Koronavirüs tedavisi gördüğü anımsatılan Kalın, dikkat ettiği halde hastalığa yakalandığını, nerede kaptığına yönelik geriye doğru bir tarama yaptıklarını fakat tespit edemediklerini, birkaç gün ateş, baş ve eklem ağrıları dışında hastalığı hafif atlattığını ve doktorların önerilerini yerine getirerek kısa sürede toparlandığını anlattı.
Hastalığın ilk belirtilerini hissettiği anda virüsü Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve çalışma arkadaşlarına bulaştırmamak için kendini adı konmamış bir karantinaya aldığını, test sonucunun pozitif çıkmasının ardından da tedaviye evde devam ettiğini dile getiren Kalın, hastalığı yakın ekibinden ve evden kimseye bulaştırmadığını kaydetti.
Kovid19 salgınına ilişkin yeni tedbirlere değinen Kalın, tedbirlerin Bilim Kurulu'nun tavsiyeleri doğrultusunda alındığını, Kabine Toplantısı'nda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın önerileri sunmasının ardından yapılan değerlendirmeler sonucunda Başkan Erdoğan'ın tedbirleri açıkladığını söyledi.
İbrahim Kalın, tedbirin tek başına yetmediğine dikkati çekerek, "En zecri tedbirleri bile uygulasanız insanlar buna uymazsa bilinçli bir şekilde bu tedbirleri hayata geçirmezlerse önleyici tedbirler almazlarsa en katı tedbirleri bile uygulasanız netice almanız zorlaşır. O yüzden vatandaşın bu konuda bilinç sahibi olması son derece önemli. Her gün Sağlık Bakanımız da Cumhurbaşkanımız da söylüyor. Lütfen zaruret ve mutlak ihtiyaç olmadıkça kalabalık ortamlara girmeyin, dışarı çıkmayın, kapalı ortamlarda bulunmayın. Çünkü belli ki virüs mutasyona uğruyor, farklı şekillerde bulaşmaya devam ediyor. Tehlike geçmiş değil, tam tersine hele şu grip nezle döneminde daha da artmış durumda." diye konuştu.
"SÜRECİN AKIŞINA GÖRE FARKLI TEDBİRLER GÜNDEME GELEBİLİR"
Türkiye'nin salgın dönemini en iyi atlatan ülkelerden biri olduğuna işaret eden Kalın, şu değerlendirmede bulundu:
"Avrupa'ya, Amerika'ya, Hindistan'a, Brezilya'ya, Meksika'ya bakın. Maalesef buralarda durum gerçekten çok çok kötü. Birçok Avrupa ülkesi tekrar bir kapanma dönemine girdi. Dün Brüksel'deydim. Sokakta hayat adeta durmuş gibi. Çünkü orada da vaka sayıları çok arttı. Birçok Avrupa ülkesinde de bu tedbirler uygulanıyor. Amerika'daki durum gerçekten kötü. Günlük vaka sayısı 120 bin ila 150 bin arası seyrediyor. Bütün bunlara baktığınız zaman virüs ve salgın hız kaybetmiyor. O yüzden tabi bu tedbirler sürecin akışına göre gözden geçirilecek. Farklı tedbirler gene gündeme gelebilir."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Daha kapsamlı bir kapanmaya nasıl bakılıyor?" sorusuna, "Bu hafta açıklanan tedbirlerin seyrine bakacağız. Bunlar yıl sonuna kadar ilan edildi. Hafta sonu belli saatlerde sokağa çıkma sınırlaması getirilmesi, okullarda uzaktan eğitime devam edilmesi ve diğer bütün tedbirler. Bunların akışına bakacağız. Sağlık Bakanlığı tarafından bunlar günlük raporlanıyor. Gidişata göre bu tedbirler arttırılabilir, hafifletilebilir, daha ağırlaştırılabilir, süresi uzatılabilir. Bu tamamen bizle ilgili. 'Biz' derken bütün toplumu kastediyorum. Vatandaşlar olarak bu konuda sorumluluk almamızla ilgili bir durum." yanıtını verdi.
