Hukuk
ne derse desin, CHP, internet adresi uzantısındaki gibi sıradan bir “org.”,
örgüt değil; Atatürk önderliğinde kendisi kuran bir KURUCU KURUM! “Eskisini yıkıp
yenisini kurmuş” koskoca, kurucu bir “kurumun” (CHP’nin) ricali, iktidar
getirmediğini göre göre, 72 yıldır kendi mahallesini vahim biçimde kırmak,
küstürmek pahasına karşı mahalleye yağ çekip, yılışıp durmakta niye bu kadar
inat eder?
Ali TARTANOĞLU
Gazeteci
“Şu ortamda CHP eleştirilir mi?”
Eleştirilir!
Çünkü “gönül, umduğuna küsermiş...”
Yine bir seçim “sathı maili”ndeyiz. İnsanlar da CHP’den çok
şey umuyor(du)!
***
CHP ricalinden biri, 24 Haziran seçimlerinden sonra, “artık kendi mahallemize
değil karşı mahalleye sesleneceğiz” buyurmuştu. Sonra cümbür cemaat “yerel seçimde
muhafazakar olup olmadığına bakmadan, kim seçilebilecekse” onu aday
göstereceklerini fetva buyurdular. Son olarak da “Entelektüel, akademik, elitist bariyeri aşıp sağ partilere oy veren
büyük kesimin dilini” kullanmaya” karar vermişler”
Ne “artık”ı?..
CHP ricali, daha 1946’da Hasan Ali Yücel’i kendi içindeki gericilere
(CHP ricaline göre “muhafazakar”) kurban ederek başlamadı mı bu anormal, kendi
ayağına kurşun sıkan “muhafazakar olduğuna bakmama, karşı mahalleye, sağ
partilere oy verenlere seslenme” zekasızlığına? (Bkz.: Alev Coşkun, Eğitimde Çığır
Açan Devrimci Hasan Ali Yücel, s.: 4849, Çağdaş Matbaacılık, İstanbul,
1999)
Demek bu
anormallik (işte asıl burada) artık(!),
ayağına değil kafasına kurşun sıkma noktasına gelmiş!
Lozan’da, Lord Curzon’un “Bütün taleplerimizi reddediyorsunuz. Şimdi reddettiğiniz taleplerimizi
cebime koyuyorum. Yeni devletinizi oluşturup kalkınmak için paraya ihtiyacınız
olacak. Para bir bizde var, bir de (yanında oturan Amerikalı gözlemciyi
işaretle) bir de bunlarda. O zaman bize geleceksiniz; ben de şimdi cebime
attıklarımı o gün çıkarıp önünüze koyacağım” dediği, Atatürk’ün “ikinci
adamı” ve Cephe Komutanı olarak CHP
ricalinin simgesi Milli Şef İsmet İnönü, Curzon’u haklı çıkarırcasına, bir
zamanlar savaştığı emperyalist Batının limanına demir atmaya karar vermişti.
İnönü’nün, 1948’de NATO’ya üyelik talebi başvurusunu önce
“Türkiye’nin NATO’da ne işi var” dercesine kaşları çatık bir şaşkınlıkla
karşılayan o zamanın İngiltere’si Amerika, sonra “öyleyse demokratikleşin, liberalleşin, devletçiliği bırakın, ekonomiyi özel
sektöre bırakın” şartını koştu. Demokratikleşme şartının gereklerinden biri de
laiklik uygulamasının olabildiğince gevşetilmesi, yumuşatılması, açıkçası dinin
siyaseten istismarına yol verilmesiydi. Batı bunu bu kadar açık söylemedi ama
diplomatik iması bu idi. Zaten Türk tarafı, yani Milli Şef de bunu böyle anlamıştı.
