2014 yılından bu yana CHP’nin tavırlarına bakalım. Bozgunculuklarının kendilerini nasıl bir çelişkiler yumağına sürüklediğini inceleyelim.
BOP’un Yeni Taşeronu: Ilımlı Atatürkçülük ve CHP
Hayattaki her şey gibi siyasi kuvvetler de zıtlarıyla var olur. Karşıtınız müttefiklerinizi belirler. Bu yüzden baş karşıtı, baş düşmanı doğru saptamak, mücadelenin devamı için en kritik aşamadır. Yanlış karşıt belirlemek, sizi yanlış müttefiklerin yanına düşürür. Orada, ya onlara benzersiniz ya da tarihin dışına düşersiniz, yitersiniz.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Devrimi’nin her aşamasında bu stratejisini güncellemiş ve hedefi doğru sırayla saptamıştır. Örneğin 19 Mayıs 1919’da, baş düşmanı saltanat olarak belirleyip cumhuriyetçileri yanına almak gibi, kendisini yalnızlaştıracak bir mücadeleye girişmemiştir. Böyle yapsaydı, Kazım Karabekir, Refet Paşa, Ali Fuat Cebesoy gibi Milli Mücadele’nin önemli önderlerini kaybetmiş olacaktı. Ya da baş düşmanı toprak ağaları olarak belirleyip köylüleri örgütlemeye çalışmamıştır. Baş düşman emperyalizmdir ve millet, vatan bütünlüğü programında birleştirilecektir. Türkiye’nin önceliği ağalığın ya da saltanatın tasfiyesi değil, ağalarla ve saltanatçılarla da birleşerek düşmanın tasfiye edilmesi, denize dökülmesidir.
Nitekim CHP’den koparak DP’yi kuran ya da CHP içinde kalarak arasız devrimler sürecini baltalayan kişiler yoktan var olmamış, milli mücadeleden beri Mustafa Kemal çevresinde bulunmuşlar ve milli mücadeleye destek vermişlerdir.
BOP Karşıtlığından BOP Taşeronluğuna: CHP
Cumhuriyet Halk Partisi, Deniz Baykal’a yapılan kaset kumpasının ardından çoktan kopmuş olduğu Atatürk’ün 6 Ok’uyla arasındaki son köprüleri de atmıştı. Ülkemizi yönetenlerin Atlantik güdümünde olduğu o dönemde, CHP de onlardan daha Atlantikçi olabilmenin yarışı içerisindeydi. Bu değerlendirmeleri yaparken CHP ve CHP tabanını ayırmak lazım zira CHP tabanı, milli hassasiyetlerini daha uzun süre korudu. Kılıçdaroğlu, Soros, TESEV vb. başta olmak üzere CHP Genel Merkezi eleştirisinde CHP tabanı başı çekiyordu. Çünkü o dönemde CHP tabanı, Attila İlhan’dan, Uğur Mumcu’dan, Ahmet Taner Kışlalı’dan, Aydınlık çevresinden besleniyordu. Ne zaman ki Batıcı, Kürtçü, Liberal artıkları, Genel Merkez aracılığıyla CHP tabanına “tıpış tıpış” zerk edildi, bunlar dışında beslenmek “yandaşlık” sopasıyla korkutuldu,
Çözüm Süreci, Açılım gibi bölücü süreçler, polisimizin bekar evinde uykusunda şehit edildiği, askerimizin çarşıda hamile eşinin yanında şehit edildiği bir bölücü hayasızlığına varmıştı. Öyle ki, kışlamızdan Türk bayrağını indirmeye yeltenecek kadar pervasızlaşmışlardı. Şehirlerimize bombalar döşeniyordu. Atatürkçüler Ergenekon&Balyoz gibi kumpaslarla hapse atılıyordu. FETÖ, öğretmeninden generaline kadar atamalar yapıyordu, “Onlardan” olmayan vatansever halk çocuklarına devlet kapısı bir bir kapanıyordu. Bu süreçte “hükümete karşı olmak”, bu süreçlere de karşı olmaktı ve dolayısıyla olumluydu.
