AYKUT DİŞ/ ANKARA
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın’ın Tanıl Bora’yla yazdığı eski bir makalede geçen Kemalizm’le ilgili ifadeler gündemde.
Taşkın ve Bora’nın, ‘Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce’ serisinin 2. kitabı için ele aldıkları ‘Sağ Kemalizm’ başlıklı çalışmada Kemalizm için; ‘en başından beri dışlayıcı’, ‘ırkçılığa yatkın’, ‘azınlıklarla ve farklı etnik kimliklerle bir arada yaşama meselesini çözememiş’, ‘Kürt sorununda ırkçı yanı ortaya çıktı’ gibi tabirler kullandıkları ortaya çıkmıştı. Yazar Taşkın’ın CHP Genel Başkan Yardımcısı olması nedeniyle konu yeniden kamuoyunda tartışılır hale geldi.
Çarpık fikirleri ve Taşkın’ın konumunu Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Eski Başkanvekili Uluç Gürkan, Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden Doç. Dr. Atakan Hatipoğlu ve İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nden Dr. Ali Şahin’le konuştuk.
‘SÖZDE SOLCULAR CHP’YE DADANDI’
Uluç Gürkan Kemalizm’e yönelik saldırıların emperyalistkapitalist sistemin politikası olduğuna dikkat çekti. “Sovyetler Birliği çökerken Graham Fuller gibi isimler Türkiye’yi mesken tuttular. Komünizm için ‘öldü’ denilince Kemalizm, emperyalist kapitalizmin birinci hedefi oldu.” dedi. Gürkan sözde solcuların CHP’ye dadandığını dile getirdi. Gürkan şöyle anlattı:
“Kemalizm alternatif bir dünya modeli olarak yükselmesin diye İkinci Cumhuriyetçileri sol yanlarına aldılar. FETÖ’yü sağlarına aldılar. Arkadan önden de ayrılıkçılar ittirildi. Kimi sözde solcu çevreler de bu süreçte CHP’ye dadandılar. Zamanında ‘CHP kapatılsın, vakfa dönüşsün’ dahi diyebiliyorlardı. Şimdi de toplumda hızla yükselen Kemalizm arayışını ‘dışlayıcı bir sağ ideoloji’ olarak karalamanın peşindeler. Kemalizm’i hiç anlamamışlar. Cehaletlerinin cesaretiyle konuşuyorlar. Kemalizm’i bu bağlamda dışladığınız zaman ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ yaklaşımına çanak tutarsınız. Kemalizm’in kutsal bir kitabı yoktur. Ancak vazgeçilmez ilkeleri vardır. Bu ilkeler, Atatürk’ün sözleriyle ‘akıl ve bilimin ışığında güncelleşen’ Altı Ok’tur. Kemalizm sadece Türkiye’nin geçmiş güzel günlerinin değildir. 21. yüzyıl dünyası için bir barış ve refah projesidir. Yani geleceğinin de temelidir.”
‘EMPERYALİSTLERİN AĞZI’
Gürkan, Kemalizm’in bizzat Atatürk tarafından CHP Kurultaylarında vurgulandığını anımsattı. “Kemalizm, neoliberal küresel kapitalizme karşı alternatifler için ilham kaynakları arasındadır. Güney Kore ve Çin’deki çalışmaları bu kapsamda değerlendiriyorum.” diye aktardı. Gürkan şöyle devam etti:
“Maalesef Türkiye’de Kemalizm’in Atatürk’ten sonra ortaya atıldığı iddia edilmektedir. Oysa Atatürk 1935’teki CHP Kurultayı’nda Kemalizm vurgusunu açık ve net bir şekilde yapmıştır. Bugünkü pandemi döneminde de Kemalizm rehber olmuştur. Kamuda emredici, özel sektörde yönlendirici ekonomik yaklaşımıyla can çekişen sisteme karşı reçete olmuştur. Kemalizm’i yadsımaya, dışlamaya çalışan bilgi temelinden yoksun sözde fikirlerin kaynağı BOP’un da düşünsel zemini olan, etnik ve mezhepsel bölünmelere dayanan Medeniyetler Çatışması doktrinidir. Emperyalizm kontrol ve sömürü amacıyla coğrafyamızı kan gölüne çevirmiştir. Bu noktada Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir.’ sözünde cisimleşen Kemalizm’in ulus yaklaşımı gerçek bir kaynaşma ve barış formülüdür. Atatürk’ün bu sözü Kemalizm’in dışlayıcı olmadığının en önemli kanıtıdır.”
