yüzü Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Özellikle bizi ilgilendiren boyutuyla değerlendirdiğimizde Ortadoğu coğrafyasında yeni bir uydu devlet yaratma projesini hayata geçiren ve Büyük Ortadoğu Projesi adını verdikleri bu stratejinin mimarı ABD, Arap baharı diye adlandırılan süreçte de bizatihi görev aldıklarını, eş başkanlığını üstlendiklerini söyleyen parti de Ak Parti’ydi. O gün ve hâlâ iktidardadırlar Türkiye’de.

Irak’ın işgaline izin vermeyen siyasetçi de DSP’nin Onursal Genel Başkanı ve o dönemin Başbakanı Bülent ECEVİT idi. Taa o zamanlar bu “projenin” çok tehlikeli bir kurgu olduğunu, bölge ülkelerinin emperyalist hegemonya altında darmadağın edileceğini, parçalanacaklarını, son tahlilde asıl hedefin Türkiye olduğunu anlatmaya çalıştık. Ama başaramadık. Ak Parti ne zaman ki 17/25 Aralık sürecini yaşadı, (yani iktidara geldikten 11 yıl sonra) o zaman aklı dank etti ve madalyonun gerçek yüzünü görmeye başladı. Ardından 15 Temmuz darbe girişimiyle ülkenin Cumhurbaşkanı’nın derdest edilmesi gündeme geldi ve işte ondan sonra gerçekleri görmeye başladılar.

VATANSEVER PARTİLER ORTAK DURUŞ SERGİLİYOR

Bugün ABD destekli PKK ve FETÖ terörüne karşı gerçek anlamda milliyetçi, vatansever partiler ortak duruş sergileyebiliyorlar. Evet bu partiler, başta iktidar partisi Ak Parti olmak üzere ekonomi politikaları anlamında birbirleriyle farklı yaklaşımları olsa da söz konusu vatan olduğunda diğer hususların birer teferruat haline geldiğini gösterecek dayanışma içinde olabilmektedirler. Gerek güneydoğuda sınırlarımız içinde ve sınır ötesinde sürdürülen terörle mücadele, gerekse doğu Akdeniz’de emperyalizmin dayatmalarına karşı oluşturulan ve Libya ile imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşmaları, gerekse KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması konusu bazı çevreleri rahatsız etmiştir, bu kararlı tutum devam ettiği müddetçe de rahatsızlıkları sürecektir.

Demokratik Sol Parti olarak başta PKK/PYD terör örgütleri olmak üzere, devlet içerisinde uzun yıllardır çöreklenmiş, hâlâ daha tam olarak temizlenememiş FETÖ terör yapılanması tamamen yok edilinceye kadar yapılacak tüm mücadeleye destek vermeyi sürdüreceğiz. Ancak aynı kararlılığı, bu darbenin öncelikli ve bir numaralı hedefi olan Cumhurbaşkanı’nın ve partisinin de göstermesini beklemek en doğal hakkımızdır diye düşünüyorum. Zira her lafın başı geldiğinde “PKK terör örgütü Meclis’te” diyerek, PKK’nın siyasi uzantısının HDP olduğuna dem vuranların, Barolar Yasasına dair kanun tekliflerini parlamentoda HDP’yi ziyaret ederek destek arayışına girmeleri, yerel seçimlerde de benzerine imza attıkları samimiyetsizliğin bir başka göstergesidir.

  • Hükümet Avukatlık Kanunu değiştirerek "Çoklu Baro"ya geçişi istiyor. Türkiye Barolar Birliği bu değişikliğe karşı olduğunu açıkladı. DSP Hükümet'in bu adımını nasıl değerlendiriyor?

