Biz bu yıl ölen Prens Philip’i Kraliçe Elizabeth’in kocası ve Edinburg Dükü olarak biliyoruz ama, doğduğundaki unvanı “Yunanistan Prensi” idi. Dedesi Yunan Kralı 1. George, babası Yunan Prensi Andrew’di. 1921 yılında Korfu adasında dünyaya gelen Philip, kısa süre sonra ailesi ile beraber sürgüne gönderildi.
Neden biliyor musunuz? Çünkü ‘Megali Idea’ hülyası ile başı dönen Yunanistan’ın Anadolu’yu işgal girişimi bir hezimete dönüşmüş, ağır yenilginin faturası ülkeyi İngiliz politikalarına teslim edenlere kesilmişti. Prens Philip’in babası Andrew de bu işin sorumluları arasındaydı.
Andrew’i sadece kraliyet çevreleri değil Müslüman Türk köylüsü de iyi tanır. Kendisi, Yunan işgal kuvvetlerinde İkinci Ordu komutanıydı. İşgal ettiği bölgelerde halka yaptığı zulüm, Yunanları bile hayrete düşürüyordu. Sivilleri öldürmesi ve köyleri yakma saplantısı yüzünden ona “ev yakan” anlamında “kapsokalivas” lakabını takmışlardı. Andrew, sayısız Türk köyünün yakılmasını emretmiş, sistematik cinayetleri, tecavüzü ve talanı komuta etmiş, tarihte eşine az rastlanır canilerden biriydi.
Tarihimize Yunan Mezalimi diye geçen bu acı sayfa şüphesiz tek başına Andrew’in eseri değildi. Yunan işgal kuvvetleri adeta bin yıllık bir kinin hıncı ile hareket ettiler. Ancak tarihe bir “İngiliz” olarak geçen ve aslında AlmanRusYunan karışımı bir aileden gelen Andrew’in bu vahşette böylesine etkin rol alması ilginçtir.
Evet, dünya biraz böyledir, mazlumlar hep bilinir, hep göz önündedir de zalimler kimdir, kimin kimle nasıl bir akrabalığı, nasıl bir pazarlığı vardır, kim kiminle iş tutmaktadır pek bilinmez, gölgede kalır…
***
Yunan mezalimi nereden aklıma geldi biliyor musunuz?
CHP Etimesgut İlçe Başkanı Cemal Emir, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı ve onu destekleyenleri kast ederek şöyle buyurmuşlar: “Bu adamı göndereceğiz, bir daha gelmesinler diye kökünü kazıyacağız, korkutacağız, yıldıracağız, susturacağız”
Kendisi de bir hukukçu olan bu zat, bu sözleri ile nefret suçu işlediğini bilmiyor olamaz, mutlaka farkındadır. Ancak ilçe başkanı seçilmiş olmanın heyecanı ile öyle bir gaza geliyor ki ağzındaki baklayı çıkarıveriyor: “Köklerini kazıyacağız!”
Cemal Emir, belki de genetiğindeki bir refleksle, meydanlara kurulmuş idam sehpaları, Sarıkamış’ta toplama kampları falan hayal ediyordur, bilemiyorum. Buradaki sorun beyefendinin faşist hayallerinde değil, unvanında. Tıpkı soykırımcı Andrew’den “prens” diye söz edilmesi gibi, CHP de Cemal efendiyi bize “siyasetçi” diye yutturmaya çalışıyor. Oysa eline fırsat geçse “gavur” Andrew’den daha aşağı kalmayacağı anlaşılıyor.
***
Cemal Emir, Yunan ordusu gibi “kökümüzü kazıma” hayalleri kurduğu sırada, CHP’nin dış politika konusundaki en önemli ismi Ünal Çeviköz, Yunan milliyetçilerine ait bir tezi yüksek sesle dile getirmiş, “Mavi Vatan yayılmacılıktır” demişti. Vatan sularını korumaktan başka bir maksadı olmayan Türkiye’yi işgalcilikle, saldırganlıkla suçlamıştı.
Anadolu’yu yakıp yıkan Yunan ordusu da kendini böyle pazarlıyordu: “Türklerin yayılmacılığını durduruyoruz, onları ait oldukları yere Asya’nın derinliklerine süreceğiz.”
Nitekim Yunanlar, Çeviköz’ün verdiği işareti almış olmalılar ki birkaç gün sonra Fransa’nın desteği ile Mavi Vatan sınırlarını ihlal etmeye kalktılar.
***
Bu kadarı bile tüyler ürpertici ama, dahası var…
Tam bunlar olurken İstanbul’un Belediye Başkanı Yunanistan’a gitti. Bay Başkan’ın ne denli önemli işleri varsa artık, program tam iki gün sürüyor! Kendisi nihayetinde bir belediye başkanıdır ama, Yunanistan’da sanki devlet başkanıymış gibi en üst düzeyde karşılandı. Ev sahipliğini kendisi ile eş düzeydeki Atina Belediye Başkanı değil Başbakan Miçotakis üstlendi.
Cemal Emir’in “kökünüzü kazıyacağız” tehdidinin, Ünal Çeviköz’ün Türkiye yayılmacıdır sözlerinin tam yanına Bay Başkan’ın Miçotakis ile mavi haçlı Yunan bayrakları önünde sırıtan, mutluluktan kendinden geçmiş fotoğrafları düştü.
İrkilmemek mümkün mü?