HANİFE YALÇIN / BİNDALLI YAYIN KURULU

Türk kadını hem cephede hem de cephe gerisinde ülkesine, vatanına, milletine hizmet etmiştir. Savaş sırasında toplumda hak ettiği rolü elde etmek için tüm benliğiyle; “savaşan”, “hasta bakan”, “yardım toplayan”, “çalışan”, “anneeşkardeş” kimliğiyle her alanda faaliyet göstermiştir. Kayıplarını büyük bir metanetle karşılamış ve “vatan sağ olsun” demiştir. Türk kadınıcephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetleri ile savaşa destek vermiştir. Özellikle Balkan Muharebeleri sırasında tecrübe kazanan Türk kadını, savaş sürecinde açtıkları dernekler ile büyük bir fedakârlıkla ve gayretle çalışarak; asker evlatlarını cephede kaderine terk etmemiştir.

Yaşanmayan bayramlarıyla, kapının kolunda yarini, nişanlısını bekledikleri, gurbet elde vuslatı beklerken ölüme gittikleri,Şimdi onların öykülerini dilden dile oturup söyleşelim;

ŞEMSİ NENE

1954 yılında babamın memuriyeti dolayısıyla Sındırgı’dan Balıkesir’e geldik. Babam daha önce gelmiş, bir evin üst katını bize kiralamıştı. Alt katta ev sahibi yaşlı kadın oturuyordu. 16 yaşında evlenmiş, kısa bir süre evli kalmış, seferberlikte eşi ihtiyat zabiti (yedek subay) olarak askere alınıp Çanakkale’ ye gönderilmiş. Eşinin Çanakkale’den gönderdiği mektuplar ve zarflarını evinin içeriye bakan pencerelerine yapıştırmıştı. Kim bilir neler yazıyordu o mektuplarda? Ama nene her sabah namazdan sonra her mektubu ayrı ayrı okur, her mektubun ardın kocası için dua ederdi.

Şemsi Nene “yakmacılık” denilen bir usul ile çıbanları iyileştirir, geçimini böyle sağlardı. Geleni gideni çok olmasına rağmen Şemsi Nene hiç sokağa çıkmazdı. “Nasıl çıkarım, beyim Çanakkale’ye giderken dış kapısının arkasında ellerimi tuttu, gözlerimin içine bakarak beni evde bekle diye geleceğim diye söz verdirdi. Nasıl sokağa çıkabilirim?” köşedeki karanlık odasında her gece onun için süslenir, düğününde taktığı iri taneli gerdanlığı takardı.

Nenenin hiç çıkmadığı evden yıllar sonra cenazesi çıktı. Ev yıkılıp gitti ve uzun süre boş kaldı. Arkasından şehidinin ardından söylediği bir güzel manisi kaldı.

Esme rüzgâr kal artık

Gözüm yaşı sel artık

Çanakkale’ de kaldın

Çok bekletme gel artık

 KADIN SAVAŞÇILAR ‘İVRİNDİLİ MEHMETÇİK’

Zor günlerdir, kara günlerdir, köyde erkeklerin kalmadığı günlerdir, çöpten adam arandığı günlerdir. Bir gün gene gönüllü toplamaya gelirler. Vatanın zorda olduğu öyle günlerdir ki “Gönüllü müsün” sorulmaz bile. Boya posa bakılır, yürü Çanakkale’ye denir. Bu “yürü ölüme” demektir. Bomba seslerinin derinden derine duyulduğu, herkesin asker olduğu günlerdir.

Bir gün gene asker toplamaya gelirler köye. Çavuş, bakar, gençler yirmi kişiyi seçer. Yirmi delikanlı 18’inden büyükler çoktan askere gitmişlerdir. Şimdi sıra onlardadır. Muhtar çavuşa söz verir. Yarın yirmi kişiyi getirip şubeye teslim edecektir. Sabah olur, büyük tesadüf o gece gençlerden biri vefat etmiştir. Oysa muhtar yirmi kişi getireceğine söz vermiştir.

