Geçen hafta sonunda uygulanan ve bu gece itibari ile 2 gün boyunca uygulanacak olan sokağa çıkma yasağını tartışmalarını değerlendiren Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan, “Devleti yönetenler, bizden daha fazla bilgiye ve veriye sahipler. Nerede ne zaman nasıl önlemler alınacağını dair onların değerlendirmeleri şüphesiz çok daha sağlıklıdır. Biz çevremizden dostlarımızdan aldığımız bilgilerden yola çıkıyoruz, edindiğimiz izlenim şu; geçen sefer sokağa çıkma yasağı 2 saat kala haber verildi ve malum görüntüler ortaya çıkmıştı, fakat bu sefer yaklaşık 6 gün önceden duyurulmasına rağmen benzer bir yoğunluğun hafta boyunca ve bugün yaşandığını gördük. Maalesef toplumumuzda bir takım vatandaşımızın panik duygusunu dağıtamıyoruz. Tabi burada en kolay yol vatandaşta suç bulmak ama vatandaşlarımızda güvensizlik iklimini oluşturan bir “aydın” kesim var.” dedi.

Resmi, güvenilir açıklamalar dışındaki açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Reyhan, “Bu karamsar havadan insanlarımızın sıyrılması lazım, burada medyanın da rolü var. Ulusal Kanal’ı izliyorum siz hep olumlu ve iyi yönlerden haberleri görüyorsunuz fakat hükümete yakın medya dahil ana akım medya diye tarif edilen medya ve muhalif medyada görüntüler tam tersi. Karamsar olmayalım.” İfadelerini kullandı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası ve istifanın geri çevrilmesi ile ilgili konuşan Reyhan, “Sayın Süleyman Soylu sadece Süleyman Soylu olduğu için halk sahip çıkmadı. Orada bir siyasi tavır, bir çizgi ve yapılan işler söz konusu olduğu için sahip çıkıldı. Sayın Soylu istifasını açıklar açıklamaz FETÖ ve PKK mensupları ve yayın organları sevinç kampanyası başlattı. Hatta bir takım liberaller, HDP ile iş tutan sosyal demokratlar, İYİP’liler de sevinç kampanyasına katıldılar. Bu tabi halkın hemen dikkatini çekti. Sayın Süleyman Soylu’nun başında olduğu Emniyet ve Jandarma ekiplerimiz PKK ve FETÖ ile mücadelede çok önemli başarılar kazandı. Asayiş alanında iyiye gidiş başladı. Bunun yanında Türkiye’de “kötü polis” imajını ters yüz edildi. Halkın içinde halk için çalışan emniyet teşkilatı görüntüsü yaratıldı. 15 Temmuz’dan hemen sonra FETÖ darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğunu çok açıkça belirtilmişti.“ diye konuştu.

Davutoğlu ve Babacan için, bu isimleri FETÖ ile ilişkilerini anlamak için bir iddiaya gerek yok diyen Reyhan, “Bu isimlerin programlarına bakmak lazım. Örneğin Davutoğlu partisini kurduğu zaman “Ergenekon balyoz sulandırıldı” dedi. Bu tipik bir siyasi ayak söylemidir. Yine ekonomi politikalarına bakıyoruz sürekli “IMF şart” diyorlar. Programlarında “eşit yurttaşlık” kavramını kullanıyorlar. Yine etnik temelde vurgular sürekli yapılıyor. Sözde bir takım talepler dile getiriliyor, bunlar Amerika’nın talepleri. Yine ikisi de KHK edebiyatı yapıyor. Ne kadar Türkiye düşmanı varsa onları cezaevinden çıkarmaya yönelik siyaset izliyorlar. FETÖ’nün siyasi ayağı dediğiniz budur, öyle kriminal bir şey değildir. FETÖ dediğiniz nedir? Amerika’nın Türkiye’deki çıkarını savunmaktır. Kim bugün Amerika’nın çıkarlarını savunuyorsa o FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Bazıları 10 yıl öncesine gidiyor kim fotoğraf çektirmiş bunlara bakıyor. Bu doğru değil. Bugün neyi savunduğuna ve nerede durduğuna bakmak en doğrusu.“ dedi.

Reyhan, kaleme aldığı Diyanet ile ilgili yalanlar ve gerçekler yazısı ile ilgili, “Bunlar bizim hareketimiz için yeni şeyler değil. Genel Başkanımız İslamiyet’in ilerici rolünü, Türklere katkısını çok uzun yıllardır yazıyor. Bugünkü fikirlerimiz yeni oluşturduğumuz bir şey değil. Bizim yazdığımız diyanet ile ilgili yazı da aynı şekilde. Sonuçta bizde ağaç kavuğundan çıkmadık. Türkiye solunun en büyük hastalığı budur. Sanki kendileri bu milletten değillermiş, kendi dedeleri neneleri 2 kuşak önce hacca gitmiş, kuran okumuş insanlar değillermiş gibi davranıyorlar. Tabi şunu belirtmemiz lazım, biz diyanetle ilgili yazıları saygıdeğer din görevlilerimize propaganda yapmak için yazmadık. Yazılar dikkat edilirse onlara yönelik bir övgü pohpohlama yoktur. Atatürkçülere yönelik, kendilerine sol sosyalist gibi sıfatlar takan kişilere yönelik yazılmış yazılardır. Onlara bir mesaj vardı. Neydi o mesaj; bu kurumu Atatürk kurdu. Nasıl bir ihtiyaç hissetti de böyle bir kurum açtı ? Din görevlilerimizin olmadığı bir durumda toplumun dini ihtiyaçlarını gidermek için hangi güçlerin devreye girebileceğini bir düşünün. Bütün camilerde farklı otoritelerin olduğunu, her yerde farklı bir hutbenin verildiğini bir düşünün.“ ifadelerini kullandı.

