ABD, 1944 yılında İngiltere’nin elinden hegemonya liderliğini devraldı. 2. Dünya Savaşı’nda yenilen sadece Almanya, İtalya ve Japonya değildi. O savaşın bir diğer mağlubu, üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak bilinen Büyük Britanya idi. Savaşın bitişini, resmen ABD hegemonya başlangıç tarihini 1945 olarak alırsak 79 yıl geçmiş. Roma, Bizans, Osmanlı gibi dünya imparatorluklarının kuruluş ve yıkılış sürelerine bakarsak ABD’nin daha çok uzun süre bu tacı başında taşıması gerek.
Ancak olgulara baktığımızda ABD’nin daha çok fazla bu tacı taşıma olanağı görünmemektedir.
Bu olguları tek tek değerlendirdiğimizde;
1 ABD’nin artık istediği ülkede, istediği iktidarı değiştirme ve kendine yakın zümreyi iktidara getirme şansı çok yüksek değildir. Önceleri CIA tarafından düzenlenen darbeler ile iktidar değiştirebilirken bugün renkli devrimler aracılığıyla yapmaya çalıştığı darbelerin çoğunluğunda başarılı olamamaktadır. Örneğin daha önce Şevardnadze’yi rahatlıkla devirdiği Gürcistan’da bugün aynı başarıyı gösterememiştir.
2 Önceleri kendi silahlı gücü ile istediği coğrafyaya uydurma gerekçelerle askeri harekat düzenleyebilirken, bugün çatışma alanları olan Ukrayna ve FilistinLübnan’da vekil güçlerle savaşabilmektedir. Yaptığı bu savaşlarda da başarı kazanamamakta hatta daha çatışmalar devam etse bile zafere ulaşacak tarafın ABD tarafından desteklenen taraf olmadığı rahatlıkla anlaşılabilmektedir.
3 BRICS artık 5 ülkenin kendi içinde her yıl toplantı yaptığı bir örgüt olmak yerine, 2023 yılından bu yana yeni üyeler kabul eden bir örgüt haline gelmiştir. BRICS içindeki tartışmalar dolardan kurtulma çerçevesinde yapılmaktadır. Dolar ve ABD’nin dünyaya dayattığı ödemeler sistemine alternatif bulunduğu anda halen BRICS’e üye olmayan ülkeler dahi Batı hegemonyasından kopmaya hazırlanmaktadırlar. Dolar hegemonyası zaten ABD sisteminin dayandığı ekonomik temeldir. Alternatif halinde Batı sisteminin buna direnme şansı yoktur.
‘SÜPER DEVLET’İN ACİZLİĞİ
Yukarıda saydığımız 3 madde ABD’nin bugün karşılaştığı kendine karşı direnen güçlerin yarattığı sorunlardır. Bu sorunların temelinde yaşanan nedir? Koskoca süper devletin acz içine düşmesinin nedeni nedir? ABD bugün kurduğu istatistik veri sistemi ile neredeyse ABD’deki kelebeğin kanat esintisini dahi takip etmekte ve buna karşı önlemler almaktadır. Kurulan alarm sistemleri ile olacakları çok önceden tanımlayıp ekonomik yapısını ona göre düzenlemektedir. Ama ne olursa olsun artık ekonomisi ciddi borç batağındadır. Müthiş derecede borçlanmıştır. Bütçe gelirleri, giderlerini karşılayamayacak düzeydedir.
Donald Trump, iktidarı sırasında ekonomiyi harekete geçirmek için kurumlar vergisini yüzde 35’ten yüzde 21’e indirmişti. Kamala Harris ise yaptığı açıklamada kurumlar vergisini tekrar yüzde 21’den yüzde 28’e çıkaracağını açıklıyor. Kamu borcu 35 trilyon dolara çıkmış olan ABD’nin Federal Bütçe Komitesi, Harris’in kurumlar vergisini yüzde 28’e çıkarma programının 10 yılda bütçe açığını 1 trilyon dolar azaltabileceğini açıkladı. Yani bu vergi artışı dahi ABD hazinesini rahatlatacak etkiye sahip değil.
BORCUN GSYH’YA ORANI YÜZDE 120
ABD kamu borcunun GSYH’ya oranı yüzde 120. Çok borçlu dediğimiz Türkiye’de bu oran Dünya Bankası ve TÜİK verilerine göre yüzde 30’larda. Peki ABD bu borç yüküne nasıl dayanabiliyor. Tek bir dayanağı var. Doların dünya ticaretinde kullanılan para olması. Şimdilik açıklarını bu güce dayanarak sürdürebiliyor.
İşte önemli kilit noktalardan biri burası ABD’de enflasyonun çok düşük olması ve doların hâlâ dünyada talep edilen para olması bu borcu sürdürülebilir kılabiliyor.
O kadar büyük açmazlar var ki. ABD, doları talep edilebilir bir para konumunda tutabilmek için faizleri yükseltmek zorunda. Faizleri yükseltmek hem kamu borçlanmasının pahalı hale gelmesine hem de sanayi ve ticaretin özellikle de ABD ekonomisinin dayandığı mortgage (konut kredisi) sisteminin sürdürülemez hale gelmesine neden olmakta. FED Başkanı Powell’ın geçen gün yaptığı konuşmada işsizliğin artmaya başlaması vb. gibi nedenler dolayısı ile faizleri aşağıya indirme sürecinin başlayacağı sinyalini verdiği şekilde algılandı. Muhtemelen eylül ayında FED, faizleri 0,25 baz puan aşağıya indirecek. Halen büyüme rakamları açıklanmadığı için ABD ekonomisinin durumu belli değil ancak önden gelen veriler ABD’de ekonominin durgunluk içine girdiğini anlatıyor.
Sonuçta ABD büyük bir borç batağının içinde, bu borç seviyesinde halen doların dünyada talep edilir olması ABD’nin içine girdiği açmazda çökmeden devam edebilmesini sağlıyor. Ancak başlayan durgunluk ve bu durgunluğu çözmek için FED’in tekrar faizleri indirerek ekonomiyi güçlendirme çabaları enflasyonu yeniden hareketlendirecektir.
Bu borç batağı ve enflasyonun tekrar hareketlenme riski ile birlikte; ABD ekonomisinin ihtiyacı olan parayı bulduğu tahvillerde bir talep daralması ya da buna benzer bir hareketlilik, bir anda ABD ekonomisinin tepetaklak gitmesine neden olacak koşulların meydana çıkmasına neden olacaktır.
‘7 SARHOŞ ADAM’
Zaten ABD ve Batı’da aklı başında birçok ekonomist Atlantik sisteminde alarm zillerinin çok acı şekilde çaldığını açıkça söylemektedirler. ABD artık üretememektedir. Atlantik sisteminin iki üretici gücü olan Japonya ve Almanya da büyük kriz içindedir. Japonya’da kamu borcu ABD’den çok daha fazladır. 2023 yılı itibariyle Japonya’nın kamu borcunun GSYH’sına oranı yüzde 266’dır. Almanya’da bu oran yüzde 64’tür.
Atlantik sisteminin motoru olan G7 ülkeleri 7 tane sarhoş adamın kafalarının birbirlerine dayanarak ayakta kalması şeklinde ayakta durabilmektedirler. Merkez bankaları aracılığı ile bastıkları paralarla birbirlerinin tahvillerini satın alarak ayakta durmaya çalışmaktadırlar.
Atlantik sisteminin tek kutuplu dünyası dağılırken BRICS’in çok kutuplu dünyası yeni çekim merkezi haline gelmektedir.