“1789 Fransız Devrimi, halkların çoğu Hristiyan olan ülkelerde nasıl bir demokratik etki yaptıysa, 1923 Türk Devrimi de İslam coğrafyasında aynı etkiyi yapabilir. Kemalizm, İslam coğrafyasının Fransız Devrimi olmalıdır. Bizim de görevimiz, yarıda bıraktırılmış, yolundan saptırılmış Kemalist Devrimi yeniden başlatmak ve bütün sonuçlarıyla tamamlamaktır. “
‘KEMALİZM’İ HİÇ AMA HİÇ BİLMİYORLAR’
Atakan Hatipoğlu, görüşlerin düzeltilemeyecek kadar sorunlu olduğu değerlendirmesinde bulundu. Hatipoğlu, “Bu ideolojik konumlanma, Kemalizm’i kötülemek suretiyle ondan kurtulmanın ne kadar meşru bir amaç olduğunu kanıtlayabilmek uğruna son derece zorlama çıkarımlar üretmektedir.” diye ekledi. Hatipoğlu şöyle söyledi:
“Deveye ‘boynun eğri’ demişler, ‘nerem doğru ki!’ demiş. Yüksel Taşkın’ın Tanıl Bora ile kaleme aldığı görüşler düzeltilemeyecek kadar sorunludur. Metinde gördüğümüz ‘imal edilmiş Kemalizm’ görüşü, kökleri 1970’lere giden ve solun Kemalizm vesayetinden kurtulmadıkça gerçek anlamda sol sayılamayacağına ilişkin iddiaların sonucudur. Yazarlar Kemalizm’e ilişkin sözde analizlerinde ilk düğmenin yanlış iliklenmesinin trajik sonuçlarını sergilemektedirler. Ancak başlangıç olarak şunu tespit edebiliyoruz: Kemalizm’i hiç ama hiç bilmiyorlar! Tezlerine kanıt olarak ya ikincil kaynakları gösteriyorlar ya da birincil kaynakları kafalarındaki önyargılara uygun olarak eğip bükmeye çalışıyorlar.”
‘TAŞKIN’IN KONUMU TESADÜF DEĞİL TERCİH’
Hatipoğlu, Yüksel Taşkın’ın CHP’deki konumunun altını çizdi. Sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu çıkarımlar yazarların durdukları sivil toplumcu ideolojik zeminden kaynaklanmaktadır. Sivil toplumculuk, tarihi sınıflar üzerinden ve ideolojik mücadele çerçevesinde okumaz. Bunun yerine bir tarafa devleti merkez diğer tarafa toplumu çevre koyar.”
“Yüksel Taşkın'ın CHP’de genel başkan yardımcılığı düzeyinde görevlendirilmiş olması dikkate değer bir durumdur. Eğer CHP, bazılarının iddia ettiği gibi ‘Atatürk'ün Partisi’ olsaydı ne Taşkın bu partinin semtine uğrar ne de CHP yönetimi ve üye kitlesi böyle birinin en üst düzeyde görevlendirilmesini kabul edebilirdi. Bu noktada iyi değerlendirilmesi gereken husus şudur: Yüksel Taşkın, Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerin CHP'nin kaderi üzerinde belirleyici rollere gelmeleri, bir yanlış anlama ya da tesadüfi olaylar değildir. Daha 1960'larda içine girdiği reddi miras çizgisi, devlet partisi olarak görülmekten kurtulma kompleksi ve Kemalizm'i aşma isteği, maalesef CHP'nin dönüp dolaşıp Kemalizm’i faşizmle özdeşleştiren ‘teorisyenlerini’ ve yöneticilerini bulmasıyla sonuçlandı. CHP gibi bir partinin bu duruma düşmesi üzüntü vericidir.”