Diyanet ile ilgili yalanlar ve gerçekler yazısının ardından Diyanet görevlileri ile görüştüğünü söyleyen Reyhan, “Beni en çok şaşırtan şey şu oldu. Daha ilk bakışta yalan olduğu belli olan iddiaların bu kadar yayılması. Yazıdan sonra diyanet görevlilerinden müftülerden, imamlardan, din kültürü öğretmenlerinden pek çok kişi ile görüştüm. Edindiğim izlenim bu haksız suçlamalar karşısında çok fazla baskı altında olduklarıdır. O imamlar 15 Temmuz’da sela okudukları için hedef alınıyorlar. Kim 15 Temmuz’a tiyatro diyorsa saldırının adresi orasıdır. Bundan 3 sene önce Diyanet İşlerimizin imamları devletin birliği için hutbeler verirken PKK’nın alternatif Cuma namazları kıldırmaya çalıştıklarını gördük. İşte Diyanet’i hedef alanların kimler olduğunu ve nereye hizmet ettiğinin buradan da anlayabiliyoruz. Yine Sünniliği gericiliğin merkezi olarak gören bir aydın hastalığı da var. Kendi toplumuna düşmanalar. Bir de topluma ait her şeyle dalga geçen, kötüleyen işi gücü bu olan ateist bir çevre var.“ dedi.

İBB’nin fitre ve zekat tartışmalarına yorum getiren Reyhan, “Bakın biz yerel seçim sürecinde defalarca ifade ettik , seçim dönemlerinde maalesef bol keseden atıp tutma var , kaynak belirtmeden. Ekrem İmamoğlu’nun seçilmeden önceki afişleri etrafta dolanıyor. Ekmek bedava olacak ,su bedava olacak ,süt bedava olacak, şu kadar öğrenciye maaş bağlanacak falan, şimdi insanlar bunu karşısına tabi çıkartır. Sayın İmamoğlu seçimden sonra gerçekle yüzleşti çünkü böyle bir para yok. Türkiye’nin olmayan parayı dağıtmak yerine bütün kaynaklarını üreten güçlere doğru aktarması gerekiyor. “ifadelerini kullandı.

Ulusal Kanal’a dayanışma çağrısında bulunan Reyhan, “Korona döneminde de bir savaş yaşıyoruz. Bu savaş propaganda cephesinde, görüyorsunuz her gün gerçeğe dayanmayan sözde bilgi piyasaya sürülüyor, müthiş bir bozgunculuk var. O üzden bütün milli propaganda araçlarımızı, aygıtlarımızı güçlendirmek yaşatmak büyütmek ve geliştirmek bizim görevimiz. Bu salgın günlerinde nasıl ekmeğe, suya, elektriğe ihtiyacımız varsa Ulusal Kanal’a da ihtiyacımız var. Bir yandan Türk Ordusu PKK ve FETÖ ile mücadele ediyor, sağlık ordumuz virüsle mücadele ediyor. Ama birde propaganda ordumuz var Ulusal Kanal da o milletin propaganda ordusunun en önemli unsurlarından birisi. Dolayısıyla onun ihtiyaçlarını karşılamakta izleyicilerimizin, milletimizin, bizlerin boynunun borcudur. Ben herkesi Ulusal Kanal’ın kampanyasına destek vermeye çağırıyorum.” diye konuştu.

Geçen hafta sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinin ardından başlayan tartışmaları yorumlayan Araştırmacı Yazar Mustafa Albayrak , “Muhalefet partileri muhalefet değil düşmanlık yapıyor. Türkiye’nin dışarıdan düşmana ihtiyacı yok. İçeride muhalefet yayın organları aracılığıyla düşmanlık yapıyor. Türkiye’de yalan konuşmanın, ülkenin aleyhine çalışmanın bir yaptırımı yok. Geçtiğimiz hafta Ulaştırma Bakanı’nı Cumhurbaşkanı görevden aldı. Hiç konusu geçmedi, kimse konuşmadı. Fakat Sayın Süleyman Soylu’ nun istifası üzerine günlerdir konuşuyoruz. Bunun sebebi; Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en iyi İçişleri Bakanı olmasıdır diye söyleniyor. Ben de bu tespite katılıyorum. FETÖ ve PKK’ya karşı verdiği mücadelede gönüllerde taht kurdu. O gece dışarıya çıkan kişiler üzerinden çok fazla eleştiri gelince sanırım Sayın Bakan kendisine yeterince sahip çıkılmadığını düşündü. Geçmişte yapılan tartışmaların bu istifaya bağlanmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Bu istifanın tamamen göründüğü gibi olduğunu, sorumluluğu kendi üzerine alarak istifa ettiğini düşünüyorum. Tabi Sayın Süleyman Soylu’ nun bu başarısında kendisinin önünü açan, güvenen Cumhurbaşkanımızın payı çok büyüktür. Sayın Soylu da bunu söylüyor zaten.” diye konuştu.

