Türkiye ile Suriye arasındaki hükümetlerarası kriz, yalnızca 911 kilometrelik karasınırımızdaki güvenlik zaafiyetlerini tetiklemiyor, Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizin de üçüncü devletlerce gaspedilmesinin önünü açıyor. Sekiz yıldır süren iletişim kopukluğu nedeniyle Türkiye ön bahçesinde pasifize edilirken, komşularımızın da çıkarları açıkça zedeleniyor. KKTC’nin Ada üzerindeki eşit konumunu da hiçe sayan Rum Yönetimi ise, krizleri fırsat bilerek ikili anlaşmalarla deniz yetki alanlarımızdaki zenginliklerimizi talan ediyor. Aydınlık, Şam ile diyaloğun Doğu Akdeniz’e yansımalarını araştırdı.
Uzmanlara göre Suriye’de sekiz yıldır süren savaş, aslında bir deniz jeopolitiğinin uzantısı. Ortadoğu petrollerini İran kontrolündeki Hürmüz Boğazı’nı bypass ederek Akdeniz’e çıkarmak isteyen ABD, Suriye’de bir koridor inşa ederek dünyaya açılma peşinde. Bunun için sekiz yıldır süren vekaletler savaşı yaşanıyor. Sahadaki güç mücadelesi ise son yıllarda denize de sıçramış durumda. Şu an 12 ülke savaş gemileriyle Doğu Akdeniz’de varlık gösteriyor. ABD, savaş baltalarını (Tomahawk) taşıyan destroyerleriyle Suriye üslerini döverken, Ruslar kara delik denilen denizaltılarıyla (Kilo Sınıfı) Batı’ya göğüs geriyor. Rusya’nın A2AD (Anti Access Areal Denial) denilen “Erişime Kapatma/Alandan Men Etme” stratejisi ise Suriye’yi bir kalkan içine alarak diğer ülkelerin harekat alanını giderek kısıtlıyor. Tüm bu güç mücadelesinin bir ayağı da, Doğu Akdeniz’deki enerji devlerinin güvenliğine dayanıyor.
ŞAM’IN 12 MİL DÜZENLEMESİ ANLAŞMALARIN ÖNÜNÜ AÇTI
8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan bir raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan Levant Havzası’nda 3.45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1.7 milyar varil petrol bulunduğu bildirildi. Henüz bu ülkeler ile deniz sınırlarını belirlememiş olan Türkiye, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’sini de şu aşamada ilan edemiyor. Krizi fırsat bilen GKRY ise ikili anlaşmalar için sürekli girişimlerde bulunuyor.
Özellikle Suriye’nin 19 Kasım 2003’te kabul ettiği “Suriye’nin Karasularında Ulusal Egemenliğinin Belirlenmesi”ne ilişkin yasa, bölgedeki anlaşmaların da önünü açtı. Yasayla yalnızca karasuları değil, aynı zamanda iç sular, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve MEB’e ilişkin rejimler de düzenlendi. Suriye, bu yasa ile paralel olarak, “karasularının esas hatlardan itibaren 12 deniz mili, bitişik bölgenin ise 24 deniz mili ve 200 deniz milini aşmayacak şekilde Münhasır Ekonomik Bölge’si olduğunu” BM’ye bildirdi. MEB ilanın ardından Suriye, sahillerinde sismik araştırma ve yeni kaynaklar için süreli araştırma izni vermeye başladı.
Bu kapsamda Suriye petrol şirketi ile ABD’li Veritas şirketi arasında 10 yıl süreli bir protokol yapılmış ve Suriye sahillerine bitişik 4 bin 700 km²’lik bir alanda Veritas’a sismik araştırma yapma izni verilmişti. Tümamiral Cihat Yaycı’nın 2009 tarihli "Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye" başlıklı araştırmasına göre, Suriye tarafından ilan edilen bahse konu petrol arama sahalarının kuzey bölümü, Türkiye’nin deniz yetki alanlarının bir kısmını da kapsıyordu.