‘TAŞKIN’IN USTASI TARAFÇI MURAT BELGE’
Ali Şahin, yazarların Kemalizm’i ‘sağcı’ ilan etmelerindeki amaca işaret etti. Şahin, Kemalizm’in ülkenin geleceğinde oynayacağı rolü sekteye uğratmak için böyle bir yola başvurulduğunu kaydetti. Şöyle yorumladı:
“Bora ve Taşkın’ın Kemalizm değerlendirmelerinde iki bakımdan hatalı bakış açılarını saptamak mümkün. Bunlardan birincisi İletişim Yayınlarının bu serisinin tüm ciltlerindeki yazarlarına hâkim olan felsefi sorundur. Bora ve Taşkın’ın kavramsal betimlemeleri adeta dogmatik ve sübjektiftir. Hatta sübjektif kelimesi bile Kemalizm’e atfedilen siyasal betimlemeleri tarif etmek bakımından hafif kalmaktadır. Daha makalenin başındaki ‘etnisist kültüralist, atavist, seçkinci faşizan’ tanımlamaları, yazarların oldukça yüzeysel bir eklektizmini de içinde barındırmaktadır. Konu edilen yazarların tarihçi de olmadıkları hesaba katıldığında genel eğilim, kulaktan dolma fikirlerin 80’lerin sivil toplumcu ideolojisinin içine yedirilmesi düzleminde ortaya çıkmaktadır.”
“Yazarların makale boyunca süren bu ‘kestirmeci’ bakış açısını ‘ustaları’ Murat Belge’den aldığını da not düşmek gerekir. Çok tipiktir. Önce bir siyasal olay örneği verilir. Sonra bu olay ‘Şu etnisist veya şu atavist görüşten kaynaklanır.’ denir. Nedenini sorduğunuzda ise her şey havada kalır. Belge yok, olgu yok, kanıt yok!”
‘CHP’NİN KÖKLERİNDEN KOPUŞUNUN GÖSTERGESİ’
Şahin, Yüksel Taşkın’ın Taraf Gazetesi geçmişini hatırlattı. “Maalesef CHP köklerinden kopmuş ve neoliberal, ulusdevlet karşıtlarının merkezi olmuştur. Yüksel Taşkın’ın partideki pozisyonu ve CHP merkezinin Batıcı politikaları bunu göstermektedir.” şeklinde not düştü. Şahin şöyle bitirdi:
“CHP’nin kurumsal temeli Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti’dir. Onun da ideolojik düşünsel temeli halkçılık programıdır. Halkçılık programı baştan aşağı antiemperyalisttir. Bununla da kalmaz aynı zamanda anti kapitalisttir. Daha sonrasında kabul edilen ‘Dokuz Umde’ de Türk Devrimi’nin ya da Kemalizm’in neden ‘sağ’ olmadığının en önemli yazılı kanıtlarından biridir. Burada özellikle adaletli bir sistem, devletçilik vurguları ve sınıfsızimtiyazsız bir düzenin kurulması öngörülür. Örneğin, Aşar gibi bir verginin kaldırılması hangi düzen içi yapıda görülebilir?”
“Kemalizm’in 1930’lar sonrasındaki en önemli atağı ideolojik düşünsel hayatın geliştirilmesi olmuştur. Millî mücadele zafere ulaşmış, milli devletimiz kurulmuş, cumhuriyet siyasal devrim aşamalarını gerçekleştirmiştir. Sırada ulus devletin fikri temellerini örmek, bunları devrimin aydınları eliyle derinleştirmek ve genç neferlerle halka ulaştırmak görevi önünde durmaktadır. İşte Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun kuruluşu, antropoloji çalışmaları, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin açılışı, Anadolu’daki arkeoloji çalışmaları bu amaç için yapılmıştır. Türk Devrimi’nin 1930’lar sonrasındaki bu bilinçli yönelimi, ırkçılık veya ayrımcılıktan değil emperyalizm karşısında ulus devletin ideolojik düşünsel alt yapısını sağlamlaştırmak içindir. Bu meseleler uzun bir yazının konusu…” Aydınlık