Bu konuda esasen iktidarın da ne düşündüğünü tam olarak bildiğimiz söylenemez. İktidar partisi temsilcileri deyimi yerindeyse “ortaya karışık” bir teklifle siyasi partilere gittiler. Doğrusu ne dediklerini veya ne istediklerini sanırım kendileri bile bilmiyorlar. Böyle bir düzenlemenin geçmişte FETÖ tarafından ortaya konulduğu konusunda tereddüt yok, ama bu yapının taleplerini yerine getirme konusunda hakikaten bir siyasi alt yapı oluşturulduysa sayın Cumhurbaşkanı bundan sonrasını sanırım değerlendirebilecek iradeye de sahiptir. Hukukta çok başlılık kabul edilemez. Siyaseten farklı düşüncede bulunan Baro üyeleri olabilir ancak adalet kavramı bu yaklaşımdan varestedir. Adalet başlı başına anlamı olan bir mefhumdur. Yarın böyle bir hukuki düzenleme hayata geçirilirse özellikle büyük şehirlerde, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de veya her 2 bin Avukatın bir araya gelebildiği illerde şeriat isteyen Avukatlar, ayrılıkçı Avukatlar gibi yapılanmaların önü açılır ki “vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün” olarak tanımladığımız Türkiye Cumhuriyeti sonuı belli olmayan karanlık bir sürecin içine sokulmuş olur.

ADAMINA GÖRE ADALET OLMAZ

Demokratik Sol Parti olarak bizim sayın Cumhurbaşkanına önerimiz, bu girişimin tehlikeli bir kumpas olduğunu anlamalarıdır. Hatırlayacaksınız, 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunda da ortaya konulan kumpası anlatmaya çalışmıştık. Referanduma konu yapılan 24 maddenin 22’si zaten herkesin kabul edebileceği değişikliklerdi ki, o dönemde DSP olarak biz de yine bugünkü gibi bir çalışmayı yine aynı mekanizmalarla paylaştık. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değiştirilmesi amacıyla gündeme getirilen o referandumda kendilerini akıllı zanneden bazı sözde aydın geçinenler hatırlayacaksınız “yetmez ama evet” diyerek destek vermişler ve bu akıllı (!) çevrelerle birlikte o dönem bizim görüşlerimize itibar etmeyen Başbakan, 15 Temmuz hain darbe girişimi gerçekleştiğinde, kendi hayatına kasteden terör örgütünün gerçek yüzünü gördüğünde çok geç olmuştu.

Çoklu Baro yapısı esasen vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü ilkesine de aykırıdır. Yönetim kademelerinin belirlendiği seçimlerin yöntemi değerlendirilebilir bu ayrı ancak, “Tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet” dediğimiz yerde “Çok Baro” demek, “Adalet Mülkün Temelidir” düsturundan uzaklaşmak demektir. Adamına göre adalet zemini hazırlamaktır. Hiç olmazsa bu kez bize kulak versinler, yeniden yanıldık demek zorunda kalmasınlar.

  • Yakın zamanda başkanlık kurulu ve parti meclisini topladınız. Hangi kararları aldınız? Önümüzdeki dönem öncelikleriniz nelerdir?

Pandemi ilanı sonrasında DSP Başkanlık Kurulu video konferans yöntemiyle her hafta toplantısını yaptı, gündemi yakından takip etti ve gelişmeler üzerine Demokratik Sol Parti (DSP)’nin görüş ve önerilerini kamuoyu ile paylaştı. Bildiğiniz gibi siyasi partiler, kanun gereği her yıl, bir önceki yılın kesin hesaplarını görüşüp karara bağlar ve en geç 30 Haziran tarihinde incelenmek üzere Anayasa Mahkemesine, bilgi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sunarlar. Bu gerekçe ile Başkanlık Kurulumuz ve Parti Meclisimiz 2122 Haziran’da toplandı. Korona tedbirlerinin de tam olarak uygulandığı toplantılarımızda 2019 yılı Kesin Hesaplarımız görüşüldü ve onaylandı.