Çare hemen bulunur, kız kardeşi vardır. Hemen saçları kesilip erkek kıyafetine sokulur. Henüz diğerlerinin de sakalı bıyığı çıkmamış olduğundan farkına bile varılmaz. Gider Çanakkale’ ye ve kardeşinin yerine askere giden bu kız Çanakkale cephesinde harp bitince gönderildiği Gazze Cephesi’nde şehit düştüğü duyulur. Kız olduğunu sadece kendi mangasındaki köylüleri bilmektedir. Sonuna kadar bu sır saklanır. O şimdi Gazze Cephesi’nde kardeşleriyle “Mehmetçik” ismiyle yatmaktadır.

 Çanakkale’ den çıktım, yan basa basa

Gazze’ ye vardım, kan kusa kusa

Tekirdağ’ın berisinde, Galata’dır, Galata

Dört kardeştik, kurban olduk vatana

MÜCAHİDE HATİCE HANIM

Unutulmuş kadın kahramanlarımızdan birisi de Hatice Hanım’dır. Türk Kadınlarının işgal ettiği mevkiler malumdur. Kadınlarımız bilhassa Milli mücadelenin en ağır ve şerefli vazifeleri icra etmişler, zaferin temeli olmuşlardır. Anadolu muharebesine silahıyla iştirak eden, büyük fedakârlıklar yapan, yaralanan hatta şehit olan kadınlarımızın miktarı az değildir.

Mücahide Hatice hanımın 14 Şaban 1342, 20 Mart Zafer’i Milli Gazete’ye verdiği beyanatı:

“İzmir’in Kemalpaşa Nif kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzadelerdenim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale’de Anafartalar’da 5+6. Fırka’da silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimizde gönüllü olarak katıldım. İzmir işgal altında iken İzmir’de idim. Mösyöler, Yunanlılar ile birlikte kışlamıza hücum ettiler. Yaralanan askerlerimizi İzmir Guraba Hastanesine yerleştiriyordum.

İşgalden sonra kazamıza geldim. Çakır Mehmet Ağanın evinde kaldım. Yanyalı Arabacı Hasan yerli Hristiyanlarla birlikte beni Yunanlılara haber verdi. O sırada kadın hapishanesinde gardiyan Ayşe Hanım vardı. O kadın, Yunanlılardan çok işkence gördüğü halde hapishaneden tek bir kadın vermemiştir. Kazamızın sayılı kahramanlarından biri olmuştur. Yunanlılar beni esir ettiler. On muhafız askerle yola çıkardılar. Yolda bir arabaya dek geldik ve beni arabaya naklettiler. Mola sırasında şoförlüğü iyi bildiğimden arabadaki silahlarla arabayı aldım ve kaçtım. Arkamdan koşan Yunan askerlerini tepeledik.

Manisa’ya kadar firar ettikten sonra Manisa Müftüsü bizi İstanbul’ a kaçırdı. İnönü Muharebelerinde bulundum. Hasta bakıcı idim sonraki menzilim Kütahya cephesi ve Dumanlı, Çay Muharebelerine katıldım. Kurtuluşu Ankara’da gördüm. Memleketime döndüğümde beni hayretle karşıladılar, beni öldü zannediyorlarmış. Öksüz büyüdüm, babaannem beni terbiye etti, yetiştirdi. Küçük yaşta askerlerin talimlerini görür, askerliğe arzu beslerdim. Bu arzu beni birçok muhabereye sürüklemiştir.”

Kadınlar hem cephede savaştı hem de erkeklerin yaralarını sardı.
Sağlıkta, ekonomide, askeri alanlardaki cemiyetleri ile zor günlerin
aşılmasında büyük rol oynadılar.

FETTAH EMİNE

Bigadiçli Fettah seferberlikte bütün Bigadiçli gençler gibi silah altına alınıyor. Emine ismi çevrede çok fazla kullanıldığı için aralarında ayrım yapabilmek için eşine Fettah’ın Emine denilmiş, zaman içinde Fettah Emine’ye dönüşmüştür. Fettah, Çanakkale’ye gitmiş Emine’de zaman durmuştu. Onun için kocası Fettah daha dün gitmiş. Bahçesinde incirler olgunlaşıyor, erikler, dutlar yerlere dökülüyor, nekendi yiyor ne de başkalarına yediriyor. “Onları Fettah dikti. Onlar Fettah’ın geldiğinde sorarsa sonra ne derim ona?”

