1780 yılında ABD’nin 2. Başkanı John Adams(1), Amerikan Kongre’sine bir “Amerikan Akademisi”nin kurulmasını önerirken şöyle bir kehanette bulunuyordu:
“İngilizcenin yazgısı, gelecek ve onu izleyen yüzyıllarda, Latincenin geçen yüzyıllarda, ya da Fransızcanın bu yüzyılda olduğundan daha da yaygın bir dünya dili haline gelmektir.”
Bu kehanetine gerekçe olarak, Amerika’nın o zamanlar hızla çoğalan nüfusunu, tüm dünya ülkeleri ile bağlantılarını ve İngiliz İmparatorluğunun da desteğini belirterek, İngilizcenin küresel yayılışı önünde hiçbir gücün duramayacağını gösteriyordu.
Buna ilaveten, 1941 yılında Churchill ve Roosevelt faşizmin devrilmesinden sonra nasıl bir işbirliği içinde olacakları konusunda koşulsuz nitelikteki Atlantik Antlaşmasını imzaladılar. 1943 yılında Roosevelt’in telkiniyle Churchill’e Harvard Üniversitesi tarafından fahri doktora veriliyor. Churchill doktora töreninde yaptığı kabul konuşmasının beş ana teması sırasıyla Birleşik Krallık ile Amerika Birleşik Devletleri’nin birlik ve bütünlüğü, askeri alanda işbirlikleri, küresel barışın korunmasına dair tasarıları, Birleşik Krallık ile Amerika Birleşik Devletlerin küresel hakimiyeti ve küresel İngilizce idi.(2)
CHURCHİLL’İN GÖRÜŞÜ
Churchill’in 1943 yılında Harvard Üniversitesindeki fahri doktora törenindeki kabul konuşmasında İngiliz dili ile ilgili olarak aşağıdaki söylemleri bu dilin ikinci dünya savaşından sonra dünyada hızla yayılmasını ve ‘dil emperyalizminin’ nasıl oluştuğunu anlamamız açısından ilginçtir:
“Bizlere bahşedilen ‘ortak dilimiz’ paha biçilmez bir mirastır ve bu bir gün ortak vatandaş olabilmemizin temelini oluşturabilir. Britanyalıların ve Amerikalıların birbirlerinin geniş topraklarında birbirilerine karşı hiç yabancılık hissetmeden rahat ve özgürce dolaşabilmelerini görmek isterim. Aynı şekilde, ortak dilimizi dünyada çok daha geniş bir alana yaymaya ve doğuştan sahip olduğumuz böylesine büyük bir değere birlikte sahip çıkmaya kendi bencil menfaatlerimizi gözetmeksizin birlikte gayret sarf etmememiz için herhangi bir neden görmüyorum.”
Churchill konuşmasını şu sözleriyle sonuçlandırmaktadır:
“Öne sürmüş olduğum bu beş temel ilkenin uygulanması insanların topraklarını işgal edip onları amansızca sömürmemizden çok daha verimli sonuçları bizlere armağan edecektir. Geleceğin imparatorlukları kuvvetini akıldan alan imparatorluklardır.”
İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda İngilizcenin küresel yayılışının geldiği durum şudur: 20. yüzyıldan beri dünya ekonomisine liberalizmin/neoliberalizmin hâkim olması üzerine, İngilizce, teknolojik gelişmelerin de desteğiyle, dünya ülkelerinin adeta “ortak dili” (lingua franca) olmuş ve uluslararası bir iletişim aracı haline gelmiştir.
Günümüzde, 1.75 milyar dünya halkı (her dört kişiden biri) İngilizce konuşmakta ve 2020 yılı itibariyle bu sayının 2 milyara (British Council,2013: 2), 2040 yılı itibariyle de 3 milyara (yaklaşık olarak dünya nüfusunun yüzde 40’ı) ulaşacağı tahmin edilmektedir.(3)
ABD, Birleşik Krallık, Kanada, İrlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde toplam 329 milyon kişi İngilizceyi “anadil” olarak konuşurken, sömürgeciliğin sonucu, İngilizcenin resmi dil veya ikinci dil olduğu, Hindistan, Kenya, Malezya, Singapur ve Zambia gibi ülkelerde 300 milyon kişi de İngilizce konuşmaktadır. Öte yandan tarihlerinde hiç sömürge/koloni durumuna düşmemiş Çin, Rusya, Japonya, Türkiye, Avrupa ülkeleri, v.b. gibi 1 milyarın üstündeki dünya halkı da İngilizceyi “yabancı bir dil olarak konuşmaktadır. Kısaca, İngilizce üzerinde güneş batmayan topraklarda konuşulan bir dil haline gelmiştir!(4)
Asırlar önce planlanıp küresel düzeyde etkinliğini gösteren böylesine bir dil emperyalizmi, bugün Türk toplumunun dil ve kültürünü, birliğini ve geleceğini ciddi boyutlarda her yönüyle tehdit etmektedir. Bunun sonucu olarak, bugün yükseköğretimde neredeyse hiç farkına varmadığımız bir “dil çıkmazına”(5) sürüklenmiş buluyoruz. Dil olmayınca “düşünce” de “yaratıcılıkta” olamaz. Ünlü dilbilimci Ludwig Wittengenstein’ın(6) belirttiği üzere, “Dilimin sınırları dünyamın sınırları demektir.”
