1) 23 Mayıs 2019 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Türkiye’nin Rusya’dan S400 Uzun Menzilli Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi alması halinde F35 programından çıkarılması çağrısı yapan karar tasarısını kabul etti. Bu kapsamda önceki ve son gelişmeler ışığında hangi adımlar atılmalıdır?
13 Ağustos 2018 tarihinde ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’nin Rus yapımı S400’leri alması halinde Türkiye’ye F35 savaş uçaklarının teslimatının geçici olarak durdurulmasını öngören maddenin de içinde yer aldığı savunma bütçesini belirleyen tasarıyı imzalamıştır. Trump’un imzasıyla yasalaşan belgeyle, 90 gün içerisinde ABD Savunma Bakanlığı’ndan TürkiyeABD ilişkilerinin durumuna yönelik bir raporu Kongre’ye sunması istenmiş ve rapor 13 Kasım 2018’e kadar sunulmuştur. Bu arada Türk personel F35 eğitimlerine devam etmektedir.
19 Şubat 2019 tarihinde ABD Başkanı Donald Trump, 2019 mali yılı harcamalarına yönelik torba kanunu imzalamıştır. Onaylanan torba kanun, Türkiye’nin Rus yapımı S400’leri alması halinde yine F35 savaş uçaklarının Türkiye’ye teslimatını durdurmayı kapsamaktadır. 2 Ağustos 2017 tarihinde imzalanan CAATSA (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act) olarak bilinen yani ABD’nin Düşmanlarıyla Yaptırımlarla Mücadele Etme Yasası çerçevesinde ABD Savunma Ve Dışişleri Bakanlıkları Türkiye’nin Rusya’dan S400’lerin alımına yönelik etkilerini inceleyen bir rapor hazırlayacaktır. Raporda bu sistemlerin alınmasının ne gibi tehditler oluşturacağı ve ne anlama geldiği ele alınacaktır. Raporun 01 Kasım 2019’a kadar hazırlanması talep edilirken, ayrıca o tarihe kadar Türkiye’ye F35’lerin teslim edilmesinin durdurulması hedeflenmiştir.
CAATSA, ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu’nun çıkarttığı, 02 Ağustos 2017’de Başkan Donald Trump tarafından onaylanan İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanan yaptırımları güçlendiren bir yasadır. Başkan'a, yasa kapsamına giren kişi veya kurumlara karşı yasada yer alan 12 yaptırımdan en az beşini uygulamaya koyma yetkisi vermektedir. Türkiye’yi ilgilendiren tarafıysa sadece bu üç ülkeye karşı değil bu ülkelerle ticaret yapan şirketlere, şahıslara, dolayısıyla da ülkelere karşı uygulanabilecek olmasıdır. Uygulama yetkisi büyük ölçüde yürütmenin başı olan Başkan’a bırakılmış ama içeriği Türkiye de dahil pek çok devleti rahatsız edebilecek mahiyettedir. Her şeyden önce yasa ABD’nin egemenlik alanının genişletilmesi anlamına gelmektedir. ABD kendi tercihlerini bu yasayla da bir kez daha diğer devletlere dayatmaktadır. Almanya, Avusturya gibi ülkeler daha yasa tartışılırken rahatsızlıklarını dile getirmiş, böylesi bir yasanın uygulanmasının ABABD ilişkilerinde sorunlar yaratabileceği, ikili ilişkilere zarar verebileceğini söylenmiştir.
23 Mayıs 2019 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, 10 Mayıs 209 tarihinde sunulan ve Türkiye’nin Rusya’dan S400 alması durumunda F35 programından çıkarılması çağrısı yapan karar tasarısını kabul etmiştir. Türkiye’ye S400 silah sistemi alımını iptal etmesi çağrısı yapılmıştır.
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nda kabul edilen tasarının metninde, Amerika ve Türkiye’nin 1952 yılından bu yana NATO kapsamında müttefik, Türkiye ve Amerika’nın Kuzey Atlantik İttifakı Antlaşması kapsamında demokrasi ilkelerini, bireysel özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü korumakla yükümlü, bunun yanı sıra kolektif savunma ve barış ile güvenliğin korunması konusunda ortak çaba göstermekle yükümlü, oldukları vurgulanmıştır.