Derler ki; Emine Teyze hiç yatmazmış. Bütün gece gözü kapının kolunda hep, şimdi açılır Fettah girer, diye…

Şimdi açılır, diye beklermiş. Derler ki, Emine Teyzenin evinde bir yatak varmış. Her gece onu yüklükten indirir yere serer hiç, ama hiç içine yatmazmış.

Öldüğünde cenazesini oturur vaziyette gözleri kapının kolunda bulmuşlar. Bir eli de o içine hiç yatmadığı yatağın yastığı üzerindeymiş. Fettah Emine 1986’da Fettah’ına kavuştu. Belki de isimsiz bir çukurda Fettah’ını bekliyordur.

Fettah’ın Eminesi

Kaşlarının karası

Ne olunmaz dert imiş

Çanakkale yarası

ÇANAKKALE’ DE BİR ‘MELEK’

Çanakkale Deniz Muharebeleri esnasında Melek Hanım Çiftliği yakınında düşman donanmasının mayın tarama faaliyetini engellemek üzere set bataryaları kurulmuştu. Set bataryalarında görev yapan askerlerin muhtemel sağlık sorunlarını gidermek üzere bölgeye sevk edilen ilk sıhhiye birimi, bu bataryalara en yakın ve en uygun mevkide bulunmasının yanı sıra kapalı ortam sağlaması nedeniyle Melek Hanım Çiftliği’nde kurulmuştu.

 Melek Hanım Çiftliği ismine, savaş sırasında askerlerin günlüklerinde, kıta komutanlarının emir ve talimatlarında, muharebe alanını ayrıntılı olarak gösteren Şevki Paşa haritasında rastlanmaktadır. Çiftlik bu ismi sahibi olan Melek Hanım’dan almıştır. Çiftliğin sahibesi hanımın adı gerçekten Melek mi idi, yoksa savaş sırasında çiftlik binasını revire, sargıyerine dönüştüren, elinde ne var ne yok askerin hizmetine sunan bu iyi kalpli, müşfik hanıma askerlerin gönülden yakıştırdıkları “Melek” sıfatı mı olduğu bilinmemektedir.

 Melek Hanım’ın savaş sırasında çiftliğini terk etmediği, çiftlikte beraber yaşadığı yakınlarıyla askerlere yardımcı olduklarını, bölgede bulunan kıta komutanlarıyla çektirdikleri fotoğraflardan anlamak mümkündür.

 Çiftlik binasında bulunan ve yeniden yapılandırılan hamam da ayrıca askerlerin temizlik ihtiyaçlarının giderilmesine imkân sağlıyordu. Özellikle bu yönüyle de Melek Hanım Çiftliği, savaş alanında âdeta bir sosyal tesis işlevi de görmüştü.

 Melek Hanım savaş sırasında adını kendisinden alan çiftlik arazisininyanı sıra çiftlikte bulunan iki binayı revir olarak Türk askerine tahsis ederek savaşta cephe gerisinde Türk ordusuna katkı sağlamıştır. Bunun yanı sıra, Melek Hanım’ın, eldeki fotoğraflardan yola çıkarak baktığımızda, cephede çiftlik bölgesinde zaman zaman bulunmuş, askerle yakından ilgilenmiş bir anne şefkatiyle neferlerin moral motivasyonuna destek verdiği anlaşılmaktadır.

SAVAŞTA ÖRGÜTLENEN KADINLAR

Türk Kadınları Gurbeti çektiği kadar muharebeler arttıkça çare olarak örgütlenmenin yollarına gitmişlerdir. Sağlıkta, ekonomide, askeri alanlarda kurdukları cemiyetler ile yaraya tuz basıp milletinin hizmetinde yol almışlardır.

