- Sizin belediye yönetme tecrübeniz var. Hangi yıllardı?
19741980 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcılığı yaptım.
- İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yoğun kar yağışı sırasında binlerce insan bulundukları yerde mahsur kalmışken İngiltere Büyükelçisi’yle 3 saat yemek yemesi tepkiye sebep oldu. Bir kriz anında belediye başkanı nasıl davranmalı?
Görevim sırasında temizlik işleri bana bağlıydı. Kar yağışında yolların tıkanmaması ve araçların kaymaması için alınması gereken önlemler benim sorumluluğumdaydı. Kural şudur: Önlemi erken alacaksın!
- Mesela?
Tuz ihalesi mesela. Ankara’da en uygun tuz Şereflikoçhisar’da oluyor. Bu ihaleyi haziran ayı içinde mutlaka yapardım. 1 Ağustos’ta da teslim. Ağustosta teslim edildiği zaman o ihalede sadece Şereflikoçhisar Kamyoncular Kooperatifi diye bir kurum vardı, bütün kamyoncuları oraya yığmışlar. O kooperatifçiler de teklif verirdi. Ağustosta tuz depolarımız dolmadıkça ben tatile çıkmazdım. Olur da ekim ayında birdenbire Ankara’da karla karşılaşmayalım diye... Kar yağışı başladığı zaman sabah 4.305.00’te ana artellerde tuzlama işlemine başlardık. Saat 1112’ye kadar bitirirdik. Bu arada vatandaşları da uyarırdık. Başvurulara da öncelik tanırdık, ekipleri hemen oraya gönderirdik. Zaten 11’den sonra da kar temizleme ekipleri ara sokaklara giderdi. Bu elde ettiğimiz karları da barajlara döktürürdük su olsun diye. Bu konuda hep eleştirirlerdi. 'Su mikroplu mudur değil midir?' diye. Ama arıtmalarla gerekli işlemlerden geçerdi. İstanbul’da genellikle kar daha seyrek yağıyor. Yağınca da hızlı eriyor, böyle sulu kar gibi oluyor, çamurlu bir kar oluyor. Onun için İstanbul’da kara karşı çalışma sistemi oturmamış galiba. Daha bir belirsiz süreç. 45 senede bir kere böyle bir şey geliyor, o gün mücadele ediliyor sonra unutuluyor. Yalnız şunu da söyleyeyim; Ankara’nın işgal ettiği alan ve İstanbul’un alanı çok farklı. İstanbul çok geniş. Böyle kar fırtınaları çok daha büyük bir problem olabilir. Bir de anladığım kadarıyla aldıkları tuz iyi değil kumla karışık… Belediye Başkanı işte o saatlerde yemek yiyordu balıkçıda falan. Zaten Başkan ne yapacak ki o sırada, belediyenin temizlik işçileri, kepçeleri, dozerleri, kamyonları çalışıyor.
- Kriz anında, kriz masasında ekipleri koordine etmesi gerekmez mi?
Genel Sekreter de eder. Yani mesela belediye başkanları hiç uğraşmazlardı böyle durumlarda. Ben uğraşırdım başkan yardımcısı olarak. Bizim belediye başkanı çok özel bir isimdi tabi.
- Kimdi?
Vedat Dalokay. Murat Karayasin onun hiç adını anmaz. Çok ünlü bir mimardı. Ağa Han Mimarlık Ödülü almıştı. Ülke dışından sürekli davet alırdı. Tahran İmar Planı ihalesine çıkmıştı. Şah Pehlevi zamanında. Onun jüri başkanıydı. Pakistan’da bir camisi vardır. Dalokay adı verilmiştir o camiye. Klasik cami mimarisinden farklı bir camidir. Belediye başkanımız oydu işte. Şehir plancısıydı. Ondan sonra da Ali Dinçer. ODTÜ mezunu, CHP Gençlik Kollarından yetişme, endüstri mühendisi. Değerli bir insandı. O da vefat etti. İkisine de bu vesileyle rahmet dileyelim. Vedat Dalokay da Ali Dinçer de CHP’nin Parti Meclisi üyeleriydi. Ali Dinçer Gençlik Kolları Başkanlığı yaptı.
- Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun ikisi de CHP’den yetişmiş isimler değil...