Karar tasarısında; Türkiye’nin önemli bir NATO müttefiki ve Amerika’nın da önemli bir askeri ortağı olduğu, Türkiye’nin 2 bin ABD Silahlı Kuvvetler mensubuna, hava savunma teçhizatına ev sahipliği yaptığı vurgulanırken, “Türkiye Amerika ile önemli bölgesel çıkarları paylaşmasına karşın, Rusya ve İran’la işbirliği içinde olması, Kuzey Kıbrıs’ı işgali, demokratik normlar ve kurumlardan uzaklaşması, özgür basına yönelik saldırılar, ABD vatandaşlarının ve ABD Büyükelçilik çalışanlarının haksız şekilde gözaltında tutulması ABD ve Türkiye ilişkileri için son derece sorunludur” ifadeleri yer almaktadır.
ABD Kongresi’nde yasa tasarısı ve karar tasarısı olmak üzere iki şekilde tasarı sunulmaktadır. ABD’de karar tasarılarının kanuni bir bağlayıcılığı bulunmamakla birlikte kongrenin bir konudaki görüşünü yansıtmaktadır. Yasa tasarıları kongrenin iki kanadından da onay aldıktan sonra ABD Başkanı'nın imzasıyla kanunlaşmaktadır. Mevcut ortamda iyi niyet beklemeden Türkiye’ye karşı her türlü yaptırımları içeren tasarıların ABD Kongresi'nin her iki kanadından da rahatlıkla geçeceği görülmektedir.
Bu arada ABD Senatosu'nda da yaklaşık iki yıldır Rum, Ermeni, FETÖ ve PKK lobilerince desteklenen senatörler tarafından özellikle bütçe kanunları içerisine yerleştirilen Türkiye aleyhine kanunlar ve kanun tasarıları hazırlanmakta, özetle Türkiye’nin S400’leri almasını bahane göstererek aslında politik, ekonomik, CH47F Chinook helikopterleri, UH60 Black Hawk helikopterleri ve F16 uçakları başta olmak üzere silah, malzeme teçhizatı kapsayan geniş kapsamlı silah ambargosunu içeren askeri yaptırımların hazırlıkları yapılmaktadır.
Türkiye’nin, S400 alımı ile birlikte karşılaşacağı yaptırımlar dikkate alınarak başta 25 Ocak 2007 tarihinde Milli Savunma Bakanı tarafından imzalanan tüm ortak ülkeler için 45 yıl geçerli F35 Mutabakat Muhtırası ve Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı tarafından imzalanan F35 Mali Yönetim Esasları Dökümanları ile ABD CAATSA yasasının dikkatlice konusunda uzman hukukçulara inceletilmesi zorunluluk halini almıştır.
F35 Projesi Mutabakat Muhtırası Anlaşmazlıkların Çözümü Maddesi (17.1)
ABD’nin sadece Türkiye’ye karşı değil özellikle Soğuk Savaş sonrası diğer ülkelere karşı da uyguladığı baskıcı politikalar hukuk tanımamazlık örnekleri ile doludur. Haklı olsanız bile güçlünün hukuku geçerli olacaktır yaklaşımı içinde bulunmak yanlıştır. Yani ‘ABD’ye karşı ne yapabiliriz’ acizliği içinde kalmak her türlü yaptırıma boyun eğmek çözüm olmayacaktır. O zaman imzalanan anlaşmaların anlamları olmadığına göre ya ABD ile bir anlaşma imzalarken iyi düşüneceksiniz, ya da sonuçlarına katlanıp taş devrine dönüp orman kanunlarının uygulanmasını bekleyeceksiniz. Burada vurgulamak istediğim, ABD tarafının şımarık ve hukuk tanımaz davranışlarını sineye çekmek diğer başka baskıları beraberinde getirecektir. ABD Temsilciler Meclisi’ndeki son karar tasarısında yer alan maddeleri nasıl düşünürseniz düşünün, Türkiye’ye hakaret olduğunu, bunun mutlaka cevabının daha ciddi bir şekilde verilmesinin gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum. ABD’nin Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Türkiye’ye uyguladığı ambargoya karşı neler yapılmışsa Türkiye olarak şimdiden böyle bir durumda daha ciddi karşılıklar verilmesi konusundaki tedbirlerin gözden geçirildiğini iyi niyetle umuyorum. Ambargonun sadece ABD tarafından değil NATO ve AB ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından bu fırsattan istifadeyle destekleneceğini aklımızdan çıkarmayalım.
