Foreign Affairs yazarı Zakaria, Çin’i düşmanlaştırmaya çalışan ABD dış politikasının gerçekçi olmadığını vurgulayarak, Çin ile girilecek bir Soğuk Savaş'ın ABD'ye maliyetinin çok yüksek olacağını yazdı. Yazar eski dünya düzeninin sürdürülebilir olmadığını söyledi.

ELİF İLHAMOĞLU

ABD dış politikasına yön veren Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) CFR’nin yayın organı Foreign Affairs dergisinde 6 Aralık’ta Fareed Zakaria imzasıyla ‘Yeni Çin korkusu’ (The New China Scare) başlıklı bir makale yayımlandı.

Makale%20Foreign%20Affairs%20dergisinin%20Ocak%20%20%C5%9Eubat%20say%C4%B1s%C4%B1nda%20yay%C4%B1nlanacak.
Foreign Affairs, Ocak/Şubat 2020

Makalede ‘dünyanın en büyük ekonomisi’ olan Çin’in ABD hegemonyasına meydan okuduğu, ABD’nin ise bu meydan okuma karşısında doğru, güçlü ve uzun vadeli bir strateji geliştiremediği vurgulanıyor. ABD’nin saldırgan ve hedef gösteren dış politikasının eleştirildiği yazıda, ÇinABD ilişkilerinin ABD için bir sınav olduğu, böyle giderse ABD dış politikasının on yılların başarısızlığını yaşayacağı belirtiliyor. ABD’nin geçmiş dönem başarısızlıklarına da vurgu yapılarak ‘sakin, kapsayıcı ve uzun erimli’ bir strateji öneriliyor.

20 Kasım’da NATO Dışişleri Bakanları Zirvesi için Brüksel’de bulunan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, İttifak üyelerinin Çin’i tartışacağını zira Çin yönetiminin hiç de kendilerine benzemediğini açıklamıştı. Aynı toplantıda ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da gazetecilere yaptığı açıklamada Çin’in “NATO’nun esas düşmanı” olduğunu vurgulamıştı. 70. kuruluş yıldönümünde Londra’da toplanan son NATO zirvesinin sonuç bildirgesinde ise Çin’in gelişen 5G teknolojisine dair şerh düşülmüştü.

ABD’nin dünyadaki hegemonyasını yıllardır dolar ve teknoloji üzerinden sürdürdüğü bilinen bir gerçek. Hem teknoloji hem de ekonomi alanında ABD’yi yakalayan ve hatta pek çok alanda geride bırakan Çin’in, dünyada tek egemen olma iddiasını kaybeden Amerika için korkulu rüya haline geldiği görülüyor.

ABD’nin Çin politikasını eleştiren ve yeni bir strateji öneren makaleden öne çıkan başlıklar şöyle:

DÜN SOVYETLER, BUGÜN ÇİN

Yazı, ABD Başkanı Harry Truman’ın dış politika danışmanları George Marshall ve Dean Acheson ile 1947 yılında yaptığı toplantının özeti ile başlıyor. Toplantının gündemi, Yunanistan hükümetinin komünizme karşı mücadelesi için yardım planı hazırlamak. Marshall ve Acheson sundukları plandan sonra Başkan Truman’a şunu söylüyorlar “İstediğini almanın tek yolu bir konuşma yapıp, tüm ülkenin ödünü koparmak.” ABD’nin komünizmi kendi halkına ve tüm dünyaya karşı bir ‘öcü’ olarak göstererek, yaptığı işgalleri nasıl meşrulaştırdığının bir özeti bu hikaye.

Yazı Truman’ın tam da kendine söylenileni yaptığını belirtiyor. Truman’ın Yunanistan’daki iç savaşı ABD’nin uluslararası komünizmle yüzleşme kabiliyetinin testine dönüştürdüğü söyleniyor. Hatta Acheson daha sonra anılarında, Truman’ın kullandığı ‘demokrasilere yardım’ söyleminin gerçeklerin bile önüne geçerek, o dönemin gerçekliği haline geldiğini kaydediyor.

İşte yazıda bugün benzer bir Amerikan tartışmasının Çin hakkında yürütüldüğü anlatılıyor.

ÇİN’İ DÜŞMANLAŞTIRMA STRATEJİSİ HATALI

Yazıda ABD’deki siyasi partileri, askeri kuruluşları ve medyanın temel unsurlarını kapsayan yeni bir konsensüsten bahsediliyor. Buna göre, Çin artık hem ekonomik hem de stratejik olarak ABD için hayati bir tehdit oluşturuyor. Bu konsensüs aynı zamanda, ABD’nin Çin’e yönelik politikasının başarısız olduğunu ve Washington’un daha güçlü bir strateji izlemesi gerektiğini söylüyor.

Bu fikir birliğinin, Amerikan halkının tutumunu da neredeyse içgüdüsel bir düşmanlığa doğru kaydırdığını söyleyen yazı, ABD’de yapılan anketlere göre Amerikalıların yüzde 60’ının rekor bir şekilde Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı olumsuz bir görüşe sahip olduğunu kaydediyor. Pew Araştırma Merkezi’nin 2005’te soruyu sormaya başladığından bu yana ise bu oranın rekor bir şekilde arttığı belirtiliyor. Amerikan halkında ‘Çin’in tüm dünyaya hakim olacağı’ algısı yaratıldığı ifade ediliyor.

Yazar ABD dış politikasının Çin’i düşmanlaştıran agresif söylemlerine atıf yaparak, bu sorunu çözemezse on yılların en büyük dış politika başarısızlığı ile karşı karşıya kalacağını söylüyor. Eğer ABD, Çin ile yeni bir Soğuk Savaş’a girerse bu savaşın Sovyetlerle olandan çok daha uzun süreceği ve çok daha pahalıya patlayacağı vurgulanıyor.

ABD’nin geçmiş dönem başarısızlıkları Henry Kissinger’ın ifadelerine atıf yapılarak ortaya konuyor. Kissinger, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1945’ten beri tüm büyük askeri müdahalelerini (Kore, Vietnam, Afganistan, Irak) kamuoyundan destek bularak başlattığını fakat sonra savaş geliştikçe iç desteğin dağılmaya başladığını ve herkesin bir çıkış stratejisi aramaya başladığını anlatıyor.

Makalede, bu başarısızlığın tekrar etmesini önlemek için Çin hakkında ABD kamuoyunda oluşan bu fikir birliğinin irdelenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Çin’in askeri gücünün, uzun süreli ve sistematik bir plan yapıldığını gösterdiği kaydediliyor. Eğer Washington, Çin’in kaydettiği her gelişmeyi ve çabayı tehdit olarak tanımlarsa, bunun ABD’yi uluslararası hayatın doğal dinamiklerine karşı konumlandırmış olacağı belirtiliyor. Ve bu durumun yükselen bir güçle (Çin), endişeli bir hegemon (ABD) arasındaki savaş tehlikesi yaratabileceği vurgulanıyor.

ÇEVRELEME POLİTİKASI GERÇEKÇİ DEĞİL

Metinde ABD içindeki tartışmalara da yer veriliyor. ABD’de daha agresif olan sertlik yanlısı Şahinler’in Çin ile yeni bir Soğuk Savaş’ı savunduğunu ve ancak ‘çevreleme politikası’ ile Çin’in yenilebileceğini düşündükleri belirtiliyor. Fakat yazar Çin’in Sovyetler olmadığını vurgulayarak, Çin’in ABD’nin dengi olduğunu, hatta bazı konularda lider olduğunu, ABD’yi gölgede bırakacak bir nüfusa, pazara ve döviz rezervine sahip olduğunu söylüyor. “ABD, milli birliğini sağlamış ve dünyanın lider güçlerinden biri olmanın verdiği gururlu bir millete sahip bir uygarlıkla karşı karşıya” ifadelerini kullanıyor.

Pentagon’un Çin’i ‘stratejik baş rakip’ olarak tanımladığını söyleyen yazar, bunun mantıklı olduğunu çünkü ABD’nin gelişmiş bir askeri güce rağmen, teçhizatı zayıf ve mali zorluklarla boğuşan düşmanlarına karşı başarılı olamadığını belirtiyor. Bu yüzden Çin’den bir düşman yaratılmasına karşı çıkan yazar, “Çin’den bir düşman yaratmak, askeri anlamda bir süper güce ve en ileri teknolojiyi kullanan bir devlete karşı savaş tamtamları çalmak, Soğuk Savaş dönemindeki “altın çağ”a dönmek anlamına geliyor Pentagon için. Fakat Çin’le böyle bir “Soğuk Savaş”ın ABD’ye maliyeti çok fazla olur, ABD ekonomisini bozar, savunma sanayini gereğinden fazla şişirir” ifadelerini kullanıyor.

Çin ile ilişkileri kesmenin ABD’yi başarısızlığa sürükleyeceğini savunan yazar, ABD ile Çin arasında ekonomik işbirliğininilişkinin ve iç içe geçmişliğin çok fazla olduğunu söylüyor. “ABD’de yaşayan binlerce Çinli var; en yetenekli genç dimağlar Çin’den ABD’ye geliyor, onlara kapımızı mı kapatacağız” sorusu soruluyor makalede. Trump yönetiminin 61 ülkeden Huawei’ye yaptırım uygulamasını istediğini ancak sadece en yakın 3 müttefikinin bunu kabul ettiğini belirten yazar, Soğuk Savaş stratejisini gerçekçi bulmuyor.