Evet. CHP başka yerlerden, partilerden ödünç eleman arıyor. O hale düştü. Halbuki CHP yerel yönetimde çok iyi örnekler de yarattı. Büyükşehirleri efsanevi başkanlardır. İstanbul’da Ahmet İsfan, İzmir’de Yüksel Çakmur, Adana Belediye Başkanı Ege Bağatur, İzmit Belediye Başkanı Erol Köse... Yani her biri bu çağdaş şehircilikte çok önemli adımlar attılar. Ama o zaman bir toplumsal belediyecilik vardı. Karşımızda da genelde TÜSİAD olurdu. Şimdiki CHP’nin dostu... İmamoğlu hazırlık yapmamış tabi. Bu belli oldu. 'Efendim orası karayolu, şurası ilçe belediyesinin.' Öyle bir şey yoktu. Karayolu bir şey yapmazdı zaten Ankara’da. Neden? Çünkü belediye tuzunu alıyor, hemen her tarafı süratle tuzluyorlar. Onun saati bile belli. 11’de anayollar açık olurdu. 11’den sonra da anayollara çıkan ara sokaklar temizlenirdi. Onun için karayolu, belediye bu işi güzel yapıyor diye uğraşmazdı.
- CHP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun başta olmak üzere çok sayıda isim İmamoğlu'nun kriz zamanında İngiltere Büyükelçisi’yle bir yemekte olmayacağını iddia etti fakat sonra sosyal medya paylaşımlarını silmek zorunda kaldı...
Tabi bunun şöyle de bir yönü var. Sen Türk milletinden gizli ne görüşüyorsun kardeşim? Türk milletinin görüşmeyi bilmek ve öğrenmek hakkı. İki tarihi örnek vereyim, Atatürk Adana’daki Ordu Komutanlığından sonra İstanbul’a geliyor. Mondros Mütarekesi imzalanmış. Çözüm arayışları sırasında birkaç kez Vahdettin’in yanına gidiyor kafasındaki çözümleri ona anlatmak için. Bir gidişinde Vahdettin yalnız. Paşa'yı da yalnız alıyor. Vahdettin, Mustafa Kemal’e soruyor; ‘Ordu bana darbe yapar mı?’ İzmir gidiyor ya. Mustafa Kemal de ‘Siz gereğini yaparsanız ordu neden darbe yapsın?’ diye bir cevap veriyor. Çıkıp gidiyor. Vahdettin sonra ordu benden çok memnunmuş gibi bir laf ediyor. Mustafa Kemal bu olaydan sonra 'Kimseyle yalnız görüşmem.' diyor. Atatük yabancılarla da asla yalnız görüşmüyor. Aynı örneği Uğru Mumcu'da verirdi. Uğur Mumcu da gazeteci bak. Hiçbir yabancı ile yanında başka bir gazeteci arkadaşı olmadan görüşmezdi. Bu yüzden en son görüştüğü İsrail elçisiyle sorun yaşanmıştı. O yalnız görüşmek istiyordu. Uğur, 'Hayır yanımda bir Türk olacak' diye ısrar etmiş. Ayrıca belediye başkanları ne diye yabancı ülke temsilcileriyle görüşürler? Madem görüştünüz içeğini açıklayın.
- Bu hafta Uğur Mumcu’yu andık. Siz de gençlerle buluştunuz. Mumcu hangi vurgularla anıldı bu sene?
Aydınlık’ta TGB Genel Sekreteri Berke Berkil çok güzel bir yazı yazdı. Uğur'un güncel önemini anlatan bir yazıydı. Türkiye'yi savunmayanlar bugün Uğur Mumcu’yu anma yarışına giriyor. Daha dün aynı kişiler Lozan’ı ihlal eden, adaları silahlandıran, Türkiye’yi tehdit eden Yorgo’ya barış ödülü verdiler. Bugün Uğur Mumcu’nun en yakın takipçisi, mirasçısı, bayrağını devralmış örgüt TGB’dir. Bunun ispatı Uğur Mumcu’nun yazılarıdır. TGB’nin bugün yaptığı eylemlerdir. Uğur Mumcu yaşasaydı TGB’ye üye olurdu. Ayrıca senin yazdığın başyazıyı da çok beğendim. Sedef Kabaş'la Uğur Mumcu'yu aynı göstermek nedir? Uğur Mumcu’nun bir yazısında devlete hakaret var mı? Bir konuşmasında cumhurbaşkanlığına ahır demek diye bir zevzeklik var mı? O konuya değinmen de çok iyi olmuş.