Amerika’nın dünya hâkimiyetini kaybetmeye başladığını ve içeride de çelişkilerin keskinleştiğini daha önce Aydınlık’ın manşetlerinden takip etmiştiniz. Dolayısıyla Kongre baskınının ayak sesleri zaten duyuluyordu. Bu olgu, dün sadece sembolik bir olayla tamamen su yüzüne çıktı; eski devrin kapandığı, yeni bir devrin başladığı ilan edilmiş oldu. Peki, Kongre baskını, ileride tarih kitaplarında hangi sonuçlarla birlikte ele alınacak? Yazımızda bu sorunun yanıtını arayalım.
ABD, ARTIK ÇOK KUTUPLU
- Sadece dünya değil, artık ABD de çok kutuplu hale geldi. ABD içinde yaşanan mücadele, sadece basit bir seçim savaşı değil. İki farklı
kutup, kıyasıya bir savaş veriyor. Joe Biden, sadece Demokrat Parti’nin başkan adayı değil, ABD’deki küreselcileri temsil ediyor. Trump ise Cumhuriyetçilerin adayı olmasından öte devlet içinde de ciddi bir güç haline gelmiş olan milliyetçilerin ön yüzü.
MÜESSES NİZAM BOZULDU
- ABD’deki bu iki kutup arasındaki çelişki aslında stratejik. Daha önceki seçim sonuçlarından farklı bir durum söz konusu. Trump’ın temsil
ettiği kanat, ABD’nin politikalarında köklü değişiklikler öngörüyor ve “dünyayı düzene sokmak değil, içimizdeki sorunları düzeltmek” önceliğinden hareket ediyor. Biden ise ABD’nin dünya jandarmalığı misyonunu sürdürmek konusunda kararlı.
Dolayısıyla artık ABD’de müesses nizam bozuldu. Hem de öyle bir bozuldu ki, Başkanın çağrısıyla yapılan bir eylemde Kongre binası basıldı. “Kim iktidara gelirse gelsin, ABD devlet politikası bir şekilde yürür, herkes de uyum içinde varlığını sürdürür” devri son buldu.
YARILMA DERİNLEŞECEK
- Beyaz Saray’da kim oturursa otursun bu iki kutup arasındaki mücadele, ara ara uzlaşmalar, ateşkesler olsa da, derinleşerek devam
edecek. Aralarında bir güç dengesi var. Sadece oy oranları açısından değil, devlet nezdinde de. Trump, yukarıda ifade ettiğimiz gibi sık sık alay konusu olan bir kişi olmanın ötesinde, bir anlayışı ve ABD için yeni bir stratejiyi temsil ediyor. Dolayısıyla Trump kalsa da gitse de bu strateji, kendisini dayatmaya devam edecek. Bir kutup diğerini kolay kolay alt edemeyecek.
Kısaca; Kongre baskınıyla bu yarılma derinleşerek sürecek. Amerikan gazetelerinin bugünkü manşetleri de ülkede önümüzdeki süreçte yaşanacak iç çatışmanın derinliğine ışık tutuyor.
ABD İÇİNDEKİ ÇELİŞKİLER
- ABD’deki bu derin çatlak, sadece devlet içinde de sınırlı değil. Eyaletler arasındaki çelişmelerin kendini daha belirgin olarak göstermesi
kaçınılmaz. Hemen yarın değil ama “Amerika BİRLEŞİK Devletleri” tartışmalı hale gelebilir.
Ayrıca devletle halk arasındaki bölünme de derinleşecek. Kongre baskınının örnek alınarak ABD içinde yayılması, sokak eylemlerinin zaten farklı sebeplerden memnuniyetsiz olan halk kitleleri içinde yükselmesi oldukça mümkün. Yaz aylarında siyahlar kendilerini göstermiş ve sokak gücünü ortaya koymuştu. Üzerine bir de bu Kongre baskınıyla Trump’ın “beyazları” ortaya çıktı. Her iki kesim de gerektiğinde devletle çatışabileceğini kanıtladı. Artık ABD’de sadece siyahlar değil, beyazlar da memnuniyetsiz. Tabii bu sokak güçlerinin ayrı ayrı devletle çatışmasının yanında birbirleriyle de kavgaya tutuşması olası.