RUMLAR DIŞINDA HERKES ZARARLI
Amiral Yaycı, aynı raporda Suriye, Lübnan ve İsrail’in KKTC yerine GKRY ile anlaşma yapmasından dolayı yaşayacağı kayıpları ise şöyle anlatıyor:
“GKRY’nin Suriye, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma antlaşması imzalarken ilgili kıyı olarak alındığı anlaşılan Baf ile Zafer Burnu arasındaki toplam uzunluk 168.905 deniz mili iken Suriye, Lübnan ve İsrail’in kıyılarının uzunluğu 316.907 deniz miline tekabül etmektedir. Bu durum da kıyı uzunlukları oranı 1.87 olmaktadır ki, bunun anlamı Suriye, Lübnan ve İsrail’in hakça bir paylaşım çerçevesinde yapılacak bir anlaşma ile GKRY’nin 1.87 katı deniz yetki alanına sahip olmaları gerekmektedir. Ancak, GKRY yaptığı antlaşmalarla neredeyse eşit deniz yetki alanına sahip olmuş ve bir anlamda bahse konu kıyıdaşların deniz yetki alanını da sahiplenmiştir.
Bu ülkelerin kıyı uzunlukları nispetinde ve hakça paylaşım ilkesi doğrultusunda GKRY yerine KKTC ile sınırlandırma antlaşmaları yapmaları durumunda, GKRY ile yaptıkları antlaşmadan elde ettikleri deniz alanından çok daha fazla deniz alanına sahip olmaları mümkündür.
DÜŞEY HAT KULLANSALAR YETKİ ALANI 1/3’ÜNE DÜŞER
Türkiye, bugüne kadar Doğu Akdeniz’de muhtemel MEB olarak öngördüğü deniz yetki alanlarını ve ilgili kıyıdaş devletleri düşey hatlar kullanarak belirlemiştir. Dolayısıyla ilgili kıyıdaş devletler olarak sadece Suriye, KKTC ve Mısır’ı dikkate almış ve 145 bin kilometrekarelik bir deniz alanını muhtemel deniz yetki alanı olarak tespit etmiş, ancak ilan etmemiştir. Şayet GKRY de Türkiye gibi düşey hatlar kullanmış olsaydı, sadece Mısır ve kısmen İsrail ile deniz yetki alanı sınırlandırma antlaşması imzalayabilecek ve şimdi iddia ettiği deniz yetki alanının ancak 1/3’üne sahip olabilecekti.
KKTC’nin, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile deniz yetki alanları sınırlandırmasına esas olan karşılıklı kıyıları bulunduğu görülmektedir.
Bu durumda KKTC’nin, GKRY’nin ilan ettiği 3 ve 13 numaraları parsellerin tümünde, 2, 9 ve şu anda sondaj faaliyeti icra ettiği 12 numaralı parsellerin ise bir kısmında doğrudan haklarının mevcut olduğunu ifade etmek mümkündür.”
HANGİ METODOLOJİ KULLANILACAK?
Türkiye ile Suriye arasında bir deniz yan sınırı çizilmesinin önemine dikkat çeken Deniz Hukuku Uzmanı Emete Gözügüzelli de, bölgedeki hak kayıplarının ikili anlaşmalarla önüne geçilebileceğini belirtiyor. Gözügüzelli, şöyle devam ediyor:
“Deniz Hukuku Sözleşmesi, ikili anlaşmalarla üçüncü bir ülkenin haklarını gaspetme hakkı vermiyor. Örneğin Rumların İsrail’le deniz sınırlandırmasına gitmesi sonucu, İsrail tarafından Lübnan’ın 860 kilometrekarelik alanı ihlal edildi. GKRY’nin yaptığı tüm anlaşmalar, üçüncü ülkelerin haklarını gaspediyor. Bunun önlenmesi için her şeyden önce sınırlandırmada metodolojiyi belirlemek lazım. Enlemboylam mı, thalweg mi, ortay hat mı kullanılacak? Buna karar verilmeli.”
TOLERANSLI BÖLGE
Suriye ile yan hudut sorunu çözüme kavuşturulamayınca, bölgede bir toleranslı bölge oluşturulmuş. Kara sınırı bitim noktasından (35 55 45”K ve 35 55 04”D) itibaren 28012 NM ve 30512 NM kerterizleri arası toleranslı bölge kabul ediliyor. Türk karasuları da 305 kerterizinin kuzeyinde yer alıyor. Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939 tarihinde imzalanan Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın belirlenmesine yönelik anlaşmaya dikkat çeken Emete Gözgüzelli, “İki ülkenin karasınırı Karaduran Deresi’nin ağzına kadar ulaşıyor. Yani deniz yan sınırı belirlerken Karaduran Deresi başlagıç alınabilir” diyor.
Aydınlık