GÜNÜ KURTARMAK YETMEZ

Ülke ve dünya gündemini yakından takip ediyoruz. Öncelikle ekonomideki belirsizlik, pandemi sürecinin de yarattığı koşulların altında artan işsizlik, eğitim sisteminde ortaya çıkan dostlar alışverişte görsün kabilinden çalışmalar, hükümetin birçok konuda olduğu gibi el yordamıyla günü kurtarmaya çalıştığının bir göstergesi olmuştur.

Bir taraftan salgınla mücadele, diğer taraftan bu ortamı fırsat olarak değerlendiren emperyalist saldırılar, var olan bu olumsuzlukların siyaset kurumu tarafından toplum gündemine eleştirel boyutuyla taşınmasını güçleştirmektedir. Zira bu konularda ortaya konulan eleştirilere karşılık sorunun çözümüne dair önerilerin dikkate alınarak ortak akıl üretme yerine “böyle bir zamanda…” diyerek başlayan demagojik yaklaşımlarla konu sulandırılmakta, tavsatılmakta, yapılan yanlışlıklar sebebiyle de toplum telafisi zor bir menzile doğru hızla ilerlemektedir.

CUMHURİYETKENT PROJESİ YAYGINLAŞTIRILIYOR

Dolayısıyla önümüzdeki süreç, son 18 yılda açılan yaraların sarılmasını sağlayacak, ayakları yere basan demokratik sol politikaların yurttaşlarımızla daha yakın bir mesaiyle paylaşılması, anlatılması dönemi olacak. 2019 yılında gerçekleştirilen Mahalli İdareler seçimi döneminde ortaya koyduğumuz Cumhuriyetkent projelerimizin bugün Türkiye Uygarlık Projesi haline evrilmiş versiyonuyla halkımızın yanında olacağız.

DSP 11. Olağan Kurultayını 15 Aralık 2019 tarihinde gerçekleştirdi ve milliyetçi, vatansever, sol bir parti olarak eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya kadar her konuda öngörülerini ve çözüm önerilerini halkımızla paylaştı. Geçen yıl yapılan Mahalli İdareler Seçiminde 7 Belediye Başkanlığı elde etmiştik, bunlardan Besni/Kesmetepe Belediye Başkanı CHP’ye transfer edildi, Erzincan /Çağlayan Belediye Başkanı da gördüğü lüzum üzerine (!) partimizden ayrıldı. Kalan 5 Belediyemizde Cumhuriyetkent projelerimizi hayata geçiriyoruz, halkımıza Demokratik Sol politikaların ışığında hizmet ediyoruz.

Yapılacak ilk genel seçimlerde Demokratik Sol Parti’nin parlamentoda yeniden yer almasını sağlamak öncelikli hedefimizdir. Çünkü DSP’siz bir parlamento bugün görüldüğü gibi etkisiz, çaresiz ve edilgen bir yapı olarak duruyor. Türk milleti buna müstahak değildir.


  • Siyasi Partiler, Milletvekili ve Yerel Yönetim Seçimleri ile Yüksek Seçim Kurulu Kuruluş Kanunlarında değişiklikler konusunda bir öneri dosyası hazırladınız. Dosyada neler var?

Demokratik Sol Parti olarak, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Halk Oylaması ile değiştirilen Anayasa maddeleri için “Uyum Yasaları” konusunu işaret eden geçici 21/B maddesi kapsamında değişiklik önerilerimizi siyasi mekanizmalar ve kamuoyu ile paylaşmıştık. Ancak gelinen süreç, değişikliklerin, beklentilere tam olarak karşılık veremediği ve günü kurtarmaya dönük düzenlemeler şeklinde kaldığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu yüzden konu aynı kaygılarla tartışılır olmuştur.

