DEAŞ terör örgütünün çekirdek yönetimi kampta toplantı halinde. Önemli bir tartışma yürütüyorlar. Birlikte kulak kabartalım:

Lider:

Evet, Türkiye’de silahlı bir mücadele yürütüyoruz ve çok az da olsa sempatizanlarımız var. Türkiye’deki kitle desteğimizi büyütmek için ülkenin demokratik olanaklarını kullanmamız gerekir. Bir yasal siyasi parti kurmalıyız. Böylece ülkede propaganda serbestisine ve medyada bulunma olanaklarına sahip oluruz.

Bir diğeri:

Efendim, biz demokrasiye de devlet sistemlerine de karşıyız. Bunun için Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de, İran’da savaşıyoruz. Bunların sistemlerini yıkacağız. Şimdi nasıl sempatizanlarımıza ‘kravat takıp siyaset yapın’ diyeceğiz?

Lider:

Bu bir savaş. Hile yapılabilir. Bizi silahlı olarak köşeye sıkıştırdılar. Güç toplamamız gerekir. Türkiye insanı dindardır. Kuracağımız parti onları etkiler. Parti binalarımızda çocukları, gençleri eğitebiliriz. Onları savaşımıza katabiliriz.

Bir diğeri:

Efendim, haklısınız. Ama nasıl kuracağız partiyi? Anlamazlar mı bizim kurdurduğumuzu?

Lider:

İnceledik. Sabıkası olmayan 30 kişi bir tüzük hazırlayıp İçişleri Bakanlığına sunduğunda parti kurulmuş oluyor. Türkiye Emirliğimize talimatı verdim bile. Şu ana kadar henüz bizimle teması tespit edilmemiş, edilse bile ceza almamış yüz kadar arkadaşla başvuruya hazırlanıyorlar. Hatta bir günlük gazete çıkarmayı ve TV kanalı açmayı bile düşünmeliyiz.

Bir diğeri:

Efendim, çok doğru düşünmüşsünüz. Yalnız bir sorun daha var. Sonuçta bu kardeşlerimiz bizim talimatlarımız doğrultusunda siyasi faaliyet yürütecekler. Ya bu tespit edilirse? Ya partimizi kapatmaya çalışırlarsa?

Lider:

Tabii ki bunu da düşündük. Biraz güç topladıktan sonra hele hele bir seçimde anlamlı bir oy sayısına ulaştıktan sonra bizi kapatmaya cesaret edemezler. Türkiye’deki siyasi partilerin o kadar büyük iktidar hırsları var ki, kazanmak için bizi yanlarına müttefik alma konusunda tereddüt etmeyeceklerdir. Türkiye’ye düşman olmamız umurlarında bile olmayacak. Nihai amacımızı görmeyecekler bile. Oy potansiyelimiz onları büyüleyecek. Adeta “bonzai içmiş” gibi sersemleyecekler. Hatta sadece bu partilerin yönetimleri değil, tabanları bile bizi savunacak. Bizim kendimizi savunmamıza gerek bile kalmayacak. İttifaklarına katılalım, barajı aşalım diye bize “her evden bir oy” bile örgütleyebilirler.

Bir diğeri:

Efendim, güzel söylüyorsunuz. Ama bunu neden yapsınlar ki?

Lider:

Çünkü Türkiye’de “demokrasi budalalığı” var. Mesela bizi kapatmak isteyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “bu partinin DEAŞ ile bağına ilişkin çok sayıda somut kanıt var” diyecek. Buna karşılık bizi destekleyen demokrat çevreler, “siz bu partiye oy veren bir milyon insana ‘terörist’ mi diyorsunuz” diye ayaklanacaklar. “Parti kapatmak çözüm mü” diyecekler. “21. YY’da olacak şey değil” diye söylenecekler. “Yargı talimat alıyor” diye köşe yazıları yazacaklar.

Bir diğeri:

Efendim, bu sistemi aklım almadı. Bizim tek amacımız Türkiye’yi yıkmak, bölmek, parçalamak. Rejimini değiştirmek. Bütün kurumlarını, putlarını hatta camilerini bile yıkacağız. Neden bize müsaade etsinler?