1947’deki yedinci olağan kurultayda, Milli Şef’in uygun
gördüğü delege ve milletvekilleri, onun dolaylı işaretleri üzerine; işaret
etmediği bazıları ise durumdan vazife çıkararak Milli Şef’in anladığının ve planladığının gereğini [Demokrat Parti’nin (DP) 1946 seçimlerindeki
küçük başarısını dini de kullanmasıyla açıklayıp] bolca tekke, türbe,
zaviye, din dersi, Kuran kursu, imamhatip, ilahiyat fakültesi edebiyatı
yapmadı mı? “Ölü yıkayacak imam
bulamıyoruz” diye kerameti kendinden menkul iddialarla ağlaşıp, bunları fevkalade manidar şekilde halkı, gençliği komünizme kaptırmamak gerekçesine bağlamadı
mı?
’47 Kurultayı hem CHP için hem Türkiye için tam bir kırılma
noktası değil miydi? 2018’de zirvesine ulaşan karşı devrim, başta laiklik olmak
üzere tüm cumhuriyetin adeta yok edilmesi çabası, “cihad”ı bu kurultayla başlamadı
denebilir mi? Bunlar bilerek amaçlanmadıysa(!?), sonuçların öngörülmemesi de büyük
bir gaflet değil mi? Öngörü sahibi bir
stratejist olması gereken, ordular komutanı bir general olarak İsmet Paşa böyle bir öngörüsüzlüğü
savaşta yapsaydı sonucu, sadece iktidar kaybetmek kadar basit olur muydu? Hele
ya öngörüsüzlük değil de bilinçli bir tavırsa?..
1947 Kurultayı ve sonrasında delegelerin temennilerinin,
tekliflerinin yasalaşmasına, uygulamaya konulmasına rağmen, karşı mahalleye şirin
görünemeyip iktidarı kaybetmekten kurtulamayan Milli Şef İnönü’lü CHP ricali; Demokrat Parti’nin tek
başına kolay kolay cesaret edemeyeceği bir büyük geri dönüşün atılmış temelini,
gümüş tepside DP’ye sunmuş olmadı mı? Karşı devrim inşaatı bu temelin üstüne
rahatça devam etmedi mi?
Peki karşı mahalleye, gericilere (ricale göre
muhafazakarlara) mavi boncuk dağıtmaya doydu mu CHP ricali?
Ortanın solunun, yüzde
42’nin, Kıbrıs harekatının, haşhaş ekimi yasağının kaldırılmasının kahramanı,
büyük kalabalıkların “Kara Oğlanı” Bülent Ecevit, CHP sağındaki ANAP’la, DYP
ile, yüz ağartmayacak yöntemler kullanarak 11’lerle, MSP ile, MHP ile ortaklık
kurmakta hiç tereddüt etmezken; “Türkiye’de Marksist partilerin varlığını kabul
ederiz, destekleriz. Ama partimizde Marksist istemeyiz” patolojik
saplantısıyla, CHP soluna karşı duvar örmedi mi?
Kılıçdaroğlugiller, bir “bütün toplumu kucaklayacağız”
nakaratı tutturunca, bütün toplum diye Ecevit’in 11’lerle koalisyonu gibi
Mehmet Bekaroğlular, Muhammed Çakmaklar, Sena Kaleliler, Bülent Kuşoğlular,
Turhan Tayanlar, Sinan Aygünler yahut Binnaz Topraklar doluşmadı mı partiye? Ricalden
Baykalgiller, Kılıçdargiller altı okun
bazılarının kırılmasından söz etmekte, kutlu
doğum haftalarına koşturmakta, çarşafa
rozet takmakta, “yargının
Fetullah cemaatinin kontrolüne geçtiğini kabul edemem” diye demeç patlatmakta, Zaman
gazetesini ziyaret edip “ben her gün okurum Zaman’ı” diye iltifat sunmakta
hiç sakınca gördü mü?
(Recep Erdoğan Cumhuriyet’i ziyaret eder mi? En az özetleri
okuduğu veya dinlediği halde, “ben her gün Cumhuriyet okurum” der mi? Dedi mi?)