Ancak 2014 sonrasında AK Parti, bulunduğu konumdan ayrılarak, milli ve Avrasyacı bir rotaya yöneldi. Bu, keyfi bir tercih değil, mecburi bir yönelimdi. Ya AK Parti Türkiye’ye teslim olacaktı ya da TürkiyeTürk milleti, kendisini kuşatan ateş çemberini yaracak yeni bir iktidarı bağrından çıkaracaktı. Çünkü, Türkiye’nin imparatorluk geçmişiyle Cumhuriyet Devrimi’yle pekişen devlet birikimi ve bu geleneği taşıyan milli kuvvetler, emperyalist kuşatmaya karşı taarruz içindeydiler.
2014’ten sonra “hükümete karşı olmak” ezber muhalefetçiliği, CHP tabanını büyük yanlışlara sürükledi. Çünkü iktidar milli siyasetlere teslim oldukça, yani millileştikçe, CHP de o denli savruldu. Yanlışını daima “oy için yapıyorlar, samimi değiller, biz bunların ciğerini biliriz” gibi argümanlarla temellendirmeye çalıştı. “Görürsünüz, yarın bunlar HDP’yle barışır” diyen CHP, gelinen noktada HDP’yle ittifak içinde Demirtaş’a özgürlük kampanyası yürütmektedir.
CHP Terör Sığınağı Mı?
2014’e kadar omuz omuza olduğumuz, Akil İnsanlara, BDP (HDP) bölücülüğüne, Fethullahçılara karşı birlikte mücadele ettiğimiz, Silivri Duvarlarını birlikte yıktığımız CHP’li dostlarımız, kara delik gibi dönüşü zor bir karanlığa sürükleniyorlar. Tabandaki gaflet ve dalalet, merkezde hıyanet boyutundadır. Öyle ki, Atatürkçülük adına Atatürkçülük’ten ve Türkiye’den hızla uzaklaşılmaktadır. Kendilerini uyaranlara ise pervasızca saldırmaktadırlar. Yıllarca, AK Parti seçmenini tanımlamak için kullandıkları Stockholm Sendromu, bugün CHP’de vücut bulmaktadır. CHP, “celladına aşık olmuştur”. Öyle ki az kalsın Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapacaklardı. Babacan ve Davutoğlu’nun yeni partisini ilk kucaklayan da yine CHP oldu. Ergenekon, Balyoz, Çözüm Süreci vb. binbir Cumhuriyet düşmanı saldırının noterliğini yapmış Gül, “sütten çıkmış ak kaşık” ilan edildi.
“Yandaş!” Kırbacıyla Sindirilen Taban
Atatürkçülükle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve genel merkezden başlayarak sayısı her geçen gün artan CHP’lilere yönelik ne zaman bir eleştiri getirmeye yeltenseniz “Saray yalakası, iktidar paspası, stepne, yandaş...” gibi ithamlarla sizi linç ederek ve ettirerek sindirmeye kalkıyorlar. Din istismarcılarının kendilerine baş kaldıranları “kafir” ilan edip afaroz etmesi gibi, Atatürk tacirleri de kendilerini sorgulayanları “yandaş” ilan ederek afaroz ediyor. “Yahu kardeşim, tamam, AKP’ye karşıyız da HDP’yle neden yan yana geliyoruz, FETÖ’cüleri neden savunuyoruz, onlara da karşı olalım.” gibi cümle kurma hakkınız yok. En iyi ihtimalle “gizli AKP’lisiniz”. AK Parti’nin adını anmadan kendilerine dair hiçbir argüman sunamıyorlar. Bu yazıda, bunları tane tane inceleyeceğiz.
CHP’nin ‘Terörle Mücadele’yle Mücadele Günlüğü
2014 yılından bu yana, terörle mücadelede atılan adımlara ve CHP’nin tavırlarına bakalım. Bozgunculuklarının kendilerini nasıl bir çelişkiler yumağına sürüklediğini inceleyelim.
Fethullahçılara yönelik ilk operasyonlar başladı, dershaneler kapatıldı. “Danışıklı dövüş, yarın barışırlar.” dediler.
FETÖ’nün yayın organı Samanyolu, Zaman gazetelerine operasyon başladı, Mahmut Tanal, Eren Erdem, Özgür Özel başta olmak üzere CHP’li vekiller kendilerini kapılara zincirlediler, “Özgür basın susturulamaz.” dediler.
7 Haziran’dan sonra Çözüm Süreci bitirildi, “Yarın HDP’yle geri barışırlar, oy için yapıyorlar.” dediler.
24 Temmuz 2015’te terörle mücadele operasyonları başladı “Dağtaş bombalanıyor, oy için yapıyorlar.” dediler. Haklısınız, terörle mücadeleden etkilenerek AKP’ye oy vermeyi düşünen vatandaşlar tek tek tespit edilip vazgeçirilmeliydi. Belki o zaman terörle mücadele daha samimi olurdu. (!)