'AMERİKAN DEMOKRASİSİNİN' GERÇEK YÜZÜ
- Kongre baskını ve seçim süreci, diğer taraftan ABD demokrasisinin gerçek yüzünü de ortaya koydu. Bu tür “imaj bozan” olaylar, 2000
yılında George W. BushAl Gore arasındaki seçimde de yaşanmıştı. 5 hafta boyunca kimin seçildiği belirlenememiş, sonuç olarak sandıktan Bush çıkartılarak 11 Eylül sürecinin düğmesine basılmıştı.
2020 seçimleri, o dönemki kırılma öncesi yaşanan seçim rezaletini de aştı. ABD başkanının kim olduğu bir türlü netleştirilemedi. Kongre baskını da bunun tuzu biberi oldu. Bunlarla birlikte sosyal medya tekellerinin bu süreçte nasıl etkili olduklarının, düşünce özgürlüğünü kısıtlamak, işine gelmeyeni sansürlemek konusunda ne kadar pervasızca davrandıklarının da altını çizmek gerekir. Trump, dahi bu sansür uygulamalarından nasibini aldı. Kongre baskını ve ABD seçim süreci, sosyal medya tekellerinin nasıl bir silaha dönüştüğünü ve ciddi bir sorun haline geldiğini bir kez daha ortaya koydu.
ABD İÇİNE Mİ DÖNECEK?
- Kongre baskını gösterdi ki, ABD dünyayı tutuşturmak isterken kendini yaktı. Dünyanın dört bir yanında ülkeleri işgal etti, darbeler
düzenledi, turuncu hareketler kışkırttı. Washington, tüm dünyaya nizam vermek isterken kendi içinden vuruldu.
Artık ABD’nin enerji ve gücünü dışarıya değil, içerdeki sorunları çözmek için ayırmaya ihtiyacı var. ABD açısından en mantıklı yol bu. Biden da iktidara gelse, ABD er ya da geç kendi içine dönmek zorunda kalacak ve bu strateji daha da güç toplayacak.
CESUR OLMA ZAMANI
- ABD’nin içinden geçtiği süreci sembolik olarak gözler önüne seren Kongre baskınının sadece iç politika açısından değil, uluslararası
arenada da sonuçları olması kaçınılmaz.
Amerikan devleti, sadece kendi ülkesinde itibar kaybetmedi. Washington’un dünya çapında hem müttefikleri hem karşıtları nezdinde ciddi anlamda otoritesi sarsıldı. Eski Başkan Bush bile gelişmeleri “muz cumhuriyetleriyle” kıyasladı. “Tek dişi kalmış canavar” ya da “kâğıttan kaplan” tanımlamaları artık bugün düne oranla daha iyi anlaşılıyor.
Bu nedenle ABD'nin içinde bulunduğu durum, ezilen uluslara ve gelişmekte olan ülkelere manevra alanı açacak. Yani ABD tehdidiyle başı belada olanlar açısından Atlantik korkusu, yerini kararlı adımlara bırakmalı. Türkiye gibi ülkelerin artık daha cesur olma vakti geldi. Senato baskını, bizim açımızdan da önemli bir fırsat. Amerikan rüyasından da kâbusundan da uyanmanın tam zamanı.
BİR GÜN ABD’DE DE DEVRİM OLACAK
Türkiye’nin ve benzer ülkelerin cesur adımları, yani Atlantik kampı karşısındaki direnişi, ABD’nin kendi iç sorunlarını çözmesinde de rol oynayacak. Amerika’nın dünya kaynaklarını sömürmesinin son bulması ve dolar saltanatının yıkılması, dışardan akan muslukların kesilmesine yol açacak, sonuç olarak ABD’de de devrimci hareketleri tetikleyecek.
Belki en son sıra oraya gelecek ama bir gün ABD’de de devrim olacak. O zaman Senato baskını gibi ilkel bir girişim şekilde de değil, Washingtonların, Lincolnlerin geleneğine uygun bir biçimde.