"REHAVETE VE PANİĞE KAPILMADAN TEDBİRLERİ UYGULAYALIM"
Salgının sadece ekonomik değil sosyo psikolojik maliyeti de olduğunu ifade eden Kalın, insanların sağlık gerekçesiyle bir dönem evde tutulabileceğini ama bu durum uzadığı zaman sosyo psikolojik sorunların ortaya çıkabileceğini, insanların dışarı çıkma ve sosyalleşme ihtiyacı duyduğunu söyledi.
Temel meselenin, insanların sağlığını koruyarak tedbirleri en başarılı şekilde hayata geçirmek olduğunu belirten Kalın, "Vatandaşlarımızın bu tedbirlere titizlikle uysunlar. Rehavete ve paniğe kapılmadan bu tedbirleri uygulayalım. Tedbirlere uymak hasta olmaktan, hastanede yatmaktan çok daha iyidir. Bunun şakası yok. Yaş grubu ve cinsiyet sınırlaması da yok. Bölgesel sınırlama da yok. 'Kentte yayılıyor, kırsalda yayılmıyor.' diye bir şey de yok. Açık havada bile bulaşabiliyor." uyarısında bulundu.
Kalın, dünyadaki birçok ülkede Kovid19 aşı çalışmalarının devam ettiğini anımsatarak, bu konuda beklenti anlamında aceleci olmamak gerektiğini, aşıların tamamen etkin hale gelmesinin, salgını bütünüyle durdurmasının ve insanlar üzerindeki etkilerinin izlenmesinin uzun süre alacağını anlattı."REFORM DÖNEMİNİN EKONOMİYE, SİYASETE VE DIŞ POLİTİKAYA BİRÇOK OLUMLU ETKİSİ OLACAK"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Başkan Erdoğan'ın açıkladığı reformların hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanımız bunu 'yeni bir atılım dönemi' olarak ifade etti. Türkiye gibi dinamik, dünyaya açık, demokratik bir ülkenin toplumsal, siyasal, ekonomik ihtiyaçları da değişerek dinamik bir süreklilik arz ediyor. Bunlara adapte olmak zorundasınız. Yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacaktır. Hukukta içtihat kapısı hiçbir zaman kapanmaz. Bu hukukta temel ilkelerden birisidir. Yeni durumlar, sorunlar ortaya çıkar, yeni içtihatlar yapmanız gerekir. Yani yeni hükümler verirsiniz. Yeni kanunlar yaparsınız, bakış açıları geliştirirsiniz. Burada Türkiye, özgürlük, güvenlik ve demokrasi dengesini oturtarak bu süreci uzun yıllardır yönetti. Bundan sonra da bu kararlıkla buna devam edecek tabii ki. Bizim güvenlik risklerimiz ve ülkemizin, milletimizin, vatandaşlarımızın canına kasteden, milli güvenliğini tehdit eden sorunlar ortadan kalkmış değil. Mücadelemiz devam ediyor. PKK sorunu var, FETÖ'yle DEAŞ'la mücadelemiz devam ediyor. Bu mücadeleyi devam ettirirken demokrasi ve özgürlüklerden taviz vermeden bu dengeyi koruyarak bu mücadelenin sürdürülmesi de büyük önem arz ediyor. Biz bunu da öncelikli olarak kendi vatandaşımızın demokrasi standartlarını yükseltmek için yapıyoruz. Tabii ki AB kriterleri var. AB çıpası yıllarca konuşuldu. Türkiye'deki reform sürecini tetikleyen, diri tutan önemli bir çıpaydı o. Hala önemli, AB perspektifi bütünüyle kaybedilmiş değil. Bugün Cumhurbaşkanımız açıklamalarında da işaret etti."
Özgürlük, demokrasi ve güvenlik dengesini bir arada tutarak, vatandaşların bu ihtiyaçlarını karşılayacak yani onların demokratik hak ve özgürlük standartlarını yükseltecek bir şekilde yeni bir hamle ve dönemin Başkan Erdoğan tarafından ilan edildiğini yineleyen Kalın, "Bu bizim tabii ki hem içeride hem dışarıda işlerimizin daha hızlı akmasını sağlayacak. Bunun ekonomiye, siyasete, topluma, dış politikaya birçok olumlu etkisi olacak." değerlendirmesini yaptı.
"GÜVENLİK VE ÖZGÜRLÜK DENGESİNİ KORUMAK ÖNEMLİ"
"PKK, darbe girişimi ve FETÖ nedeniyle güvenlik ve özgürlük dengesinde sanki güvenlikten yana daha ağır basar bir haldeydi. Yeni dönemde özgürlükler tarafı daha ağır mı basacak?" sorusu üzerine Kalın, şöyle konuştu:
"Bu dengeyi korumak önemli. Bu çok hassas bir denge. Çok kolay olmadığını da kabul etmek lazım. 11 Eylül'den sonra Amerika'nın aldığı tedbirleri hatırlayın. '77' diye biliniyor 2007 senesinde Londra'da yapılan metro saldırıları. Ondan sonra İngiltere'nin aldığı tedbirleri düşünün. Bugün Fransa birçok şeyden bahsediyor. Dün Fransız Meclisi'nde bir yasa geçti. Çok tartışılıyor, güvenlik güçleriyle ilgili. Bu dengeyi korumak çok kolay bir şey değil ama her demokratik ülkenin mutlaka gözetmesi gereken bir denge. Türkiye de bu dengeyi elbette korumak zorunda. Buna yönelik saldırılar olmadı mı, elbette oldu. Türkiye aynı anda 3 terör örgütüyle mücadele eden tek NATO üyesi. Demokratik ülke olarak da büyük bir mücadele verdi. Bunu yaparken de vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği, sınır güvenliğimiz, göç, bütün bu konularla birlikte bunları düşünmek durumundasınız. Ama bunların hiçbirisi özgürlüklerin, demokrasinin kısıtlanması, ortadan kalkması anlamında da gelmiyor. Dengeyi koruyacak adımların atılması hem bizi özgür ve demokratik hem de güven içerisinde kılacak bir dönemi işaret ediyor. Bunun tabii hukuka, siyasete, ekonomiye yansımaları mutlaka olacak. İhtiyaçlara göre yeni bir hamlenin yapılması, yeni bir heyecanla bu süreçlerin yönetilmesi de önem arz ediyor. Burada vatandaşlarımızın bunu sahiplenmesi de önemli. İş çevrelerimizin, STK'larımızın, üniversitelerimizin. Bunu yaparken de demokratik çoğulcu ahlak ve kültür içerisinde yapmak da önemli. Her konuda anlaşacağız diye bir kayıt yok. Farklı görüşler tabii ki olacak. Bunları tartışmanın, müzakere etmenin, ihtilaf etmenin, farklı düşünmenin ahlakını da kültürünü de muhafaza ederek bunu yapmamız lazım."
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeleri Bülent Arınç ve Cemil Çiçek'in son dönemde adalet kavramı, uzun tutukluluk süreleri ve güvenlikçi yaklaşımlar hakkındaki söylemlerinin "Politika değişikliğine mi gidiliyor?" yorumlarına sebep olduğunun söylenmesi üzerine Kalın, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Yüksek İstişare Kuruluyla siyasi kurmaylarıyla hükümet birimleriyle bütün bu konuları istişare ettiğini, son tahlilde de politikayı belirleyen iradenin kendisi tarafından temsil edilerek, hayata geçirildiğini anlattı.
Kalın, Arınç ve Çiçek'in tecrübeli siyasetçiler olarak bu konularda farklı görüşler ifade etmelerinin mümkün olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Bunların hepsi birebir Cumhurbaşkanımızın adına yapılmış açıklamalar dersek hata yaparız. Onlar Cumhurbaşkanı adına bir sözcü gibi konuşmuyorlar. Kendi görüşlerini ifade ediyorlar. Bunları Cumhurbaşkanımıza da ifade ediyorlar. Cumhurbaşkanımız da bunları Yüksek İstişare Kurulu toplantılarında dinliyor. Ama son tahlilde büyük fotoğraf içerisinde bütün bunların istişareleri yapıldıktan sonra politika haline gelmesi Cumhurbaşkanımızın iradesiyle şekillenen bir şey. Dışarıdan bilmeyenler şöyle düşünüyorlar; 'Bir kişi, tek adam kendi başına karar veriyor.' Biraz bilseler Cumhurbaşkanımızın çalışma tarzını, inanın böyle cümleler kurmaktan sarfınazar ederler. Gerçekten çok dinleyen, istişare eden, not alan bir liderden bahsediyoruz. Adalet Bakanını da dinler, İçişleri Bakanını da dinler, Milli Savunma Bakanını da dinler, Dışişleri Bakanını da dinler, danışmanını da dinler ilgili kurumları da dinler. Bir konuya bir kurum ya da şahıs kendi zaviyesinden bakar. Bu kaçınılmaz olarak böyledir. Ama diğer bakış açılarını da dikkate alarak büyük fotoğrafı bir akıl görmezse o zaman hata yaparsınız. Bir yerde güvenlik öne çıkar, bir yerde özgürlük demokrasi denir ama bu sefer ya güvenlik zaafı ortaya çıkar ya demokrasi özgürlük zaafı ortaya çıkar. Bu dengeyi kuracak bir şeyin olması lazım."
"TOPLUMDAKİ BAZI HASSASİYETLERİ DE GÖZ ARDI ETMEMEK LAZIM"
İbrahim Kalın, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın tutukluluk süreleriyle ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine, bunun bir hukuki süreç, son tahlilde yargının uhdesinde bir konu olduğunu ifade etti.
Kendisinin onlar üzerine bir şey söylemesinin doğru olmayacağını belirten Kalın, şöyle devam etti:
"Bu iki isim üzerinden tartışmak istemem. Meseleyi sadece bu iki kişinin davasına indirgemek doğru olmaz. Bunlar zaten yargı reformu içerisinde konuşulan konular. Hukukun kendi sistematiği içerisinde de değerlendirmeleri var. Toplumdaki bazı hassasiyetleri de göz ardı etmemek lazım. Yani, diyelim ki Demirtaş meselesini Sayın Arınç bu şekilde konuştuğunda belki kendisi tamamen hukuki açıdan bir mülahazada bulunuyor ama bunu yaşanan siyasi olaylardan bağımsız ele almak mümkün değil. Kobani Olayları, Çukur Olayları, Yasin Börü ve diğer bütün olaylarla birlikte düşündüğünüzde o dönemde HDP'nin ve Demirtaş'ın aldığı tavırları, pozisyonları dikkate aldığınızda toplumun bir kesiminde de başka bir tepki oluşuyor. Burada güvenliği ve toplumun o hassasiyetlerini de dikkate alan bir bakış açısının daha sağlıklı şekilde ortaya konması gerekiyor."
"TÜRKİYE'DE KİMSENİN KİMSEYİ BU ŞEKİLDE TEHDİT ETMESİ HUKUK DEVLETİ NORMLARI AÇISINDAN KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL"
Kalın, Alaattin Çakıcı'nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik tehdit ve hakaret içeren paylaşımı ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin konuya ilişkin açıklamalarına Cumhurbaşkanlığının yaklaşımının sorulması üzerine, şöyle konuştu:
"Savcılık bir soruşturma başlattı. Hukuki süreç ilerliyor. Türkiye'de kimsenin kimseyi bu şekilde tehdit etmesi hukuk devleti normları açısından kabul edilebilir bir şey değil. Sayın Kılıçdaroğlu şikayette bulundu. Hukukun kuralları içerisinde ne gerekiyorsa mahkemeler gereğini yapacaklardır. Sayın Bahçeli'nin Çakıcı'yla eskiye giden tanışıklığının, dostluğunun olması da onun belki bir vefa duygusuyla söylediği bir şey. Orada kişisel hukuk ile hukukun ortaya koyduğu normlar arasında bir çatışma olmaması gerekir. Ama burada son tahlilde bir hukuki süreç başladı. Bununla ilgili biz de izleyeceğiz mahkemenin nasıl karar vereceğini."
"TÜRKİYE'Yİ GÖZ ARDI EDEBİLECEK BİR YAKLAŞIMA SAHİP OLMALARI MÜMKÜN DEĞİL"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Joe Biden yönetiminde AnkaraWashington ilişkilerine dair öngörülerinin sorulması üzerine de henüz Biden yönetiminin şekillenmediğini hatırlattı.
"Amerikan yönetiminin başında kim olursa olsun Türkiye'yi göz ardı edebilecek bir yaklaşıma sahip olmaları mümkün değil. Bu bir jeopolitik zorunluluk." diyen Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biden yönetimi de gelse, Trump yönetimi de devam etse biz ilke olarak şunu söyledik; Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde iki temel ulusal güvenlik meselesi var. Birisi PKK, yani ABD'nin Suriye'de PKK'ya PYD/YPG üzerinden destek vermesi. İkincisi de FETÖ meselesi. FETÖ ile mücadelede ABD'nin aksiyon almaması, hala FETÖ ele başını ve diğer kurmayların Amerika'da özgür bir şekilde yaşamalarına müsaade etmesi. Bu iki konu bizim açımızdan ulusal güvenlik meselesi. Trump yönetimi de gelse, Biden yönetimi de gelse onlar bu konulara nasıl bakarlarsa baksınlar bizim açımızdan bunlar ulusal güvenlik meselesidir."
Bunların yanında ikili ilişkilerin, ticaret, S400 meselesi, F35'lerin bloke edilmesinin bulunduğunu anlatan Kalın, Biden yönetimi iş başına geldiğinde onların da bu fotoğrafa bakacaklarını, Türkiye'yi yok sayan bir coğrafya tasavvurunun onların da elini kolunu bağlayacağını ifade etti.
ABD seçimlerinin ardından oluşacak yeni dönemde Ankara'nın yeni bir strateji geliştirip geliştirmediğine dair soru üzerine Kalın, "Bizim bu konudaki tavrımız çok net. ABD'nin Suriye'de PYD ve YPG'ye verdiği destek yanlıştır. Bu siyasetin mutlaka değişmesi lazım. İkinci olarak da FETÖ ile mücadelede ABD'nin, Türkiye'nin yanında durması lazım. Bu iki konu çözülmeden diğer tali konularda mesafe almak çok anlamlı olmuyor." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, S400 meselesine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:
"S400 meselesinde karar bir gecede alınmadı. Cumhurbaşkanımız patriotları almak için 6 yıl boyunca Amerikalılarla müzakere yaptı. Bizzat toplantılara katıldı, onları dinledi, tekliflerini istedi. 6 yıl devam eden müzakerelerin sonunda bırakın patriotları Türkiye'ye satmayı, buradaki patriot bataryalarını alıp götürdüler. O zaman Cumhurbaşkanımız dedi ki, 'Bunu yaparsanız ben alternatiflere bakarım. Benim alternatifsiz olduğumu düşünmeyin.' Blöf yaptığını zannettiler. Ne zaman ki biz oturup Ruslarla bunun müzakeresine başladık ve anlaşmayı imzaladık, o zaman dediler ki Türkiye bu konuda ciddiymiş. Siz birçok NATO üyesi ülkeye bu teknolojiyi vereceksiniz ama Türkiye'ye gelince olmaz diyeceksiniz. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Nasıl müttefiklik ilişkisi o zaman bu? Bunlar ister istemez sorgulanır hale geliyor."