Lider:

Anlayamaman normal. Asla anlayamayacağınız daha iddialı bir şey söyleyeyim. Kuracağımız partinin başkanı çıkacak, seçim meydanlarında ‘Biz sırtımızı DEAŞ’a yaslıyoruz’ diyecek. Hatta “Buna alışın, biz daha DEAŞ liderimizin heykelini dikeceğiz, heykelini” diye parmak bile sallayacak.

(Yok artık, bu kadar olmaz şeklinde uğultular)

Kardeşlerim. Bu olacak. Hatta hasbelkader kazandığımız yerel yönetim olursa onların tüm kaynaklarını ve makinelerini kullanabileceğiz. Bir şekilde meclise girersek devlet hazinesi her yıl bize milyonlarca lira verecek. Bitmedi. Türk devleti bize karşı operasyon yaparsa, siyasi partimiz insanları sokağa bile çağıracak. Bu çağrı sonucu onlarca insan ölse, onlarca Atatürk heykeli yaksak bile, partimiz kapatılmayacak. Bazı arkadaşlarımız yargılanır, o kadar.

Bir diğeri:

Efendim, bütün bunlara sessiz kalınmasını beklemek biraz tedbirsizlik olmaz mı?

Lider:

Yanılıyorsun kardeşim. Belki partimizin önde gelen bazı isimleri tutuklanabilir. Ama asla partimizi kapatmazlar. Hatta muhalefet partileri “suçu ne, neden içeride” diyecekler. Muhalefet liderlerinin eşleriyle bizim mahpus parti liderinin eşi birlikte görüntü verecekler. Doğum günü kutlayıp, tiyatro izleyecekler…

Bir diğeri:

Efendim görüntü vermek, doğum günü, tiyatro falan? Bunlar caiz mi?

Lider:

Dedim ya. Bu bir savaş. Esas olan güç toplamak. Türkiye’deki vatansever güçler muhalefete “teröristlerle işbirliği yapıyorsunuz” diye kızacak, muhalefet ise “halka terörist diyorsunuz” diyerek çarpıtacak, bize sahip çıkacak. Böylece biz meşru bir güç olacağız. İçiniz rahat olsun. Muhalefette olanlar iktidarı devirmek için bizimle bazen açık ama çoğunlukla örtük biçimde ittifak kuracaklar. Bize “dostlarımız” bile diyecekler. Bu iklimde çocukları, gençleri kazanmaya, buraya, kampımıza getirmeye devam edeceğiz. Öyle ki çocukları bize katılan aileler parti binalarımız önünde eylem yapacak ama muhalefet onları desteklemek bir yana, “kesin hükümet para vermiştir” diyerek suçlayacak, küçümseyecek.

Bir diğeri:

Efendim, siz öyle diyorsanız öyledir.

Lider:

Bakın, Fransa başta olmak üzere birçok Batı ülkesinde sempatizanlarımız var. Ama oralarda parti kuramayız. Çünkü şiddetle ya da terörle bağı olan partiler kurulamıyor. Kurulsa bile hemen kapatılıyor. Çünkü Venedik Komisyonu’nun bu yönde bir kararı var. Türkiye’de de Anayasa’da (madde. 6869) ve Siyasi Partiler Kanunu’nda (madde. 100101) şiddetle ve terörle bağlantılı partilerin, devleti ve rejimi yıkma faaliyetinin odağı olan partilerin kapatılacağını yazıyor. Bu nedenlerle kapatılmış partiler de var. Ama şu an bu kanun bir biçimde uygulanmıyor.

Bir diğeri:

Efendim, asla kapatılmaz mı diyorsunuz yani partimiz?

Lider:

Konu Türkiye olunca asla “asla” diyemeyiz. An gelir, ne arkamızdaki ABD’yi dinlerler, ne muhalefetin dediklerini takarlar. Hukuk, bir gün yakamıza yapışacaktır. Biz o zamana kadar ne kadar yol alırsak o kadar iyi.

Not: Epey gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır!


Utku Reyhan

Aydınlık