Davutoğlu Amerika’da Fetullah Gülen ile Katar’da Akın İpek ile görüştüğü iddiaları için Albayrak, “Ak Parti tabanı 15 Temmuz’dan sonra yönünün Atlantik’ten Asya’ya çevirdiğinin farkındaydı. Davutoğlu, Babacan gibi isimler yüzü Atlantik’e dönük kişilerdir. AK Parti tabanı bu isimleri böyle bilir. Bu yüzden bir karşılıklarının olmayacağını daha önce söylemiştim, şimdi de aynı düşünüyorum. Bu iddialar ile ilgili; Davutoğlu’nun görüşme potansiyeli olan biri olduğunu belirtmeliyim. Tabi bilimsel yaklaşmak gerekir; Davutoğlu bunu yalanladı, o halde bu iddiayı ortaya atan sayın Duygun’ un bunu ispatlaması gerekmektedir. Ama buna gerek yok. 15 Temmuz’dan 2 ay önce Davutoğlu’nun görevden alınması üzerine Amerika’da Foreign Policy’de yayınlanan makalede “Amerika güvenli adamını kaybetti” diye yazı yayınlandı. Davutoğlu ve Babacan’ın çizgisi Atlantik ve Amerika çizgisidir. Bunlar gizli bilgiler de değil. Kendileri bu çizgilerini açıkça belirtiyorlar. “ifadelerini kullandı.

Vatan Partisi Genel Başkanı’nın Çıkış Yolu Programını izlediğini ve Perinçek’in ezber bozduğunu dile getiren Albayrak, “Sayın Doğu Perinçek’in önceki gün Çıkış Yolu’nda yaptığı açıklamaları dikkatle takip ettim, istifade ettim. Türkiye’de ilk kez söylenen şeyleri duydum. Öncelikle tebrik ediyorum. Sayın Perinçek o gün ezber bozdu. Atatürkçüler, sol çevreler, milliyetçiler hatta muhafazakarlar tarafından bile söylenmesi çok zor olan sözleri söyledi. Tıpkı sayın Utku Reyhan’ın söylediği gibi. Bu fikirlerle ayrı düşen arkadaşlarına ve muhafazakar kitleye de çok önemli mesajlar verdi. Müslüman olmayan Türklerin devletleşemediği gibi fikirleri İslami cenahtan gelen bir isimlerden daha önce duymuştum. Fakat bilimsel sosyalistim diyen birinden, Atatürkçülüğünden ve Kemalistliğinden kimsenin şüphesinin olmadığı birinin söylemesi çok çok önemli. Muhafazakar kitlenin gözlerini Ulusal Kanal’a ve Aydınlık’a dikmesi gerektiğini düşünüyorum.“ dedi.

İBB’nin fitre ve zekat toplayacak duruma düşmesini trajikomik olduğunu söyleyen Albayrak, “Sayın Ekrem İmamoğlu İBB’nin başkanıdır, seçilmiş meşru iradedir biz bunu kabul ediyoruz fakat eleştirililerimizi de kendinin kabul etmesi lazım. Sayın İmamoğlu’nu verdiği vaatlerin bir tanesini bile yerine getirmiş değil istisnası bile yok. Biz hiçbir kurumun ilgili makamların izni ile yardım toplamasına karşı değiliz ama valiliğin izin vermediği hiçbir kimsenin para toplamaya hakkı yok. Beğenmese de kurallara uymak zorundalar. İBB’nin fitre ve zekat toplayacak duruma düşmesi trajikomik bir sahnedir. Fitre ve zekat bizim temel ibadetlerimizdendir ama belediyeler zekat verilecek yerler arasında bulunmaz, bu hale düşmesini halkımızın takdirine bırakıyorum.” İfadelerini kullandı.

Ulusal Kanal’a dayanışma çağrısında bulunan Albayrak, “Ulusal Kanal sahipsiz bırakılmış milli bir kanal. Bende çok geç fark ettim bu benim eksikliğim. Bütün milletimizin, kamu kuruluşlarımızın, kamu bankalarımızın, büyük kamu iktisadi teşekküllerimizin de dikkatini buraya çekiyorum. Diğer kanallara ve gzatelere verilen reklamların hepsi Ulusal Kanal’a da verilmelidir. Ulusal Kanal kamudan hak etmiş olduğu reklamı alabilmelidir. Herkesi bu dayanışmaya katılmaya davet ediyorum.” dedi.