1 Kasım 2015 seçimleri geçti, operasyonlar sürdü, “savaş insanlık suçudur” dediler. PKK’nın ürettiği “Saray Savaşı” tezini Türkiye’ye yaydılar, Mehmetçiğin savaşma azmini kırmaya çalıştılar. “Hayır, operasyonlar şevkle desteklendi, bu milli bir meseleydi.” diyebilen CHP’li varsa, özür dilemeye hazırız.
PKK, TAK vb. aparatlarıyla şehirlerimizde bombalar patlattı, “sorumlusu iktidardır” dediler. Elbette bir iktidar, ülkesinde yaşanan her şeyden sorumludur ancak Nasreddin Hoca’nın “Hırsızın hiç mi suçu yok?” fıkrasında olduğu gibi teröristi görmezden geldiler. HDP’yle ilişkilerini geliştirdiler
15 Temmuz Amerikancı darbe girişimi oldu, darbeyi beğenmediler. PKK’yla sulh anlamına gelen “Yurtta Sulh”a alkış tuttular. Darbeye karşı sokağa dökülen insanların kılık kıyafetini beğenmediler.
Amerikancı darbe girişimi sonrası, Ordu, Yargı ve Emniyet’ten kitlesel tasfiyeler başladı, “20 Temmuz Darbesi” tezini ürettiler. Amerika, “Türkiye’deki dostlarımızı kaybediyoruz.” derken CHP de aynı paralellikte buna “darbe” dedi.
FETÖ tutuklamalarına karşı Adalet Yürüyüşü başlattılar, HDP’yle kol kola girdiler, FETÖ tutuklularına özgürlük istediler. Akabinde yaptıkları çalıştaylarda, ana dilde eğitim, özerk yerel yönetimler, AB’cilik, Türksüz anayasa gibi 2007 AKP’sinin programını bayrak yaptılar. Adalet Yürüyüşü’ndeki bölücü tehlikeye işaret edeni, HDP’siz yürüyelim diyeni “yandaş” diye afaroz ettiler.
HDP’ye Hoşgörülü, Atatürkçü’ye Tahammülsüz
HDP’yi sindirmek söz konusu olduğunda “ama demokrasi” diye peşreve başlayanlar, Metin Feyzioğlu gibi isimlerin yapıcı eleştirilerini “saray yalakası” gibi ithamlarla tecrit ettiler. FETÖ, PKK ve DHKPC tutukluları için “ama masumiyet karinesi” eyyamcılığı yapanlar, CHP’yi eleştirenleri yargısız infaz ediyorlar.
Atatürk düşmanı Seyit Rıza’yı önder belleyip heykeli önünde anma yapıyorlar ve Anıtkabir’e çağrı yapan AK Parti’nin samimiyetini sorguluyorlar. CHP, Seyit Rıza anmasında Atatürk portresi taşımadı, çünkü taşıyamaz. Hem Atatürkçü hem Seyit Rızacı olamazsınız.
PKK’nın yayın organı Özgür Gündem, İMC TV ve kuyrukçusu Hayat TV gibi kanallara operasyon başladı, CHP Gençlik Kolları başta olmak üzere “Özgür Gündem Susturulamaz” kampanyası başlattılar. O Özgür Gündem, 13 Mart patlamasından sonra “Baharı Engelleyemezsiniz” manşetiyle çıkmıştı ve canlı bombalara özel köşe hazırlıyordu.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı başladı, “Ne işimiz var Suriye’de.” dediler.
CHP Gençlik Kolları, Ayn El Arab’a (Kobani’ye) Oyuncak Kampanyası başlattı.
Fırat’ın Doğusu akıllarına geldi “Girse ya Fırat’ın Doğusuna, Amerika’dan habersiz giremez.” dediler.
Türkiye girdi, “Savaşa hayır, masada çözülsün.” dediler.
Türkiye silahlı gücünü kullanarak masada çözdü, Rusya ve Amerika’ya isteklerini kabul ettirdi, “Korkup geri çıktık, teröristlerin kaçışını seyrediyoruz.” dediler.
PYD terör örgütü değildir dediler ve bunu defalarca tekrarladılar.
