İLK KURŞUN GAZETESİ'NE DESTEK OLMAK İÇİN NE YAPABİLİRSİNİZ,ÖĞRENMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Gaffar Yakınca'dan HDPKK destekçilerinin algı operasyonunu yerle bir eden bir yazı


HurşGayvır

Öğrencilik yıllarımızda MakGayvır (MacGyver) dizisine bayılırdık. Düşmanları Makgayvır’ı rehin alıp bir yere hapseder, kahramanımız oracıkta bulduğu bir konserve kutusu, bir parfüm şişesi veya küçük bir kağıt parçası ile ayak üstü icatlar yapıp kurtulmayı başarırdı.

MakGayvır, aslında Amerikan devletine bağlı olan Phœnix isimli bir kuruluş için çalışıyor, insanlığı tehdit eden ‘kötü adamlara’ karşı gizli operasyonlar yapıyordu. Her bölüm Amerikan zekasının yeni bir ispatı gibiydi. Dizinin tekrar çekildiği 2016 senesinde, bir yandan izleyip bir yandan “bizde niye yok” diyorduk ki Allah bize de bir MakGayvır nasip etti.

HUZURLARINIZDA HURŞGAYVIR

Bizimkinin adı HurşGayvır. Nüfustaki adı Hurşit Külter idi. Kendisi PKK’ya bağlı sivil örgütlerden birinin yöneticisiydi. 27 Mayıs 2016 tarihinde ortadan kayboldu. İddiaya göre bu genç adamı devlet kaçırmış ve öldürmüştü. Tüm “demokratik” kamuoyu, ‘Hurşit Külter nerede?’ sloganı ile ayağa kalktı. Gazeteler, TV’ler ondan söz ediyor, sosyal medyanın en cazgır tipleri ‘öldürdünüz onu katillerğğrğrr...’ diye bas bas bağırıyor, CHPHDP milletvekilleri kol kola girip “katil devlete” karşı yürüyordu! O kadar önemli bir olaydı ki bu, Birleşmiş Milletlere kadar götürüldü.

Hepimiz, adamın devlet tarafından sırlara karıştırıldığını düşünürken, kahramanımız, tam 133 gün sonra, Kerkük’te sağ salim ortaya çıktı. Anlattığına göre özel harekat polisleri tarafından kaçırılmış, on üç gün işkence görmüş ve kendi çabası ile bu kötü adamların elinden kaçmayı başarmıştı. MakGayvır’ın bile yapamayacağını bizim yerli malı HurşGayvır yapmıştı! E, peki neden yüz bilmem kaç gündür kendisini arayanlara bir haber vermemişti? O da güvenlik gerekçesi ileydi. Bizim HurşGayvır o kadar önemli biriydi ki 120 gün boyunca saklanmayı uygun görmüştü!

İşin tuhaf tarafı, bu zaman zarfında hiçbir akrabasına, hatta annesine bile haber vermemişti. O günler boyunca galiba en çok acı çeken kişi de HurşGayvır’ın annesi oldu. Bu oyunu kim planladı ise artık, anne kısmını da sıkıya bağlamış, zavallı kadını kanser etme pahasına oğlunun hayatta olduğunu ondan gizlemişti.

Bununla beraber oyunun en dramatik sahnesi geldi: Cumartesi Anneleri eyleminin 584. Haftasında en önde HurşGayvır’ın fotoğrafı taşınıyor, HDP/PKK ve CHP’li vekiller onun için gözyaşları döküyordu.

Reklamdan sonra devam ediyor

İNSAN HAKLARI ÇETESİ

Amerikalıların MakGayvır’ı bir macera filmiydi, bizim HurşGayvır ise maalesef üçüncü sınıf bir komedi olabildi. Çünkü senaryosu dünyanın en dandik çetelerinden biri tarafından yazılmıştı.

O çete, PKK’nn psikolojik harp silahı gibi çalışan “insan hakları çetesidir.” Çetenin başındaki sözde insan hakları örgütleri, kutsal bir kavram olan insan haklarını istismar ederek teröre alan açarlar, terörle mücadele edenlerin paralize edilmesini sağlarlar.

Bunun için, kaybolan evlatları için sokağa çıkan Cumartesi Annelerinin talepleri ne kadar meşru ise, yıllar içinde onları politik bir maşaya dönüştürmeye kalkanların girişimleri de o kadar mide bulandırıcıdır. Onurlu bir hak arama eylemi olarak başlayan bu girişim, maalesef yıllar içinde bu akbabalara yem olmuştur. Anaların talepleri hala çok değerli çok önemlidir, ancak onların taleplerini işgal eden bu çete, eylemin saygınlığına zarar vermiş, onu HurşGayvır gibi zibidilerin oyuncağı haline getirmiştir.

Bakın küçük bir örnek vereyim: Silahlı sol örgütler ve PKK, sayısız militanlarını kendileri infaz ettiler. Bu korkunç cinayetler hakkında ciltler dolusu kitaplar yazıldı.(*) Yirmi iki yıl ve altı yüz küsur hafta boyunca bir kez olsun bu insanların annelerini de andınız mı? Hayır! Örgütler tarafından öldürülen bu insanların anaları gelip bir gün olsun sizin yanınıza oturabilir mi? Hayır!

Ama bakın Diyarbakır’daki anaların yanına şehit anaları da gelip oturuyor. Demek ki bu insanlık mücadelesi ile kötü niyetli müdahaleler yüzünden tartışmalı hale gelmiş bir girişimi aynı kefeye koymak vahim bir hatadır.

(*) Bu konuda Aytekin Yılmaz’ın kitaplarını tavsiye ederim.

Aydınlık Gazetesi, 19.9.2019