ABD, Doğu Akdeniz’de AB’yi de yanına alarak KKTC ve Türkiye’nin uluslararası hak ve çıkarlarını gözetmeden yine askeri, ekonomik ve politik kararlarını uygulamaya koymaktadır.

İLKER GÜVEN / EMEKLİ TUĞAMİRAL

Maya dergisinin Periskop köşesinde, Eylül 2007 sayısında “Dostumuz ABD ve AB” başlıklı bir yazı yazmıştım. Konu, ABD Temsilciler Meclisi ve Kongresi'nin müşterek 1896 yılında 52 sayfalık kozmik, "çok gizli" kararı. Kararda, iflah olmaz Osmanlı'nın Kürdistan, Ermenistan ve Batı'da da "Türk Federe Devleti" şeklinde yapılandırılarak, federe devletinin başına da bir Amerikalı Hıristiyan’ın getirilip Avrupa Hıristiyan birliği ile entegre edilmesi öngörülmektedir. Bu karar gizliliği nedeniyle 100 yıl arşive çıkarılmıyor ve sonuçta bir tanıdığım vasıtasıyla 2007 yılında benim elime geçti ve bahse konu başlıklı yazı ile Maya Dergisi'nde yayınladım.

Bu karar bilindiği gibi 1916 yılında Wilson Prensipleri olarak, bilahare de 1920 yılında da Sevr Anlaşması olarak Osmanlı'ya imzalatılmıştır. Ancak Sevr, Atatürk gibi bir deha tarafından Kurtuluş Savaşı ile çöpe atılmıştır. Bugün ise ABD, 123 yıl önce milli hedef olarak kabul ettiği bu projeyi; Arap Baharı ile başlatarak BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile Ortadoğu’da siyasi haritaları değiştirerek Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’nun doğal kaynaklarını hala kontrolü altına almaya çalışarak sürdürüyor. Bu proje, aynı zamanda, İsrail’in güvenliğini sağlamanın yanı sıra tek kutuplu ABD hegemonyasını yıkmaya çalışan yükselen dev Çin’in “Bir kuşak, bir yol” projesinin de önünü kesmek için kullandığı ABD’nin adeta yaşamsal projesi haline gelmiştir. Öyle ki, 2. Dünya Savaşı sonrası yeşil kuşak kuramı ile NATO müttefiki ve stratejik ortak kabul ettiği Türkiye’ye karşı bölücü ve katil terör örgütü PKK ve türevleri ile vekâlet savaşı yürüterek dört parçalı hayal ettiği Kürdistan’ın en önemli iki parçası kalan Türkiye ve İran parçalarını da ele geçirmek için çılgın ve akıl almaz ekonomik, askeri ve politik ataklar yapmaya devam etmektedir.

JEOSTRATEJİK DÜŞMAN: ABD VE AVRUPA BİRLİĞİ

ABD, Doğu Akdeniz’de de, AB’yi de yanına alarak KKTC ve Türkiye’nin uluslararası hak ve çıkarlarını yok sayarak yine askeri, ekonomik ve politik kararlar alarak uygulamaya koymaktadır. Artık, müttefik ve stratejik ortaklık alalamalarına kanmayan Türkiye, jeostratejik, jeoekonomik ve KKTC ile birlikte hayati çıkarlarına karşı en büyük tehdit olarak ABD ve AB’yi görmektedir. Yeni bir Kurtuluş Savaşı verircesine kendi ve KKTC’nin güvenliği için açık olan çatısını örtmek üzere Rusya’dan, çok haklı olarak, S400 hava savunma füze sistemini alma kararı vererek teslim almaya başlamıştır.

Dostumuz ABD ve AB, hemen ciddi yaptırım kararları ile Türkiye’yi aleni tehdit etmeye başladılar. Türkiye tarihin arşivinde kayıtlı, emperyalist batıya karşı savaşarak kazandığı Anadolu’yu kurtarma mücadelesi dünyada emperyalizme karşı ilk başarılı savaştır. Bu Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 1974 yılında yine aynı güçlere karşı Kıbrıs’ta 2. Kurtuluş Savaşı ile KKTC vatandaşlarımızı kurtarmış ve Mavi Vatan'ın kalesini de ele geçirmiştir. Türkiye bundan böyle KKTC ve Mavi Vatan’daki ulusal hak ve çıkarı için hibe ve yardıma ihtiyaç duymadan kendi ulusal olanakları ile güçlü olmaya mecbur kalmıştır.