Tek başına iktidar getirmediyse de “karşı mahalleye” seslenmediği
ve “hakça bir düzen için toprak
işleyenin su kullananın” demekle yetindiği halde (ve bu söylem sayesinde), 1977’nin
bir % 42’si yok muydu? O CHP’nin türevi olan DSP’de aynı Ecevit “Vahdettin iyi
padişahtı”, “Fethullah Hoca yurt dışında iyi işler yapıyor”, “başka partilerdeki
mütedeyyin vatandaşları kazanacağız”, “dine saygılı laiklik” diye karşı
mahalleye kaş göz oynatmakla, değil % 42, bir daha % yirmilerin üstüne bile
çıkamayıp sonra da “ha var ha yok” olmadı mı?
39 ilin belediye başkanlığını kazandığı 1989 yerel
seçimlerinde, CHP ile baba bir ana ayrı kardeş SHP’nin karşı mahalleye
seslenişi var mıydı?
Üç beş yıllık birkaç koalisyon ortaklığı dışında hiç tek
başına iktidar yüzü görememek ve sonunda yüzde 2025 arasına saplanıp kalmak dışında,
72 yıldır karşı mahalleye seslenmek diye tutturan CHP ricali, CHP’ye, ona büyük umutlarla bağlanan seçmenine ve
Türkiye’ye ne kazandırdı?
AKP soldan devşirdiği milletvekillerine, kapıda çırılçıplak
soyup “sadık AKP’li” üniforması giydirirken; kendilerinin karşı mahalleden
devşirdiklerinin genel merkeze mescit açtığı, “Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyetin bekçisi değilim,
olmak istemiyorum” veya “Fetullah
hoca Türkiye’de bir fenomendir, kimsenin görmezden gelemeyeceği bilge bir adam”,
ya da “tekke ve zaviyeler yeniden açılmalıdır” dediği CHP ricali, 1999’da baraj gölünde
boğulmanın failinin rakipleri değil bizzat kendi seçmeni olduğunun farkında mı?
Ricalden Baykal da Şeyh Edebali edebiyatı yapmıyor muydu?
CHP ricali, 1999’daki barajda boğulma hadisesini hiç hatırlamadan,
CHP seçmenini çantada keklik; hatta uçmayıp öyle duran balmumundan keklik
heykelleri; o heykellerin üzerine karşı mahalleden uçabilen keklik eklerlerse de
yüzde 3540’lara çıkacaklarını sanmıyor mu?
Birkaç dar koalisyon parantezi dışında, 72 yıldır Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan
olduklarını idrak, hele kabul ettiler mi?
Bunları
Kılıçdarzade Kemal Bey’e bir elektrikli mektupla hatırlattığımız zaman “CHP
seçmeni elbette CHP yönetiminin aldığı her kararı benimsemek zorunda değildir”
cevabı verildi. (Bizzat mı yazdı bilinmez, emektuba verilen ecevapta bizzat Kemal Kılıçdaroğlu imzası vardı.) Ama Ekmeleddin
Faciasında önce çantada balmumu heykel
sanarak “tıpış tıpış gideceksiniz” dediği ve uçmaz sandığı kekliklerin üç
milyonu, uçup sandığa bile konmayınca “şezlong demokratları” diye fırça yemedi
mi? Oysa keklikler de “kuş” değil miydi?
72 yıllık ve
patolojik “ille de sağın keklikleri”
inadı, yenilen pehlivanın güreşe doymaması değil mi?
Ama olmuyor işte! Olmadı!
Divan şairi Hayali’nin “O mahiler ki derya içredirler,
derya nedir bilmezler” dizesi ünlüdür.
ANAP, APDPDYP çizgisi, karizmatik liderleri çekilince
eridi.
CHP ise bir
derya... İmparatorluk yıkmış, Cumhuriyetdevlet kurmuş; kapatılmış, meclise
girememiş; kaç başkan değiştirmiş, karizmatik liderleri hayattan ayrılmış,
sonrakilerin bazıları hapse girmiş, ama hep var olan CHP’nin ricali ise
derya içinde deryanın ne olduğunu bilmeyen balık!..
CHP ricali, emperyalizme karşı bir savaşın ana karargahı olan, o günlerin
çok ağır koşullarında onca ilerici devrimi, Atatürk’ün önderliğinde ama parti
tüzel kişiliği olarak yapan CHP’nin
“sol” olmak zorunda olması gerektiğini biliyor, kabul ediyor mu?
