BARIŞ DİKMEN/TÜRKİYE LİSELİLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKANI

31 Mart Perşembe günü yayın hayatına son verdiğini açıklayan Disney Channel, Disney Plus ismiyle internet yayıncılığıyla devam edeceğini söyledi. İsmi sık sık ‘eşcinsel çocuk, LGBT ve trans birey’ yayınları yapmakla anılan kanalın Türkiye’de 14 Haziran’dan itibaren hizmet verecek olması bazı tartışmaları yeniden alevlendirdi. Türkiye Liseliler Birliği olarak biz de bu tartışmalara dahil oluyoruz.

Öncesinde Disney’in ne amaçla kurulduğuna ve en sonunda nereye geldiğine bakalım.

Walt Disney’in Mickey Mouse karakterini yaratmasıyla 1928 yılında şirket büyük bir yankı uyandırdı ve ismini tüm dünyaya duyurdu. İlk başlarda çocuklar için animasyon çizgi film yapan Disney’in popülaritesinin artmasıyla programların içerikleri değişti. Birçok filminde ve dizilerinde ırkçılığı ve cinselliği öne çıkardı. Disney bu programları zararsız olarak nitelendirse de çocukların üzerinde bıraktığı etki, gelişiminde bıraktığı hasar büyük.

DİSNEY BU MESELENİN NERESİNDE?

Animasyon türündeki çocuk filminde Specter adındaki tek gözlü ve boynuzu olan polis memuru karakter, bu sefer Pixar yapımı dışında Disney Şirketi’nin “ilk açıktan LGBT olan karakteri” olarak tanıtılıyor. Specter isimli karakterin, cinsiyetinin ne olduğu kesin olmamakla birlikte, maskülen ve iri bir kadın fiziğine sahip. Ayrıca kadın bir karakterle lezbiyen bir ilişki yaşayıp, onun çocuğuna ebeveynlik yaptığı görülüyor.

Yetişkinler için olduğu belirtilen animasyon türündeki dizide, Roger Smith karakteri, panseksüel ve akışkan cinsiyetli(bir gün erkek, diğer gün kadın, diğer gün hiçbiri), psikopatgitgelli kişiliğe sahip ve çılgınca şeyler yapan bir uzaylı olarak tasvir ediliyor. Tam da Z Kuşağı tanımlarına uyan dizi senaryosu, kalıplara sığmayan, istediği gibi yaşayan insan tasvirini oluşturuyor.

Disney yapımı 3 sezonluk gençlik dizisi, ana karakterlerinden 13 yaşındaki Cyrus Goodman’ın, kendi gibi yeni ergenlik dönemindeki akranlarıyla “cinsel kimliğini bulmasını ve eşcinsel olduğunu keşfetmesini” içeriyor. Cyrus adlı erkek çocuğu karakterin, aynı yaş ve cinsiyetteki Jonah Beck adlı karaktere “aşkı”, müstehcen sahnelerle sunuluyor. Cinsellik sınırlarını ileri derecede aşan dizi, “ilk defa bir çocuk karakterin, imâların ötesine geçerek doğrudan eşcinsel olduğunu söylemesi” nedeniyle LGBT destekçileri tarafından çok sayıda övgü topluyor ve çocuklara eşcinsel bireyler rol model olarak dayatılıyor.

Tüm bunlar Disney’in bilinçsizce bir politikası değil elbette, emperyalist LGBT ideolojisinin medyayı, pazarı, eğitimi, sanatı yeniden dizayn etmesinin bir sonucu, bir dayatması. 

 LGBT içeriklerinin çocuk sektörüne yönelmesi, bu alana daha fazla yatırım ayırması, politika ve içerik üretmesi toplumda daha kalıcı hasarlara sebep olacaktır. Çocuklara yapılan saldırı bütün bir toplumu dönüştürecek saldırıdır. Aileyi, kadını, çocuğu kafeslere atan batının çürümüş “Özgür İnsan” modeli bütün dünyaya işte bu platformlar ve dernekler aracılığıyla dayatılmaktadır.

BU GİDİŞE BİR DUR DİYELİM!

Bu tarz yayınlara olan tepkilerimiz yeni değil. TGB ve TLB olarak Netflix’te yayınlanan içeriklere karşı mücadele başlattık. Süreç bu platformların RTÜK tarafından denetlenmesi amacıyla lisans başvuruları yapmalarına kadar uzandı. Toplumu, bu platformlara ilişkin soru işaretleriyle yaklaşmaya, çocukların etkilenmemesi için tedbirler almaya yöneltti. Sosyal medya platformlarına ilişkin bazı yasalar geliştirildi. Toplumun geniş kesimlerinde bilinçlenme yarattı, fakat hala yeterli değil.

Konuya toplumsal açıdan, insanlığın geleceği açısından, bilimsel ve nesnel zeminde yaklaşmak zorundayız. Ancak yine Batı’nın yönlendirdiği, neoliberal iklimin hakim olduğu sosyal medya platformlarında karşımıza çıkan bazı fikirler korkunç olabiliyor.“Para verip izliyoruz. Siz izlemek zorunda değilsiniz.”, “Beğenmeyen izlemesin kardeşim”, “Bunları izleyince eşcinsel olmuyoruz”, “Siz önce Türkiye’de yayınlanan televizyon dizilerine bakın sonra bu platformları eleştirin” gibi son derece sorumsuz, akıl dışı ve bireyci açıklamalar görüyoruz.

Bu anlayışa göre parası olanın istediğini izleyip zehirlenmekte özgür! Oysa medyanın toplumsal işlevi bulunuyor. Televizyon ve internet yayınları yetişkinleri ve çocukları bilgilendirme, eğlendirme işlevi görüyor. Bu durumda istemeyen izlemesin gibi yaklaşımların gerçekçi olmadığı ortaya çıkıyor. Toplumsal hayatın her alanını düzenleyen devletin insanın geleceğini etkileyen içerikler konusunda da düzenleme hak ve yetkisi olmalıdır. Bu yetkiyi yine insanlar için kullanmalıdır. Devletin toplumsal hayatın düzenlenmesinde, milli kültürün geleceğe taşınmasında, insanın ve çocuğun korunmasında zorunlu rolünü reddetmek de emperyalizmin devleti küçültme politikasıdır.

Zehirlenmeye, çürümeye, pedofiliye, yozlaşmaya özgürlük olmaz. Toplumlar hep yeniye ilerler. Yeni diye sunulan yapımlar insanı, kendine cinsiyetine, doğasına, kültürüne yabancılaştırıyorsa orada bir durmak zorundayız.

RTÜK’ÜN ÖNÜNDEKİ TARİHİ GÖREV

Vatandaşlarımızın Disney’in zararlı içeriklerine maruz kalmaması için kuşkusuz hepimize görevler düşüyor. Burada da devlet, kamu kurum ve kuruluşları, medya, kitle örgütleri ve tanınmış kişilerin görevleri çok büyük. TGB ve TLB bu yozlaşma ve yabancılaşmayı etkisiz kılmak için özellikle gençlik alanında gereken çalışmaları yürütüyor. Bu saldırıya karşı RTÜK başta olmak üzere devlet kurumlarımıza da büyük görevler düşüyor.

Emperyalist sistemin Disney üzerinden çocuklara dayattığı yaşam tarzını, özendirdiği eşcinselliği, teşvik ettiği yabancılaşmayı, olağanüstü çürümeyi sosyal medyadan ortaya koyduk ve yoğun ilgi gördü. Twitter’daki DisneyLGBTdayatıyor paylaşımlarına on binlerce destek mesajı ve yorumlar geldi. Çünkü Türk milleti de Türk gençliği de Batılı emperyalistlerin tv kanallarıyla, çocuk oyunlarıyla, giyimkuşam ve yemeiçme alışkanlıklarıyla dayattığı çürümeyi reddediyor. Türkiye’de ve dünyanın her yerinde insanlığın ve çocukların geleceğini koruyacağız. Emperyalizmin dayattığı her türden yabancılaşmayla mücadele edeceğiz.

Disney’in çocukların gelişimi olumsuz etkileyen, gençliği milli kimliğinden koparmayı amaçlayan, toplumu yozlaştıran içeriklerine ilişkin çalışmalarımızı gerekli kurumlara ve kamuoyuna en kısa sürede sunacağız. RTÜK başta olmak üzere devlet kurumlarının konuya yaklaşımı, çocukların ve ülkemizin geleceği açısından tarihi olacaktır.