Leyla Düzel yazdı

Hurafeler ilmi reddeder ve her dinin uydurulmuş ve gerçeğinden kopuk birçok bilimden uzak fikirleri; Tanrı tarafından indirilmiş kutsal kitapları gölgede bırakmayı başarmıştır.


Bunun sebebi insanların dini kitapları tanımak için bir kez dahi ellerine almadan kolaycılık ile birilerinin anlatımı ile yetinmeleridir.


Bu asırlar önce okuma yazma oranının düşüklüğü ile yerleşmiştir. Fakat eski din adamları ilim sahibi iken gelişen Dünya düzeninde söylenti şeklinde teknoloji sayesinde hızla dalga dalga yayılmayı sağlayan, din kisvesine bürünüp şahsi emellerine uygun mürid toplayan cemaatler çoğalmıştır. Halbuki okuma oranımız artık bir hayli yüksek. Peki okumadan duyulana inanma kolaycılığına insanoğlu niye sapıyor?


21. yüzyılda her din özünden kopmuş ve inananı azalmıştır. Tüm Dünya'da Ateizm ve Deizm yükselen inanç sistemleri içinde yer almaktadır. Yeni kilise inşası yok iken var olanlardan çoğunun içi daire olarak vatandaşlarına satılmaktadır. Pazar ayinlerine ise sadece çocuklarını kilise okullarına göndermek isteyenler; devam ettiğine dair referans için katılmaktadırlar. Hristiyanlar yatılı kilise okullarının yüzyıllardır çocuk istismarına olur verdiğini bu yüzyılda açılan binlerce davadan öğrenmiş oldu. Yabancı medyada gün geçmiyor ki bir skandal daha patlamasın.


Ülkemizde ise yabancı ülke etki ajanlarının kurdurduğu bir takım tarikatlar halkı İslam dininden soğutmak için var gücü ile çalışmaktadır. ABDAB'nin imalatı olan DEAŞ ile İslam dinini bilinçli bir şekilde vahşi göstermeyi ve İslam ile Terör'ü aynı cümlede kullanmayı başardılar. Bu algı maalesef kendini Müslüman diye tanımlayanların beynine dahi işlendi.


Bunun yanında bahsettiğim bu tip proje tarikatlarda bademleme ve çocuk istismarına yol vererek İslam dini ile Çocuk tacizini aynı cümlede kullananlar çoğaldı. Velhasıl din ile ilmi harmanlamayı beceremeyen dini bilgisi düşük, inanç cahili çok kişiyi İslam'a düşman ettiler. Bunun yanı sıra bazı din adamlarının 21.yüzyılda gelişen insan beynine ters aptalca yorumları da milletimizi dinden uzaklaştırdı.


Atatürk'ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı ise halâ yalın bir dile sahip değildir. Türk İslam anlayışı tam yerleşmemiş olduğundan bazen zamanı okumakta geri kalmaktadır. İki yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Kuran'ın özüne dönme, korkutucu değilde güzel taraflarını çıkaracak, sadeleşme sağlayacak reform hareketine başlamaktan bahsetmiş olsa da kurulan baskı sebebi ile maalesef rafa kaldırılmıştır.


Bilim ile Din birbirinden ayrıldığı takdirde, sadece Din insanları gericiliğe, sadece Bİlim ise Ateizm'e ve Deizm'e sürükler.


Kuran baştan sona Bilim ile inancı harmanlamıştır. Bunun adına İslam Dini diyoruz.


Din, ruhu terbiye ederken, Bilim varoluşumuzdan yok oluşa yol göstericimizdir. Buna ise İlmi İnanç diyoruz.


Din nefes ise, İlim vücuttur.


İki olguyu birbirinden ayırmamak, bireysel varoluşta olgunlaşmak için şarttır.


“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.”

Yunus Emre


Kuran'ı Kerim'in "Oku' kelimesi ile başlaması aslında mucizenin ilk şifresidir. Çok okuyan ve bilgi sahibi olanların fikirlerini daha çok önemsemez miyiz? Fikir sahibi olmak için bilgi sahibi, bilgi sahibi olmak için yaratılışta bize verilen merak duygumuz gereklidir.


Din ise cahil bir takım dinciler tarafından mantık dışı bir hale getirilmiştir. Bilgisiz cahillerin ürettiği sıradan mantık hataları ile fikir açıklamaları Kuran'ı ve İslam'ı kirletmemelidir. Ama bunu anca Kuran'ı kendi dilinde okuyan ve çözümleme bilincine sahip olanlar yapabilir. İslam dinini hiç bir din adamının söylemi lekeleyemez ve yok edemez. Bunu sağlayacak olanda gerçek manada özünü kavrayan ve çağa ayak uydurarak yaşayabilenlerdir.


İlim ve dini değere sahip yöneticilerin kamusal alanda makam sahibi olması vicdanlı, dürüst, adaletli ve ahlaklı kararlar almasını sağlar.


Yalnız bir şartla. Burada ince bir ayar vardır. Birinin diğerinin üzerinde baskı kurmamış olması gerekir.


Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer Müslüman ülkelerin ilerisinde ve güçlü bir devlet yapısına sahip olması bundandır.


Bireysel laik olunmaz ama makam sahipleri görevsel laik olmalı.


Bu ilkelerin hak ettiği yerde değer bulmasıyla, birbirinin alanlarına nüfus etmemesiyle toplumda Milli Şuur oluşur.


Bir toplumu değiştirecek olan, evrensel ve sistemsel bilgi ve anlayış, edep ve saygı, samimilik ve doğruluk, düşünce özgürlüğü (nifak ve münafıklıktan kurtarır, özgüveni aşılar), insani hukuk ve adalet, herkesin hukuk önünde hesap verebilir ve sorulabilir olması gibi etkenler beyinde değişim ve dönüşümü tetikler.


Ya değilse.


Ayrılık, korku, nifak, suçlama, tedirginlik, terör, adam kayırma, kanunsuzluk, yalan dolan, dinitarihi, tarihi kişileri manipüle eden, saygısızlık, rüşvet, cehalet alır gider.


Bu Dünya'nın Ateş'i bunlardır. İlim ile din inanç kurallarını özümsememiş; saygısız, adaletsiz, ahlaksız, devşirilmiş fikirlere sahip bencil velhasıl liyakat sahibi olmayan şeytanlaşmış insanların Dünya'yı yönetmesine izin verildi.


Bu hakimiyeti engelleyecek tek güç inançlı milli şuura sahip toplumlardır.


Dünya'nın ateşini söndürecek olan da çağdaş Türk İslam anlayışına sahip yalın bir inançla bilimin önünü açan güçlü ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir.