1 Aralık 2020 sabahında “İzmir Merkezli 34 ilde yapılan bir operasyon ile 70’i muvazzaf 84 FETÖcü olduğu iddia edilen TSK mensubunun gözaltına alındığı” haberini gündeme yansımıştır. Diğer bir ifadeyle 15 Temmuz 2016’dan bu yana 4 seneden fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen, bugün halen FETÖ’nün varlığı devam etmektedir. FETÖ’cü darbe girişiminden hemen önce, 2 Temmuz 2016’da, TSK bünyesinde 358 general ve amiral, 39.487 subay, 96.391 astsubay görev yaparken; darbe girişiminden sonra Ocak 2017’de TSK’da 203 general ve amiral (155 daha az), 26.278 subay (12.709 daha az), 64.999 astsubay (31.392 daha az) bulunmaktadır.
Ordudan çıkarılan FETÖ’cü sayısı; generalamiral, subay ve astsubay sayısı küçük bir ülkenin ordusundaki generalamiral, subay ve astsubay sayısından daha fazladır. TSK’dan Aralık 2020 tarihine kadar 20.610 personel FETÖ ile mücadele kapsamında ihraç edilmiştir. Buna rağmen TSK içinde FETÖ’ye karşı operasyonlar halen devam etmektedir. Çünkü devletin tüm kurumları içerisinde FETÖ tehdidi halen devam ediyor. FETÖ’cü mahrem imamların kendilerine bağlı TSK mensupları ile temas ve denetleme çalışmalarını sürdürdükleri bilinmektedir.
İstihbarat birimlerinin bütün özverili çabalarına rağmen FETÖ, TSK içindeki varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. 29 Haziran 2020’de Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi başkanının emir astsubayı M.K. FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınarak tutuklandı. M.K. adlı emir astsubayı, daha önce Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı yapan Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanının, Hava Kuvvetleri’nde de emir astsubayı imiş. Bunun anlamı, 2016 sonrasında FETÖ, Hava Kuvvetleri ve Genelkurmay İstihbarat Dairesi’nden gelen her belgeden haberdar oldu. FETÖ’ye karşı mücadelenin en kararlı şekilde verilmesi gereken yer olan TSK’da bile durum ne yazık ki budur.
Askeri bürokraside ve yargıda FETÖ ile mücadele devam ederken, bürokrasinin diğer alanlarında süren FETÖ ile mücadelenin ne yazık ki aynı kararlılık ile sürdürülmediği değerlendirilmektedir. Siyasette ise AKP, FETÖ’ye karşı mücadelede en ufak bir adım atmamıştır. Çünkü kendi kadroları geçmiş dönemde büyük ölçüde FETÖ ile iç içe geçmiş durumdadır. FETÖ ile AKP üst düzey yönetimi arasında akrabalık ilişkileri dahi oluşmuştur. Oluşan akrabalık ilişkileri, FETÖ’nün sistemli bir evlilik yolu ile sızma politikasının sonucu olarak da değerlendirilebilir. AKP’de siyasi ayağa karşı başlayacak bir operasyonun sınırlarını belirlemek mümkün olmayacaktır. Partinin taşıyıcı kolonu niteliğindeki birçok önde gelen kadrosunun tasfiyesi ile sonuçlanacağı öngörülen böyle bir operasyon bu yüzden hiç başlatılmamıştır ve başlatılmayacaktır.
FETÖ ise 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında Türkiye dışına çıkararak mevzilendiği ülkelerde oluşturduğu merkezlerden; siyasi, ekonomik, lojistik, eğitim ve istihbarat faaliyetlerini sürdürmekte, adeta Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı faaliyet gösteren bir diasporaya dönüşmektedir. Bunun altında yatan temel motivasyonlar da yabancı ülkelerin hükümetlerinin ve kurumlarının desteğini kazanmak ve Türkiye’ye dönerek tekrar etkinlik kurmaktır.
FETÖ, ne yazık ki Afrika ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi bazı kardeş ve akraba ülkelerde de devlet bürokrasisinin ve ekonominin önemli bir bölümüne etki edebilmektedir. FETÖ’ye yönelik birtakım örtülü resmî ve gayrı resmî desteklerin kesildiğini söylemek mümkün değildir. FETÖ, ABD ve Almanya’da adeta el üstünde tutularak günü geldiğinde kullanılmak üzere beslenmekte ve bekletilmekte olan bir tehdit niteliği taşımaktadır. AKP içinde FETÖ ile iç içe geçmiş, ufuksuz, ruhsuz, siyaset bezirganı bir grup ise FETÖ ile işbirliği yapılan günleri özlem ile anmakta, FETÖ ile mücadeleyi içten sabote etmek için surda gedik açmaya yönelik psikolojik savaş tekniklerine başvurmaktadır.
Bu noktada İYİ Parti’de mevcut İstanbul İl Başkanı, eski Genel Başkan Yardımcısı ve eski Parti Sözcüsü üzerinden gerçekleşen tartışmalar çerçevesinde herkesin aklında tutması gereken ilk gerçek, TSK içinde İstihbarat Daire Başkanının özel kalemine sızan ve bunu 15 Temmuz 2016’dan oldukça sonra bile sürdürebilen bir istihbarat/terör örgütünün, bir siyasi partiye sızamayacağını düşünmenin hiç doğru olmayacağıdır.
Prof. Dr. Ümit Özdağ, Buğra Kavuncu’nun FETÖ iltisaklı bir dernek olan, Kazakistan Türk İş Adamları Derneği’nin kurucusu ve başkan yardımcısı olduğu hususunu gündeme getirmesi ile başlayan tartışmaya nesnel bir katkı yapmak amacı ile hazırlanan bu araştırmanın amacı Buğra Kavuncu’nun ilişkilerinden hareket ederek, FETÖ ile iltisaklı olup olmadığını tespit etmektir.
Şuna dikkat edilmelidir ki Buğra Kavuncu’nun bağlantıları ile ilgili ilk iddia, Ağustos 2018’de Buğra Kavuncu’nun Nisan 2018’de İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı olmasından 4 ay sonra, gazeteci Celal Eren Çelik tarafından yazılan 123 mesajdan oluşan bir tweet zinciri1 ile gündeme getirilmiştir.
FETÖ’CÜ KİMDİR?
FETÖcünün kim olduğunu, kimin FETÖ iltisaklı olduğunu, kimin FETÖ işbirlikçisi veya destekçisi olduğunu ortaya koyabilmek için öncelikle FETÖ’nün nasıl bir örgüt olduğunu belirlemek gerekmektedir.
Türkiye genelindeki darbe girişimi ve FETÖ üyeliği ile ilgili davaların tümünün temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bugüne kadar verdiği kararlarla örgüt üyeliği kavramını ve verilecek cezaların ayrıntılarını belirlenmiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kararlarında, terör örgütü FETÖ'nün kuruluşu, yapısı, işleyişine yer verilirken, üye sayısı, amacı, ekonomik kaynaklarının milletten ve devletten gizli olduğu, örgütün bütün işlemlerinin gizli yürütüldüğü gibi ayrıntılara yer verilmiştir.
Örgütün dikey yapılanma şeklinde çalıştığı, 7 katlı piramidine de yer verilen kararlara göre, bu tabakalar şöyle sıralanmıştır:
"Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur, istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar, örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evliliklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
Altıncı Kat, Has Tabaka: Fetullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir."
"Bu tabakalar dışında örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka vardır. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır."
Buradaki en önemli husus, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz’dan önce terör örgütü ilan edilmesinin ceza verilmesi hususunda gerekli olup olmadığıdır. Yargıtay, bu soruya ilişkin “Örgütün ustaca gizlenen amacını bilenler ve bu amaçla örgütte görev alanlar açısından suç tarihinden önce bir terör örgütü kararı verilmesine ihtiyaç yoktur.” şeklinde bir yaklaşım getirmiştir.
Bu kapsamda belirtilen bir diğer husus da şu şekildedir: “Kuruluş amacı silahlı ya da silahsız yöntemlerle suç işlemek olan, bu amaç ve yöntemlerini açıkça deklare eden ya da örgüt faaliyeti kapsamında işlenen bu durumu açıkça bilinen örgütlere üye olan veya bu örgütlere bilerek yardım edenlerin kusurluluğunda tartışılacak bir husus bulunmamaktadır.”
FETÖ kapsamında belirlenecek cezai sorumluluk konusunda ise Yargıtay, “Örgütün amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı açıktır. Örgütlenme piramidine göre üç, dört, beş, altı ve yedinci tabakalarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekir.” tespitini gerçekleşmiştir.
BUĞRA KAVUNCU FETÖ İLTİSAKLI MIDIR?
Buğra Kavuncu, KavuncuAltaylı ailesinin mensubudur. Aile, Türkistan’dan 19. Yüzyılın sonunda Adana/Osmaniye bölgesine gelmiştir. Buğra Kavuncu’nun aile ilişkilerini detayları ile bilmek isteyenler, Erdem Atay’ın “Akrabalık İlişkisinin Bu Kadarı! Hepimiz Adem’den Gelmişiz”2 adlı makalesini muhakkak okumalıdır.
Buğra Kavuncu, ilişki ağı ortaya çıktığı zaman kendisini aklamak için dedesinin babasından Millî Mücadele kahramanı diye bahsetmektedir. Ancak söz konusu tutuklu olarak FETÖ’cü MİT mensuplarını yurtdışına kaçırmak ve FETÖ’ye istihbarat sağlamaktan yargılanan dayısı Enver Altaylı söz konusu olunca, Buğra Kavuncu, HaberTürk kanalında “Akrabalarımı seçemem, hepimiz Adem’den geliyoruz” demektedir. Ancak Fox TV’de ise FETÖ tutuklusu dayısı Enver Altaylı’nın 73 yaşında hücrede kaldığından bahsederek, adil yargılanmasını talep etmektedir.
Yine Buğra Kavuncu, kendisini akrabaları üzerinden değerlendirmenin yanlış olduğunu iddia ederken, diğer yandan da TED Talks platformunda 28 Şubat 2017 tarihinde iş kariyeri üzerine yaptığı bir konuşmasında Kazakistan’daki iş dünyasında başarılı olmak için dayısı Enver Altaylı’nın desteği ile her şeyin değiştiğini ifade etmektedir.
Enver Altaylı, istihbarat dünyasının en “renkli” isimlerinden olup, bir yandan Amerikan istihbarat servisi CIA, diğer yandan Alman istihbarat servisi BND ile çok güçlü, çok derin ve çok köklü bağlantıları mevcuttur. Aynı zamanda kendisi bir Alman vatandaşıdır. Halen devam eden ve tutuklu olduğu FETÖ davalarını Alman Büyükelçiliği yakından izlemektedir. Hatta Alman Büyükelçiliği cezaevinden Altaylı ile hukuki danışmanlık yapmak amacıyla telefon ile görüşme yapmak için müracaatta bulunmuştur. Enver Altaylı’nın Antalya’da kendisini gözaltına alan Türk polislerine gözaltı işlemleri sırasında “BNDAlman istihbarat servisi bunun hesabını sizden sorar” diye tehdit ettiği ileri sürülmektedir. Enver Altaylı, FETÖ elebaşı Gülen’in güya “mesih veya mehdi” olduğuna, hatta “Allah ile görüştüğüne” inanan bir FETÖ’cü olmayabilir. Ancak Altaylı, operasyonel anlamda, mahkemesi devam Metin Can Yılmaz ile öz kızını evlendirecek ve kızını örgütün iki numaralı adamı olan Mustafa Özcan’a istetecek kadar FETÖ ile iç içe geçmiştir. Yani en iyi ihtimalle bile Fetullahçı Terör Örgütü ile işbirliği içerisinde hareket etmiş denebilir. Ayrıca AKP ile ilişkileri de geçmişte çok iyi olan Enver Altaylı’nın, AKPFETÖ ilişkilerinin bozulması sonrasında Erdoğan’a ve AKP iktidarına karşı sert tavır aldığı ve FETÖ’den yana taraf ve tutum sergilediği bilinmektedir.
Enver Altaylı’nın sahip olduğu bu ilişkiler ağının mihenk taşı CIA ajanı Ruzi Nazar’dır. Altaylı, Ruzi Nazar’ın fikirlerinin babası olduğunu açıklamıştır. Altaylı, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde FETÖ’nün en güçlü olduğu dönemde önemli faaliyetler gerçekleştirmiştir. Bu faaliyetlerde de kendisini FETÖ’den ayrıştıracak bir tutum ve söylem belirlemenin aksine, FETÖ ile oldukça girift ilişkiler dâhilinde faaliyetlerini sürdürdüğüne dair önemli değerlendirmeler mevcuttur. Enver Altaylı, Ağustos 2017’de FETÖ kapsamında tutuklanmıştır. Yöneltilen suçlama ise Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme, Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal ve Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme suçudur. Enver Altaylı, 15 Temmuz sonrasında damadı ile birlikte güvenlik güçleri tarafından aranan FETÖ’cü MİT mensuplarını Türkiye’den kaçırmak için bir ekip kurmak suçundan yakalanmıştır. Enver Altaylı’nın damadı da aynı dosyalar kapsamında tutuklu bulunan Metin Can Yılmaz’dır. Basında yer bulan haberlere göre Metin Can Yılmaz, ifadesinde “Cemaatin önde gelen isimlerinden Mustafa Özcan’ı tanırım. Ben D.A. ile evlenmeye karar verdiğimde kendim ile ilgili her şeyi D.A.’ya anlattım. Cemaat sohbetlerine gidip geldiğimi ve bu yapı içinde olduğumu açık ve samimi olarak söyledim. D. hanım da benim anlattıklarımı babası Enver Bey’le paylaşmış. Enver Bey, “Ben onların büyük abilerinden Mustafa Özcan’ı tanırım” demiş. Ben de durumu Ali Can adlı abi ile paylaştım. O da bana, “Mustafa abi çok iyi bir insandır. Ayrıca hocaefendinin öğrencilerindendir. Seni tanıştırayım” dedi. Ali Can abi, beni tanıştırmak için Özcan’ın evine götürdü. Evine gittiğimde Özcan benimle sohbet etti.” demektedir. FETÖ’nün iki numaralı adamı ve kasası olarak bilinen Mustafa Özcan, bugün halen Almanya’da faaliyetlerini sürdürüyor. Aynı Mustafa Özcan, Enver Altaylı’nın damadı ve kızı arasındaki nişan akdini gerçekleştiren ve kurdeleyi kesen isim olmuştur.
Enver Altaylı, Ergenekon kumpasları sürecinde Silivri’de esir tutulan MİT’in en seçkin isimlerinden ve Orta Asya’da çeşitli görevler yapmış olan rahmetli Kaşif Kozinoğlu’nu, FETÖ elebaşına yazdığı mektupla şikayet edip hedef gösterecek kadar FETÖ ile operasyonel anlamda entegre olmuştur. Gerekçe olarak da Kaşif Kozinoğlu’nun faaliyetlerinin FETÖ için tehdit oluşturduğunu ileri sürmüştür. Diğer bir deyişle Enver Altaylı, FETÖ adına tetikçilik yapmış, saygın ve kritik bir devlet görevlisini illegal bir örgüte ispiyon etmiştir. FETÖ ile alakası olmayan bir kişinin böyle bir eylemde bulunması veya bulunabilmesi mümkün değildir. Üstelik Altaylı bununla yetinmemiş, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’u da tıpkı Kozinoğlu gibi FETÖ için tehlikeli bir devlet görevlisi şeklinde niteleyerek FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’e şikâyet etmiştir.
Enver Altaylı’nın halasının oğlu olan Burhan Kavuncu ise KavuncuAltaylı ailesinin bir diğer tanınan ferdidir. Uluslararası Türkistanlılar Derneği’nin Başkanlığını yapmıştır. Ülkücü harekete İslamcı radikalizmi sokmaya çalışıp, başaramayınca bölücü sözde İslamcı Kürtçüler ile ittifak yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışan amcası Burhan Kavuncu’dan Fox TV’de çıktığı programda söz eden Buğra Kavuncu, “FETÖ’ye karşı mücadele eden eski ülkücü” diye övünüyor, fakat amcasının gerçek yüzü ortaya çıkınca “Kendisi ile en ufak bir siyasi yakınlığım yok. Hepimiz Adem’den geliyoruz” cevabını veriyor.
Burhan Kavuncu, 199093 yılları arasında yayınlanan Yeryüzü Dergisi'nin editörlüğünü yapmış bir isimdir. Dergi yayınlanmadan derginin yayın politikasına dair, "Daha Türkiyeli İslami Bir Yayıncılık" başlığı ile bir bildiri dağıttıklarını ifade eden Kavuncu, "Laik Rejim Halkın Düşmanı", "İkisi de Laik İkisi de Zalim" gibi sloganlarla Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırmıştır.
Konu FETÖ olunca FETÖ’ye karşı mücadelede kahraman olarak amcasını öne süren Buğra Kavuncu, mesele FETÖ’nün üst düzey yöneticileri ile aynı kurumlarda ve aynı masa etrafında bir araya geldikleri belgelenen küçük dayısı Taha Altaylı ve kardeşi Burak Kavuncu veya 4 kez FETÖ soruşturması geçiren kayın biraderi Fırat Yaldız olunca “akrabalarımı kendim seçemem” cevabı vermektedir.
Buğra Kavuncu’nun küçük dayısı ve Enver Altaylı’nın kardeşi olan Taha Altaylı ve Buğra Kavuncu Kazakistan’da ortaklıklar yapmışlardır. Taha Altaylı, aynı zamanda Adana TED Koleji’nin sahibidir. Haydar Özgören’in sahibi olup FETÖ iltisaklı olduğu gerekçesiyle kapatılan Burç Özgören Okulları’na kayıtlı birçok öğrencinin Taha Altaylı’nın sahibi olduğu Adana TED Koleji’ne kayıt yaptırdığına dair tespitler basında yer almıştır. Taha Altaylı aynı zamanda KATİAD (Kazakistan Türk İş Adamları Derneği) toplantılarının gerçekleştirildiği GBalık Almatı’nın sahibidir. Ayrıca G Balık, her ne kadar resmiyette ki adı bu olmasa da, yereldeki FETÖ mensupları arasında ''Gülen Balık'' olarak anılmaktadır.
Buğra Kavuncu’nun amcasının oğlu ve Enver Altaylı’nın dayısının oğlu olan bir diğer dikkat çekici isim ise İsmail Kavuncu’dur. İsmail Kavuncu da Kazakistan’a oldukça sık gidip gelen bir isimdi. Buğra Kavuncu’nun da bünyesinde olduğu Turkuaz Şirketler Grubu’nun %35 ortağı olan İsmail Kavuncu, 2009 yerel seçimlerinde AKP Eyüp Belediye Başkanı seçilmektedir. Belediye Başkanlığı döneminde de FETÖ’nün ABD’de kontrolü altında olan yapılanmalardan biri olan MAFTAA (Türk Amerikan Derneği Orta Atlantik Federasyonu)’dan gelen misafirleri için kültürlerarası diyalog etkinlikleri düzenlemektedir. Yine Belediye Başkanlığı döneminde FETÖ’cü ''Yedi Renk Sanat Vakfı’nı'' kurdurmaktadır. Vakfın yönetimindeki isimlerin FETÖ ile iltisakları ise apayrı bir yazı konusu olacak kadar çok. Nitekim örgütün ''sanat imamı'' olduğu suçlamasıyla Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Ali Tokul 19 Ağustos 2016 tarihinde tutuklanmıştır. Ali Tokul'un aynı zamanda FETÖ içerisinde 19972003 yıllarında Kazakistan imamlığı, 20052010 yıllarında ise Avusturya imamlığı yaptığı biliniyor.
İsmail Kavuncu’nun 15 Temmuz’dan sonra mitinglerde AKP ve Erdoğan’ı öven paylaşımları da dikkat çekmektedir. Gazeteci Ersin Ramoğlu, İsmail Kavuncu’nun belediye başkanlığı döneminde de yakın ilişkileri bulunan Hakan Şükür ile İsmail Kavuncu’nun kızının ortak restoran açtığını iddia etmiştir.
Oruç Burak Kavuncu ise Buğra Kavuncu’nun erkek kardeşidir. Bir süre Eximbank’ta çalışan Burak Kavuncu, sonrasında Kazakistan dâhil birçok Türk Cumhuriyeti nezdinde inşaat ve projeler yürütmüştür. FETÖ kontrolündeki KATİAD bünyesinde faaliyetlerde bulunmuştur. Kazakistan’daki FETÖ’nün en önemli isimlerine davetler verdiğine ve aynı masalarda bulunduğuna dair fotoğrafları çıkmıştır. KATİAD’ın sosyal medya hesabında duyurduğu bir etkinlikte: “Bugün Yönetim Kurulu Üyemiz Ataner Demirel ve Oruç Kavuncu beyin davetindeyiz. GBalıkta enfes deniz ürünleri lezzetiyle iftarımızı açtık.” ifadeleriyle Kavuncu ailesinin davetiyle gerçekleştirilen bu yemekteki isimler ise: FETÖ’nün Kazakistan İmamı Mehmet Mesut Ata, Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu, Buğra Kavuncu’nun dayısı ve FETÖ tutuklusu Enver Altaylı, Bank Asya kurucu ortağı ve Galaksi şirketlerinin sahibi Mehmet Artukaslan, Buğra Kavuncu’nun kardeşi Oruç Burak Kavuncu, Kazakistan Zaman Gazetesi Başyazarı ve KATİAD Genel Sekreteri Ahmet Alyaz.
Alyaz’ın STV’de konuk olduğu programları KATİAD sosyal medyada paylaşmaktadır. KATİAD, FETÖ’nün teşekküllerinden olan ve darbe girişimi sonrasında kapatılan NT Kırtasiye’nin Kazakistan’daki açılış fotoğraflarını da paylaşmıştır. NT Kırtasiye, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ismini "DK" olarak değiştirmiştir. Bunun yanında KATİAD, Kavuncu ailesinin fertleri ile ilgili de paylaşımlar yapmıştır.
Fettah Tamince ise KATİAD’ın Kurucu Başkanı olarak Buğra Kavuncu’ya yakın bir diğer isim. Rixos Otellerinin sahibi olan ve FETÖ üyeliğinden bugüne kadar hakkında 4 soruşturma yürütülen Fettah Tamince, KATİAD Kurucu Başkanı. Kendisinin Buğra Kavuncu ile Kazakistan’da ortak işler yaptığı da bilinmektedir.
Tüm bu ilişkiler ağından farklı konumda olduğunu söyleyen Buğra Kavuncu ise, KATİAD’ın kurucusu ve Genel Başkan Yardımcısı konumunda. Hatta dönemin KATİAD Başkanı Zeki Pilge’nin şaibeli bir silahlı saldırı sonucunda yaralanmasından sonra KATİAD Başkan vekilliği görevini yerine getiriyor. Buğra Kavuncu'nun LinkedIn hesabına KATİAD geçmişini yazması ise, konunun Twitter gündemine taşınmasından sonra gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle, Buğra Kavuncu gizleyebildiği sürece KATİAD Başkan Yardımcılığı ve kuruculuğunu gizlemiştir.
Buğra Kavuncu'nun, Fatih Altaylı'nın programına katıldığı esnada, KATİAD'ı tarif ederken kullandığı fotoğraf karesinde yer alan isimler de oldukça önemlidir. Sağ başta FETÖ’cü Ahmet Alyaz, soldan ikinci sırada ise dönemin Başkonsolosu olan Suphi Atan bulunuyor. Suphi Atan’ın Almatı’da iki sene görev yaptıktan sonra Çin’e atandığı ve henüz yeni görevine başlamadan Türkiye’de merkeze çekildiği bilinmektedir.
Öte yandan Türkiye’de de büyük tartışmaların odağında yine Buğra Kavuncu’nun yakın çevresi var. Türk Ocakları Genel Merkezi, 1996 yılında Fetullah Gülen’e, Buğra Kavuncu’nun babası Prof. Dr. Orhan Kavuncu’nun önerisi ile, Nihal Atsız Türk Dünyasına Hizmet Ödülü vermiş, sonrasında Nihal Atsız’ın oğlu Dr. Buğra Atsız tarafından bu karar protesto edilmişti.
15 Temmuz 2016 tarihinin üzerinden iki hafta geçmeden Türk Ocakları'nın resmi sitesinde bahsekonu ödülün iptal edildiğine yönelik bir duyuru yayınlanmıştır:
“1990’lı yıllarda, biri 1995’te Sayın Sadi Somuncuoğlu’nun başkanlığı, diğeri 1998’de Sayın Osman Nurettin Gürgür’ün başkanlığı dönemlerinde, zamanın Cumhurbaşkanları başta olmak üzere bütün devlet ricalinin destekleriyle “Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ve Türk Topluluklarında Yürütülen Eğitim Faaliyetleri” çerçevesinde Fethullah Gülen’e ödül verilmesi kararları, FETÖPDY terör örgütünün 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain darbe girişiminden sonra, Türk Ocakları Genel Merkez Yönetim Kurulunun 18 Temmuz 2016 tarihli toplantısında iptal edilmiştir.”
YARIN: ALTAYLIKAVUNCU AİLESİ KESİŞMESİ VE BUĞRA KAVUNCU'NUN YÜKSELİŞİ
1 https://twitter.com/yazparov/status/1032328621774524416
2 https://www.veryansintv.com/akrabalikiliskisininbukadarihepimizademdengelmisiz