DİL ÇIKMAZI
Üniversitelerdeki hem Türkçe hem de İngilizce eğitiminde, yıllardır süregelen son derece endişe verici sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunları Cumhuriyet’in 100. yıldönümüne az bir zaman kalmış olmasına rağmen henüz giderememişken, bir de yükseköğretimde “İngilizceyle eğitim” yapma sevdasına kapılmış ve ülkemizi tam bir dil çıkmazının içine sürüklemiş durumdayız.
İngilizceyle eğitim İngilizce öğretim ve öğrenim yöntemi değildir. Bunlar pedagojik amaç ve hedefleri farklı iki tür eğitim faaliyetleridir.
Yabancı dille eğitim uygulamasının yükseköğretimin kalitesini ciddi boyutlarda tehdit ettiğini görüyoruz. Bu uygulamaya tabi tutulan öğrenciler, bırakın İngilizce olarak yorum yapamamalarını, kendi ana dilleri Türkçede dahi üretken ve yaratıcı olmalarını sağlayıcı dil kullanım becerilerini edinemiyorlar.
İngilizceyle eğitim yapma pahasına kendi anadilinde düşünebilme, sorun çözebilme, üretebilme ve yaratıcı olabilme becerilerinden yoksun bırakılan genç nüfusumuz, geleceğin Türkiye’sine ümit olma yerine, altından kalkılması çok zor sosyal ve ekonomik sorunlar yaratacak bir tehdit haline kolayca gelebilir.
Küreselleşen bir dünyada yükseköğretime uluslararası düzeyde akademik bir kimlik kazandırabilmek için İngilizce öğretim ve öğrenimine ne kadar büyük önem verilse yeridir. Ancak, etkin bir Türkçe eğitimi gerçekleştirilmeden ne İngilizce ne de İngilizceyle eğitim uygulaması sağlıklı bir şekilde yapılabilir. Unutulmamalıdır ki, anadil eğitimi her ülkenin eğitim sisteminin temelidir. Dolayısıyla, etkin bir Türkçe eğitimi ve buna bağlı olarak uluslararası standartlarda güçlü bir İngilizce eğitimi, akademik eğitimin Türkçeyle yapılması koşuluyla hayata geçirilmelidir.
Bugün ortaya çıkan bütün başarısızlıklarına rağmen bilinçsiz bir iyimserlikle ısrar edilen İngilizceyle eğitim uygulamasının Türk eğitim sistemi, Türk dili ve kültürü üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar vahimdir. Dahası, böylesi bir gaflet, Cumhuriyet’in temel taşlarını dinamitlemektedir.
Osmanlı okumuşu Arapça ve Farsçayı Türkçeye yeğ tutmakla vaktiyle hata etmişti. Bugün yükseköğretimde İngilizceyle eğitimi savunan aydınlarımız da aynı hatayı işliyorlar.(7) Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti, onun kurucusu olan Atatürk’ün şu söylemleri doğrultusunda kurulmuştur:
“Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlâkının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir.”
“Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
*Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi (19721977).
Cambridge Yabancı Diller Merkezi, Sawston Hall, Kurucu Direktörü (19802005).
Kaynaklar:
1 Adams, John. (1780). Letter to the President of Congress (5 September 1780) . In C.F.Adams, The Works of John Adams, Vol. 7 (Letters and State Papers 17771782), Boston: Little, Brown,()
2 http://www.winstonchurchill.org/learn/speeches/speechesofwinstonchurchill/118thepriceofgreatness. Alıntı: Phillipson (2017), s.318.
3 Council Report, (1995) THE ‘WORLD ENGLISH PROJECT’. Alıntı: David Graddol (2006), English Next, : British Council, s.107.
4 Crystal, David (2003), English as a Global Language, : Cambridge University Press, Second Edition.
5 Bu yazımızda sözü edilen “dil çıkmazı”nın ne olduğu ve sorunların nerelerden kaynaklandığının kapsamlı biçimde irdelenmesi ve bunları giderici çağdaş dil pedagojisi doğrultusunda öne sürülen yapıcı çözüm önerileriiçin bkz: Cumhuriyetin 100. Yılına Doğru Yükseköğretimde Dil Çıkmazı: Türkçe ve İngilizce Eğitimde Sorunlar ve Çözüm Önerileri, ürkçü Düşünce Derneği Yayını, 318 s.
6 LogicoTractatus Philosophicus,1921.
7 Tekin, T. (1975), “Üniversitelerde Bilim Dili: Türkçe...”, Milliyet,1 Kasım 1975.