BASKILAR ÇİN’İ DAHA DAYANIKLI YAPAR

Çin’in pek çok ülkenin ticaret ortağı olduğunu belirten yazar, dünya çapındaki liderlerin de Çin ile ilişkileri kesmeyi asla kabul etmeyeceklerini söylüyor. Daha önce kendisinin bir ülkenin hükümet başkanına bu soruyu sorduğunda aldığı yanıtı şöyle ifade ediyor: “Lütfen ABD ile Çin arasında bir seçimde bulunmamızı bizden istemeyin. Sonuçtan hoşnut olmayacaksınız çünkü!”

Yalıtılmış bir Çin’in, kendi tedarik zincirini ve teknolojisini inşa edeceğini belirten yazar böyle bir Çin’in ABD’nin baskılarına karşı çok daha dayanıklı olacağını vurguluyor.

Makale ABD dış politikası için, Çin’in tecrit edilmeye çalışılması yerine, uluslararası sisteme entegre edilmesi önerisinde bulunarak, ABD’nin Çin ile ancak istikrarlı bir uluslararası çerçevede rekabet edebileceğini söylüyor.

ABD’nin ticaret, teknoloji ve seyahat üzerindeki kısıtlamalarının da eleştirildiği yazıda, vergileriyle damgalanan kırılmış, çatallaşmış bir uluslararası düzenin; refahın azalmasına, kalıcı istikrarsızlığa ve ilgili herkes için gerçek askeri çatışma beklentisine yol açacağı belirtiliyor.

İTİRAF NİTELİĞİNDE

Bu önemli makale, ABD’li bir kesim stratejistin ve kanaat önderinin itirafı niteliğinde. Yazar, Fareed Zakaria özünde çok kutuplu dünyayı kabul ediyor ve ABD’ye dünyanın tek efendisi olma iddiasından vazgeçmeyi öneriyor.

“Sertleşirsek biz zararlı çıkarız” diyen Zakaria, sonuç kısmında ise önerilerini toparlıyor.

Çin’i lider güç olarak görmek gerektiğini ifade eden yazar, ancak uluslararası sisteme Çin’i entegre ederek ABD’nin onu sınırlayabileceğini ve gücünü engelleyebileceğini savunuyor.

Hatta, öyle ki Kuşak Yol İnisiyatifi’nde Batılı devletlerin de yer alabileceğini böylece Çin’in hakimiyet alanlarına Batı’nın da girebileceğini ifade ediyor.

'GÜCÜNÜ SAKLA, SIRANI BEKLE'

Xi Başkanlığında, Çin dış politikasının daha hırslı ve iddialı bir hal aldığını belirten yazar Çin’in başarılarına örnek veriyor: BM’de liderlik rolü, Kuşak Yol İnisiyatifi, Güney Çin Denizi’nde adalar oluşturma politikası. Çin’in küresel aktör olma konusunda geçmişte izlediği pasif tutumu bir kenara koyduğu belirtilerek, Deng Xiaoping’in sözüne atıf yapılıyor: “Gücünü sakla, sıranı bekle!” Yazar “Çin gerçekten sırasını bekledi ve şimdi bölgesel ve küresel bir güç oldu” ifadesini kullanılıyor.

ESKİ DÜNYA DÜZENİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL

Makalede ‘küçük Avrupa ülkelerinin önemli küresel aktör olarak hareket ettiği, Çin ve Hindistan gibi devlerin ise uluslararası kuruluşların yönetim kademelerinden dışlandıkları’ eski dünya düzeninin artık sürdürülebilir olmadığı net bir şekilde vurgulanıyor.

Çin’in yükselişi ve küresel bir güç olması, ‘yüzyıllara dayanan uluslararası sistemi etkileyecek en belirleyici gelişme’ olarak ifade ediliyor.

ABD’nin Çin’i hedef gösteren, düşmanlaştıran bir dış politika yerine ancak Çin’e ‘masada yer açan’ ve onu uluslararası mekanizmaya dahil eden bir strateji ile başarılı olabileceği savunuluyor.

Çin’in kendi düzenini kurması ise şu sözlerle ifade ediliyor: “Çin yıllarca Asya Kalkınma Bankası’nda daha geniş bir rol oynayabilmek için uğraştı, ama ABD bunu engelledi. Bunun sonucu olarak Çin, kendi çok uluslu finans kuruluşu olan, Asya Altyapı Yatırım Bankası’nı (Asian Infrastructure Investment Bank) kurdu.”

Washington’un nafile bir biçimde buna da muhalefet ettiği belirtilirken, Dışişleri Bakanı Pompeo’nun patron edasındaki açıklama ve tavırlarının da Çin’i ve Çin vatandaşlarını kızdıracak bir tarz olduğu ifade edilip, eleştiriliyor.

Pekin’in hareketlerine belli ölçülerde tahammül göstermenin ABD ve Batı için en büyük sınav olduğu vurgulanırken, Çin’i küresel sisteme uyumlu hale getirme konusu da bir görev olarak ifade ediliyor.


Aydınlık