EKOMOMİK AĞIRLIK BRICS ÜLKELERİNDE

Reklamdan sonra devam ediyor 

S400’lerin alımına karşı ABD’nin F35 projesinden Türkiye’yi çıkartması da son derece iyi olmuştur. Zira “bir musibet bin nasihatten evladır” atasözündeki gibi, Türkiye yarım asırdan fazla hem çok pahalı hem de ABD’nin tam kontrol ve güdümünde olacak F35 projesini iptali sayesinde bekletilmekte MMU (Milli Muharebe Uçağı) projemize daha az maliyetle ağırlık vererek sahip olabilme olanağı sağlanmıştır. ABD ve AB ülkelerinde yapılan birçok analizlerde BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) birliğinin dünya ekonomik sitemi içerisinde ağırlığı da her geçen gün artmakta olduğu değerlendirilmektedir. Hatta BRICS’in G7 ülkelerini büyüklük olarak da geçeceği hesaplanmaktadır. ABD esas olarak ekonomik ve askeri gücüyle Pasifikte Çin’e karşı durmakta iyice zorlanmaktadır. ABD’nin Iran’ a karşı uyguladığı ekonomik yaptırımlara karşı BRICS ve Avustralya’nın da Iran ile olan ilişkileri nedeniyle ABD askeri bir harekâtın oldukça riskli olacağını değerlendirdiğinden icra etme kararı alamamaktadır.

Bu sıkışmalar nedeniyle Türkiye’ye karşı tehdit olarak ABD tarafından ileri sürülen CAATSA (ABD’nin hasımlarıyla yaptırımlar yoluyla mücadele etme yasası) kapsamında yaptırımları uygulayabilmekte oldukça zorlanmaktadır. Zira ABD için hem İran’la savaşmak hem de Türkiye’ye yaptırım ne kadar geçekçidir? ABD, küresel ortamda da kaybetmektedir. Şayet, ABD, İran’a karşı böyle bir karar alırsa pasifik cephesinin öksürmesi ile Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de Tsunami etkisi yaratacağı düşünülmektedir. Bu nedenle, Türkiye’ye F35 iptal kararı sadece S400’ler için alındı şeklinde yumuşak profilli, sınırlı bir yaptırım ve dikkatli bir politika yürütülmektedir. Yani ABD’nin sadece pasifikte değil aynı zamanda Ortadoğu ve Akdeniz’deki sıkışmışlık halinin yanı sıra, Rusya’nın da Kuzey Kutbundaki ciddi varlığı ile ABD savunmasını da çok cepheli bir kuşatma içine almaktadır.

MEB İLAN EDİLMELİ KOMŞULARLA İŞBİRLİĞİ

Bu genel siyasi, jeopolitik, jeoekonomik ve askeri durum dikkate alındığında Türkiye’nin KKTC ve Mavi Vatan’daki hak ve çıkarlarının korumak için oldukça geç kalınmış olmakla beraber alınması hayati derecede politik kararları bir an evvel alması zorunlu mütalaa edilmektedir.

Öncelikle, MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) ilan edilerek Suriye, Mısır, Lübnan ve hatta İsrail ile büyükelçilik düzeyinde derhal ilişki kurulmalıdır. Zira bu ülkelerin hepsi Türkiye’nin kıta sahanlığı ve ilan edilmesi zorunlu MEB sınırlama anlaşmaları için KKTC ile kıyıdaş ülkelerdir.

Bilahare Libya’daki 2 grup arasındaki çatışmada ideolojik nedenlerle yürütülen taraflı duruma son verilerek iki grup arasında arabulucu rolü üstlenmelidir. Böylece MEB sınırlama anlaşması yapılması için politik olarak politik proaktif çalışmalar yapılmalıdır. Böyle bir anlaşma özellikle Yunanistan’ın en korkulu rüyasıdır. Bütün bu politik ataklarda KKTC’nin bağımsızlığının tanınması ve sınırlama anlaşmalarında yer alması için azami gayret sarf edilmelidir. Meclisteki dört partinin bildirisi doğrultusunda MEB’in de Meclis kararı alınarak dünyaya deklere edilmesi de çok önemli bir çözüm olarak değerlendirilmelidir.