HİLÂLİ AHMER CEMİYETİ HANIMLAR MERKEZİ      

Hilali Ahmer Hanımlar Merkezi, Osmanlı Hilâli Ahmer Cemiyeti bünyesinde 20 Mart 1912 tarihinde “Osmanlı Hilâli Ahmer Hanımlar Merkeziyesi” adıyla kurulmuştur. Kurulan bu teşkilatla kadınlar etkili bir şekilde Hilâli Ahmer faaliyetlerine katılmışlardır. Kuruluşundan itibaren cephede savaşan askerlere, yaralı ve hastalara, kimsesizlere ve bakıma muhtaç olanlara, şehit ve asker ailelerine, göçmenlere, esirlere yardım eden Hilali Ahmer Hanımlar Merkezi, bu faaliyetlerini bağış kampanyalarının yanı sıra; aşhane, çayhane, hastane, dispanser, sanat evi, atölyeler gibi kuruluşlar aracılığıyla gerçekleştirmiştir.

Çanakkale Savaşı’nın çıkması üzerine Hilâli Ahmer Hanımlar Merkezi, Osmanlı hanımlarını iş başına çağırmıştır: “Ellerinizi kollarınızı hasta kılmayınız. Vatan yalnız silahla müdafaa olunmaz, müdafaanın bir de manevî olan kısmı vardır. Harbe giden erkeklerin vicdanlarını dinlendirdikleri için arkada bıraktıkları çocuklarını ve ailesine davranış ve yardım ulaştırmak sonra da harp sahnesinde mecruh (yaralı) düşen gazileri tedavi ve teselli eylemek kadınlara greken vatan vazifesi en birincisidir... Askere çamaşır yetiştirmek lazım; dikiş dikmek veyahut diktirmek arzu edenler her gün sabahtan akşama kadar Hilâli Ahmer Hanımlar Merkezi’ne müracaat edebilir.

Savaşın ilk aylarında, İkdam gazetesinde çıkan bir makalede; “Dikilen çamaşırları görmek ve kumaştan arzu ettikleri kadar alarak bu numuneye göre hanelerinde biçip dikmek ve diktirmek vatan hizmetinde bulunacak hanımefendilerin cumadan sonra her gün zevâli saat ondan öğleye ve öğleden sonra birden beşe kadar Hilâli Ahmer Hanımlar Merkezi’ne müracaat etmeleri rica edilerek” herkesin bu hizmete katılması istenmiş; halktan da bu talebe karşı önemli destek gelmiştir.

TÜRK KADINLARI BİÇKİ YURDU CEMİYETİ

Çanakkale Muharebeleri sırasında faaliyet gösteren cemiyetlerden olan Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti, Esirgeme Derneği’nden ayrılan Behire Hakkı Hanım’ın şahsî gayretleriyle mali durumu düzeltmek için bir yurtta faaliyetlerine başlamıştır. Burada fakir Türk kızlarına biçkidikiş kursu verilmiştir. Daha sonra Kadıköy, Üsküdar gibi İstanbul’un çeşitli semtlerinde şubeler açan cemiyet, kadınların kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu amaçla açılan dershanede 5 sene içinde 900 öğrenci yetişmiştir.

Biçki, metotlu bir şekilde ilk defa burada gösterilmiş, bunun için bir de kitap yayınlanmıştır. Müslüman Türk kadınının kişisel çabalarından ve fedakârlığından doğan Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti, kısa sürede gösterdiği bu başarı ile “Millî kurum” durumuna gelmiştir. Çanakkale Savaşı sırasında Biçki Yurdu çalışanlarının hazırladığı sergide iki takım kostüm tayyör için düzenlenen piyangonun gelirinin, şehit çocukları adına Müdâfaai Milliye Cemiyeti’ne bağışlandığına dair basında haber yayınlanmıştır.

ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN ANNELERİ

Türk kadını, Çanakkale Savaşı’nın fedakâr annesidir. Cephedeki asker evlatlarını kışın soğuktan koruyacak eldivenden kaşkola, giyeceği çamaşırdan elbisesine varıncaya kadar, hemen her ihtiyacını hazırlamıştır. Türk annesi, cepheden gelen yaralı asker evlatlarına şefkat ve merhametini esirgememiş; şehit ve gazilerin ailelerine ve kimsesiz kalan çocuklara her türlü yardımı ve desteği sağlamıştır. Türk annesi, savaşın tüm kötülüklerini bilmesine rağmen, oğlunu, biricik evladını, askere göndermiş ve vatana hizmet etmesini istemiştir. Bu annelerden biri, Salime Servet Seyfi “Oğlumu hududa gönderdikten sonra” Çanakkale Savaşı’nı ve duygusunu şöyle anlatmaktadır:

“Bir milleti harbe sokan gerçek sebepler ne olursa olsun milletin fertleriki bu his, hamiyet ve gayret samimidir, güzel niyete kavuşmuştur: Ölüp aşağılanmamak, kendisi düşman çizmesiyle ezilerek milli namusu, saadet ve mahrumiyeti, aileyi çiğnetmemek isteğine mecburdur. Bütün Osmanlıların bahtiyar ve fedakâr bugün silah başına koşması, bütün vâsi hudutlarımızı canlı, kanlı bir üstün kuvvetle, hamiyetle kuşatması, hep bunun için, hep bu yıldırım ile… Ve işte bunun içindir ki: Bu müşkül, korkunç lâkin lüzumlu imtihan ve fedâkâr günü bu millet için hulûl edince kadın da erkek de cahil de âlim de zengin de fakir de kızlar da çocuklar da birden bire müştereken, nitelikli bir girdap, karanlık hasıl oldu… Korkunç, vahşi vatan dağları asırlardan beri kar, bahar ve aydınlık içinde besleyip büyüttüğü doğru yolda ağaçlarını hudutlarda siperler, sahralarda hastaneler yapılmak üzere feda eder. Bunun için sen aziz çocuk, fırtınalı ve karanlık yollarda vatan hududuna doğru uzaklaşırken yaşlı gözlerim ateşli kalbimle: Git, git diyorum. Lakin sağu vatanın selamet ve muzafferiyet sancağı altında bulutlu ve şerefle gel!”

Türk kadını şehit annesidir, Çanakkale Savaşı’nın, kaybettiği eşinin, çocuğunun ve hatta milletinin acısını büyük bir metanetle karşılamıştır. Cepheden dönen yaralılar arasında evladını arayan ancak, bulamayan bir Türk annesi şu sözleri söylemiştir:

“Kalbim diyor ki, Osman’ım şehit olmuştur. Fakat her halde ister gazi ister şehit olsun, değil mi vazifesini yapmıştır. Gam yemem. Allah devlete, millete zeval vermesin...”

Herhangi bir isyan belirtisi ve üzüntüsü göstermeyen; vatanı ve milletine karşı vazifesini yapmış olmanın haklı gururunu yaşayan bir kadındır, annedir Türk kadını... Şehit annesinin bu sözlerini nakleden muhabir Türk kadınının Çanakkale Muharebeleri sırasında gösterdiği gayreti ve fedâkarlığı ise şöyle yorumlamaktadır:

“Türk kadınlarının bu muharebede gösterdikleri yararla sarf eyledikleri mesâiyi düşünüyordum. Doğrusu, harbin başlamasından beri sarf edilen bu mesâi o derece azimdir ki, Allah’a şükür borcunu ödemek için ne kadar çalışsak azdır. Yaralılarımıza çamaşır, sargı yetiştirmek asker ailelerine yardım etmek için muhtelif cemiyetlerde çalışan, hastanelerde yaralı gazilerimizin yaralarını saran kadınlarımız merhamet bekleyen bir sırada aldıkları felâket haberlere karşı da sabır ve metanetliolmayı biliyorlar.

 Kaynakça :

  • Çanakkale, Hazırlayan: Abdurrahman Güzel, Çanakkale: Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları, 1996.
  • AKGÜN Seçil Karal; ULUĞTEKİN Murat, Hilâli Ahmer’den Kızılay’a, Ankara: THK Yayınevi, 2002
  • ÇAKIR Serpil, Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis Yayınları, 1994
  • Aydınlık