Bu sözün sahibi Davutoğlu’yla ittifaka da yeşil ışık yaktılar.
DHKPC’li olduklarını saklamayan Nuriye ve Semih görevden alındı, açlık grevlerine destek verdiler.
DHKPC’lilerin cenazesinde CHP’li vekiller de poz verdiler.
Son aylarda da Grup Yorum kampanyasında başı çekiyorlar. “Tek istedikleri türkü söylemek.” gibi komik bir argümanla bunu yapıyorlar. Kimse de demiyor ki türkü söylemek suçsa bu kadar türkücü neden dışarıda? Bu soru bile komik.
29 Ekim’i, 10 Kasım’ı, 23 Nisan’ı kuru bir görselle geçiştiren CHP Gençlik Kolları, Grup Yorum’un “sanat” hayatı boyunca çekmediği klibi 1 ayda çekti, terörist marşı Haklıyız Kazanacağız’la Grup Yorum’a özgürlük istedi.
Bu liste uzar gider. Muhtemelen bu satıra gelmeden çoktan “yandaş” ilan edildik. Zira argümanlar hazır: “AKP değil miydi teröristleri Habur’dan bunları geçiren, şehidime “kelle” diyen? Bunlar değil miydi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkaran? FETÖ’ye ne istediniz de vermedik diyen bunlar değil miydi?” Dikkat ederseniz cümleler hep geçmiş zamanlı ve AK Parti’yle ilgili. CHP, FETÖ ve HDP’yle ittifakını AKP’nin geçmişi üzerinden temellendiriyor. Kendisinin bugünkü yanlışlarına yönelik hiçbir argüman sunamıyor.
Atatürk’ün Altı Ok programını Sorosçu operasyonlarla tasfiye eden CHP, ilkesizlikten ve ideolojisizlikten, küçük ama örgütlü gruplara payanda oluyor. CHP’nin HDP’yi yutması gerekirken HDP CHP’yi mayalıyor. Denize düşen yılana sarılır sözündeki gibi, Türkiye gemisini beğenmeyen, “Aynı gemideyiz.” şiarından gocunan CHP, denize atlıyor ve yılanlara sarılıyor.
Meselemiz bugün ve yarın. Bugün kim nerede? Bugün CHP nerede? CHP’lilerin, “Danışıklı dövüş, AKP yarın bunlarla barışır.” dediği FETÖ ve PKK bugün kiminle yan yana? Hangi partinin vekilleri bunlara özgürlük kampanyası yürütüyor? “AKP’den milli olmaz.” dogmasını savunanlar, kendilerine dair hangi “milli” faaliyeti örnek gösterebilirler? Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapmaya çalışanlar kimler? Dün Abdullah Gülleri ağırlayan Sevrci Chatham House’dan bugün hangi “lider” projeleri ödül alıyor? Davutoğlu ve Babacan’ın yeni partisiyle görüşlerimiz uyuşuyor diyenler hangi görüşlerde uyuşuyor? PKK ve FETÖ’yü bitirme görüşü mü, KHK tutuklularını hapisten çıkarma görüşü mü?
Halk TV’de hangi partinin yöneticileri çıkıyor? En hakiki yol göstericimiz bilim ya; çıkaralım istatistiğini bakalım. CNN Türk’e çıkmayı parti kararıyla yasaklayanlar FETÖ ve PKK’nın internet televizyonlarına ve internet sitelerine demeçler vermekten neden çekinmiyorlar?
Mesele açık ve ortada. CHP kör bir karanlığa sürüklenmektedir. Atatürkçü bağlarından dolayı “CHP’den kurtulmalıdır” diyen 10 Aralık Hareketi, Kürtçüler, Liberaller, Seyit Rızacılar, Ermeni Soykırımı yalancıları bugün CHP’nin başına geçmiştir ve Atatürk’ü tasfiye etmişlerdir. Yakın zamana kadar “CHP kurtulmadan Türkiye kurtulmaz” diyen inatçı Atatürkçülerimiz vardı, bugün onları dahi göremiyoruz. Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’i emanet ettiği Türk gençliği olarak uyarmaya ve doğruları söylemeye devam edeceğiz. Sözlerimizi Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’tan önemli bir uyarısıyla sonlandıralım:
“Gelecek nesillerin Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz!
Bilakis, Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakiki zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.”
Nutuk, Cilt II, Sayfa 831
Furkan Kaplan
TLB Genel Sekreteri