Kimse CHP’den
yeni bir Komünist Manifesto, ya da Kapital döktürmesini
beklemiyor. CHP’nin “sol” olmasından kasıt, “kocasından habersiz ailenin kadınının
hesabına para yatıracağız” diye, AKP’nin ayni olarak yaptığını, nakdi olarak taklit
etmeye kalkışmaMAsı! “Sol” olmak bu
değil; inandırıcı değil. Etkilemiyor insanları.
CHP ricali neden “size olta takımı vereceğiz, balık tutmayı
öğreteceğiz, balığı siz tutacaksınız” diyemiyor? Özelleştirmeleri bitirip
yeniden fabrikalar açarak insanlara iş vermekten, yani farklı ama CHP’nin
Atatürk döneminden çok iyi bildiği bir ekonomik kalkınma anlayışından neden söz
edemiyor? Dillerine biber sürülür diye
mi korkuyorlar? Beyinlerine mi zaten biber sürülmüş?
“Türkiye’de
artış gösteren Amerikan karşıtlığını dengelemek için Türkiye ile ABD
arasında öğrenci, iş adamı, yerel yöneticilerin değişimi, ortak kültürel ve
sanatsal etkinlikler düzenlenmesi gibi toplumsal güven artırıcı önlemleri
hayata geçireceğiz.”(!) (CHP 2011
Seçim Bildirgesi, “ABD ile İlişkiler”, PDF metin, sayfa 126, madde 3).
Sağ partiler bile bu kadar açık konuşamadı!
CHP’nin “sol” olmasından kasıt,
böyle abesle iştigallerden vaz geçmesi! ABD’ye şirin görünmek de solculuk
olmayıp karşı mahalleye mavi boncuktur; CHP’nin üstüne de vazife değildir.
Türkiye’de bunu yapacak parti çoook... Ayrıca ABD bunu hiç umursamıyor. Hele
CHP yaptığı zaman!..
Çarşafa rozetin, kutlu doğuma koşturmanın sağ
seçmence umursanmadığı gibi...
CHP’nin “sol”
olmasından kasıt, bütün dünyanın bildiği kendi değerlerine, kendi mahallesine, yani
gerici faşist İslamcılık karşısında aydınlanmacılığa ve laikliğe, sermaye
karşısında emeğe, emperyalizm karşısında ulusal çıkarlara saygılı yani antiemperyalist,
tam bağımsızlıkçı olması... Oysa Ricalden
Baykal’ın 92 programında ergen heyecanıyla esnek üretim alkışlanmıyor muydu; dininanç hadisesi sivil topluma bırakılacaktır
diye, sosyal piyasa diye saçmalık
besteleri yapılmıyor muydu? (Bereket akil CHP’li bir kadının isabetli ve
ısrarlı uyarılarıyla bunlar programdan çıkarıldı. Hatta üst düzey bir CHP’li, o
muhterem akil kadına “sayende program
komünist manifesto gibi oldu” dedi. Niye? Din alanının sivil topluma
bırakılması, sosyal piyasa saçmalığı ve özellikle emperyalist kapitalizmin emek
ve insan sömürüsündeki son icadı esnek
üretimi programdan çıkarmak zorunda kaldıkları için!)
CHP ricali, Avrupa sosyal demokratlarının, sosyalistlerinin,
komünistlerinin “hali pür melaline” hiç mi bakmaz?
Nerede Santiago Carillo’lu İspanya, Gramsci’li, Enrico
Berlinguer’li İtalya sosyalist, Georges Marchias’lı Fransa komünist partileri?
Bir zamanların Felipe Gonzales’li efsane İspanya Sosyalist İşçi Partisi bugün
yüzde 22; Avrupa sosyal demokratlarının anası, defalarca % 40’larla seçim
kazanmış Alman Sosyal Demokrat Partisi, karşı mahalleye göz kırpıp duran
Schroder’den sonra yüzde 20’lerde değil mi?! Jeremy Corbyn’le önemli bir sıçrama
yapsa da, İngiltere İşçi Partisi’nin Tony Blair gibi son derece hazin, tarihi
bir ayıbı yok mu? Corbyn’in en büyük muhalifleri kendi partisinin ricali değil
mi?