DEMOKRATİK YAŞAMIN GELİŞMESİ İÇİN ÖNERİLER

Nisan2018 itibariyle hazırlayıp muhataplarıyla paylaştığımız çalışmada da belirttiğimiz gibi “Türkiye'deki gelişmeler temelde siyasi partilerin yaşamasını zorlaştırmaktadır.” Bunun doğal sonucu olarak demokratik yaşamın gelişmesini ve muasır medeniyetler seviyesini hedef alan toplumsal gelişme cılız kalmaktadır. Bütün bu kaygılar sebebiyle kamuoyu gündeminde yeniden tartışmaya açılan konularda Demokratik Sol Parti'nin görüş ve önerilerini devletin ve halkın çıkarları doğrultusunda yeniden paylaşma zarureti doğmuştur. Bu kapsamda olmak üzere, Siyasi Partilere Hazine Yardımı, Siyasi Partilere Uygulanacak Müeyyideler, Siyasetin Finansmanı’nın Şeffaflaşması, Seçim Barajı, Milli Bakiye ve Tercihli Oy Sistemi, Fiktif Siyasi Partiler, Seçimlerde Propaganda Faaliyetleri, Siyasi Partiler Yasası’nın 36. Madde Düzenlemesi, 7062 Sayılı YSK Kuruluş Kanunu Düzenlemesi, Siyasi Partilerin Teşkilat Sicilleri, YSK’da Siyasi Partilerin Temsili gibi konu başlıklarında görüşlerimizi başta TBMM Başkanı olmak üzere seçimlere katılma yeterliliğindeki partiler, Türkiye Barolar Birliği Başkanı, Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısından randevu talep ettik. MHP pandemi sebebiyle randevu veremeyeceklerini belirtti. Randevu taleplerimize olumlu yanıt verenlerden bugüne kadar sırasıyla ANAP, İYİ Parti, BBP, DP, SP ve CHP sayın Genel Başkanları ile sayın Adalet Bakanına önerilerimizi içeren çalışmamızı sunduk. Bu söyleşimizin yapıldığı gün itibariyle TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Ak Parti yanıt vermedi, Vatan Partisi sayın Perinçek’in İstanbul’da bulunduğunu belirtti, BTP, Hüdapar ve YRP’de telefonlarına çıkan olmadığı için irtibat kuramadık. HDP ise randevu listemizde yer almadı.

HDP İÇİN 'PKK MECLİS’TE' YAKIŞTIRMASI DOĞRU

Özellikle çalışmamızda Seçim barajı, hazine yardımı ve siyasi partilerin seçimlere katılma güvenliğinin sağlanması hususlarına ağırlık verdik. Diğer başka hususlar da yer aldı ama bu konular hakikaten içerikleri itibariyle bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bugün başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar sözcüleri her fırsatta HDP için “PKK Mecliste” yakıştırmasını yapmaktadırlar. Bize göre de öyledir. Ancak buradaki paradoksa dikkat çekmek isterim, bu konuda yakınan devlet.. yani kendisini yıkmaya, toplumu bölmeye çalışan siyasi partiye faaliyetlerini yürütmesi için her yıl yaklaşık 50 milyon lira hazineden yardım yapıyor. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunan partilere ise elli kuruş destek yok. Bu bir çelişki değil mi? Efendim 88 parti var, hepsine nasıl yardım yapılacak? Gibi absürt gerekçeler ortaya konuluyor. Kimse kusura bakmasın, o 88 parti sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının internet sitesinde var ama gerçekte yok! Seçimlere katılma kriterlerini sağlamış 15 parti var. Geri kalanlarının çoğu 10 seneden daha önce kuruluşu bildirilmiş, üye sayısı sıfır ve hatta bazılarının Genel Başkanları bile yok. Dolayısıyla bu gerekçeye sığınıp tavşana kaç, tazıya tut politikasıyla gerçek anlamda temiz bir yönetim altyapısı kurgulanamayacağını artık herkes görmelidir.

Biz biraz evvel saydığım başlıklar altında önerilerimizi sunduk. Elbette bunlar TBMM’nin çözeceği sorunlar, umarım parlamentodaki partiler bu konuda samimi davranırlar ve Türkiye’nin önünü açacak cesur kararlara imza atarlar. Bu ülke hepimizin.

Aydınlık