Subay görünümlü FETÖ’nün hizmetçilerinin özellikle 20062014 yılları arasında harp okullarında, askeri liselerde hayatlarını kararttıkları çoğu 17, 18, 19 yaşlarındaki gençlerimizin uğradıkları ihanetten bahsedecektim.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gelecek yönetim kademesinin askeri okullarda nasıl biçildiğini anlatacaktım.
4000 kadar öğrencinin askeri okullardan işkencelerle ve kumpaslarla atılarak yerlerine yığınlar halinde doldurulan Fetullahçılar’a dikkat çekecektim.
Sonra önüme Kemal Öztürk’ün henüz 1 ay önce kurduğu youtube kanalında 31 Ekim günü yayınlanan Bülent Arınç’ın “KHK bir faciadır” başlıklı videosu düştü.
Arınç’ın burada söyledikleri FETÖ ile mücadelede tam bir facia yarattı. Bu mücadeleyi canla başla yürüten vatansever insanlarımızın moralini yerle bir etti. Fetullahçı teröristlere ve casuslara ümit aşıladı. O gece, FETÖ’nün cellatları kılıçlarını intikam ateşiyle biledi.
Fakat konuşmayı izlerken dikkatimi çeken başka bir şey oldu.
Henüz video başlarken 51. saniyede duvardaki Arapça “Allah” yazan tablo ile arkada Bülent Arınç’ın fotoğrafının bulunduğu tablo aynı karede geçiş yapılarak veriliyor.
İçimden çok profesyonel bir çekim, diye geçirdim.
Ne çok seviyoruz Allah ile aldatmayı ve de Allah ile aldanmayı, diye düşünürken Toygun Atilla’nın “İFŞA” kitabında geçen “Firari gazeteciden manipülasyon ve Allah ile Aldatmak” bölümü aklıma geldi.
Burada FETÖ firarisi olarak aranan “gazeteci” Faruk Mercan’ın yazdığı ve Eylül 2008’de Doğan Kitap’tan çıkan “Fetullah Gülen” başlıklı kitabında FETÖ elebaşının 12 Ocak 1986’daki yakalanış hikâyesinin nasıl çarpıtıldığına yer veriliyor.
Mercan’ın kitabında bulunan Fetullah Gülen’in cevapları ile orijinal sorgu tutanaklarındaki ifadelerin tek bir kelimesi dahi tutmuyor. Gülen, kendisine yöneltilen yedi soruya verdiği cevaplarda tek bir kez bile “Allah” ve “Peygamber” kelimelerini kullanmıyor. Mercan ise Gülen’in cevaplarına Allah’ı Peygamber’i katma ihtiyacı duyuyor, Gülen’in söylemediği sözlerini söylemiş gibi kitabında yer veriyor. Bu sayede Gülen’e uhrevi bir hava katıyor.
Atilla’nın kitabında dediği gibi;
“Allah, onu öylesine seviyordu ki, yakalanmasını bile engelliyordu!”
“Tamamen verilmek istenen imaj buydu. İşte, ‘Allah ile aldatmak’ tam olarak buydu.”
***
Bülent Arınç, çok önemli bir isim.
Hatırlayınız, 2009 yılında “Kozmik Oda” soruşturması Arınç’a suikast düzenleneceği iddiası üzerine açıldı.
Savcılık, Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığına ait “devlet sırrı” niteliğindeki belgelerin bulunduğu odalarda arama yapmak istedi. Buradaki görevliler ise çift kilitli çelik kapılarla muhafaza edilen odalardaki bilgi, belge ve arşiv kayıtlarının devlet sırrı niteliğinde olduğunu belirterek Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 125. maddesi gereği bu odalara giriş izni verilemeyeceğini ifade ettiler.
Bunun üzerine savcılığın talebiyle o dönemde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan ve sonra FETÖ suçlamasıyla aranan bir hâkim bu odalarda 20 gün boyunca arama yaptı.
CD, dosya ve hard disklerden oluşan “gizli belgeler” dışarı çıkartıldı. Bu belgeler, FETÖ ile bağlantılı oldukları tespit edilen TÜBİTAK uzmanı bilirkişilere teslim edildi.
***
Evet, Bülent Arınç çok önemli bir isim.
Acaba şimdi yine neye alet oluyor ya da neyi amaçlıyor, diye düşünürken Ilıcak ve Altan kardeşler serbest kaldı. Tutuksuz sanık Mehmet Altan beraat etti, tutuklu sanıklar Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan ise adli kontrolle tahliye edildi.
FETÖ’nün yayın organlarından Zaman gazetesinin adıyla sosyal medyadan “Döneceğiz” mesajı paylaşıldı.
Sanıyorum bu süreçte FETÖ’nün satın aldığı ya da yönlendirdiği birçok şahıs uydurma gazeteci kimlikleri, satılık kalemleri, arka fonda kitapları ve iğrenç yüzleriyle daha sık karşımıza çıkacaklar.
Bu yeni usul medya şarlatanları sosyal medya üzerinden bütün zehirlerini üzerimize akıtacaklar.
Bunları dikkatle izlemeliyiz. Algı ve propaganda alanında profesyonel bir örgüt olan FETÖ’nün bu taktiklerini deşifre etmeliyiz.
***
Sahi FETÖ kimin meselesi?
FETÖ ile mücadele, adalete duyduğumuz son güven zerreciklerini süpürmek için ortaya atılmış bir kandırmaca mı yoksa bir bilmece mi? Ya da sonunda sadece Fetullahçı teröristlerin ve casusların güleceği bir fıkra mı?
Siyasi partiler, siyasetçiler FETÖ meselesinde büyük bir sınav veriyor.
Kimileri meseleye siyasi rant olarak yaklaşabilir. Özellikle ihraçlar karşısında hiç olmadıkları kadar hümanist bir tavır takınarak örgüt mensuplarına kucak açabilirler, oy beklentisiyle türlü aymazlıklar içerisinde bulunabilirler.
Kimileri FETÖ’nün örtük ya da çarpık bir ideolojiye sahip olduğunu unutarak “iktidar olma ya da iktidarda kalma hırsı” içerisinde örgütün ağına takılabilir.
Kimileri ise meselenin “devlet ve millet meselesi” olduğunun farkına varıp farklı ideolojik oluşumlarla ve kişilerle işbirliğine giderek ve kendi çıkarlarını değil, devlet ve millet çıkarını ön planda tutarak mücadeleye destek olabilir.
Doğru olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için bu sorunun devlet meselesi olarak algılanmasıdır. Böylece farklı ideolojik yaklaşımlarda olan kişiler veya gruplar, FETÖ ve benzeri yapılanmalara karşı “vatan ve hürriyet” ortak paydasında buluşabilirler.
***
Bir ülke düşünün ki en ciddi devlet adamları, devlet ve millet düşmanı olduğu sabit olan çürümüş aydınlarla sırıtaraktan poz veriyor.
Bir ülke düşünün ki binlerce öğrencisi askeri okullarda işkenceye, kumpasa uğruyor.
Bir ülke düşünün ki ordusu hapsediliyor, şerefli subayları her gün aşağılanıyor.
Bir ülke düşünün ki küflenmiş aydınlar sirkindeki ata, eşeğe, maymuna, şebeğe itimat ediliyor. Kurucu liderine ve değerlerine küfreden ödüllendiriliyor.
Bir ülke düşünün ki tüm bu “ahval ve şeraitte” yanmış bir plastik, yanık bir ceset gibi kokuyor.
Bırakınız sırıtsınlar, bırakınız şımarsınlar…
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini / Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.”
Elbet…
veryansıntv