Bu partilerin hepsi, CHP
ricaline de yirmiyıllardır verilen, onların da pek beğendiği akıl(!)
üzere, en başta özelleştirmeleri destekleyerek, işsizliğe karşı çıkmayarak karşı
mahallenin gözüne girmeye çalışmadı mı? Blair, parti tüzüğündeki, işçi
örgütleriyle organik ilişki öngören maddeyi çöpe atmadı mı? Corbyn bu maddeyi
çöpten çıkardı mı?
Hangisi seçmen zengini oldu? Tersine, çantada balmumundan
keklik sandıkları kendi seçmenlerini sağ partilere kaybetmediler veya tamamen
sandığa, hatta demokrasiye küstürmediler mi?
“Tarih tekerrürdür derler. Ders alınsaydı tekerrür eder
miydi hiç!..”
“Başkalarının tarihinden de…” diye eklemek gerek.
CHP ricalinin kendi tarihinden, yanlışlarından ders almadığı gibi,
başkalarının tarihinden, yanlışından da ders aldığı söylenebilir mi?
Hukuk
ne derse desin, CHP, internet adresi uzantısındaki gibi sıradan bir “org.”,
örgüt değil; kurulmuş değil, Atatürk önderliğinde kendisi kuran bir KURUCU KURUM!
“Eskisini yıkıp
yenisini kurmuş” koskoca, kurucu bir “kurumun” (CHP’nin) ricali, iktidar
getirmediğini göre göre, 72 yıldır kendi mahallesini vahim biçimde kırmak,
küstürmek pahasına karşı mahalleye yağ çekip durmakta niye bu kadar inat eder?
CHP’nin derdi kimin başkan olacağı değil! CHP 1999’da
sadece Baykal genel başkan olduğu için mi barajı aşamadı? O gitti, Kılıçdaroğlu
geldi ne değişti? O gelirken de büyük bir heyecan ve umut (Gandi Kemal!..) yok
muydu? Şimdi Kılıçdaroğlu gider İnce veya başkası gelirse CHP ilk seçimde iktidar
mı olacak?
İlle de karşı
mahalleden oy devşirmek için CHP’yi tanınmaz hale getirerek iktidar olunacağını nereden çıkarıyorsunuz?
Hem “ille de iktidar” olmaya takılıp kalmak niye? İktidara
kök söktüren, istemediği yasayı çıkartmayan taş gibi bir muhalefet olmak niye
yetmiyor? (AKP’yi İç Tüzük
tasarısını geri çekmek zorunda bıraktıkları birleşimlerde nöbetçi grup
başkanvekili galiba Muharrem İnce’ydi.)
CHP’nin doğurduğu
Cumhuriyet tahrip hatta yok edilirken, CHP
ricali niçin basit tweet açıklamalarıyla, Salı konuşmalarıyla yetinir?
Nazım Hikmet’in dizeleriyle, artık şu İsrafil’in surunu
üfürme vakti gelmedi mi?
Yoksa CHP, MHP gibi sağ iktidarların yedek
lastiği, bastonu konumunda, sözde çok partililiğin konu mankeni bir sistem
partisi olmayı mı kabul etti?
Sistem
kurmaksa, CHP bir sistem kurmamış mıydı? Şimdi CHP ricalinin CHP’yi baston, yedek lastik yapmaya çalıştığı
izlenimini verdiği sistem, CHP’nin, Atatürk’ün kurduğu sistem mi?CHP ricalinin oluşturmak istediği CHP,
Türkiye’nin ihtiyacı olan CHP mi?
CHP’yi,
adı üstünde “halkın” hizmetkarı, umudu haline getirmek değil mi CHP ricalinin görevi?
CHP’siz
bir Türkiye düşünülemez. Ama “böyle”(!) bir CHP de düşünülemez!
Atatürk’ü,
seçmenlerinizi ciddiye almıyorsunuz. Ama hiç değilse aynaya yüzünüz kızarmadan
bakabilmeli değil misiniz?