ABD tarafından Türkiye’ye yönelik baskıların amacının; Sadece S400 alımından kaynaklanmadığını, Rusya, İran, Çin, Suriye, Irak, İsrail, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege, Akdeniz’e ilişkin politikalarımız ile PKK/KCK, PYD/YPG, FETÖ/PDY terör örgütleriyle olan mücadeleye kadar bütün unsurları kapsadığını unutmayalım. Bu konuları dikkate aldığımızda kesinlikle Suriye politikamızın tekrar gözden geçirilmesi, Suriye ile diplomatik ilişki kurulması, Rusya, İran ve Çin ile ekonomik ve askeri ilişkiler boyutlarının geliştirilmesi kaçınılmazdır. Bir kez daha tekrarlayalım, başta ABD, AB ve NATO olmak üzere S400 anlaşmasının Çin ile olan anlaşmada olduğu gibi yine iptal edilmesini ümitle beklemekte ve Türkiye’ye karşı her türlü baskı ve engelleme yollarını son ana kadar kullanacaklarını açıkca ifade etmektedirler. Türkiye ve Rusya arasında S400 tedariğine ilişkin imzalanan anlaşmanın uygulanması bu anlamda Türkiye’nin güvenirliği, güvenliği, uluslararası alanda saygınlığı ve komşu ülkelerle işbirliği açısından da büyük önem içermektedir.
2) Daha önceki yazılarınızda ve röportajlarınızda F35 uçakları için “Küresel sermayenin küresel silah gücüdür” veya “ABD’nin saadet zinciridir” açıklamasını yapmıştınız. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?
F35 uçaklarının teknik özellikleri dikkate alındığında özetle; görünmezliği, antenleri, sensörleri, silah sistemleri ve NATO’nun müşterek çalışma konseptine uygun her platforma kriptografik bağlantılara bilgi aktarımı ve paylaşımı yapma özelliklerine sahip “kusursuz uçak alma” algısı yaratabilir. Türkiye ile ABD/NATO arasında yaşanan sorunlar göz önüne alındığında, F35A uçakları lojistik sistemi işletimi açısından milli lojistik sistemimizi hemen hemen devre dışı bırakacağı için özellikle dikkate alınması gereken önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır. F35A uçaklarının işletimi Türkiye’nin kontrolünün dışına çıkacaktır. Bunlardan birincisi; Otonom Lojistik Bilgi Sistemi (Autonomic Logistics Information SystemALIS). İkincisi; Performansa Dayalı Lojistik (Performance Based LogisticsPBL)’tir.
Otonom Lojistik Bilgi Sistemi (Autonomic Logistics Information SystemALIS): F35A uçaklarının tüm bilgileri ALIS ile aynı anda yerde ve havada ABD şirketi tarafından kontrol edilecek, tüm bilgiler şirkette depolanacaktır.
Otonom Lojistik Bilgi SistemiALIS, akıllı cep telefonu örneğinde olduğu gibi F35 lojistik sistemini kontrol etmek için mevcut durumda 65’ten fazla uygulamadan oluşmaktadır. Tüm ömür boyunca sistemin bir veya iki yılda bir güncellemeleri yapılarak kullanıcıların kesin bağımlı kalması sağlanacak ve mevcut durumda bilinen F35 işletim masrafları önümüzdeki yıllarda en az dört misli artacaktır. ALIS, Türk Hava Kuvvetleri’nin harekat ve eğitim, bakım ve ikmal zincirinin tamamını kontrol edecek, birliklerinizin tüm bilgileri Türkiye’nin yanısıra şirket ana bilgisarı ABD’nde depolanacaktır. Performansa Dayalı Lojistik (Performance Based LogisticsPBL): ABD şirketinden hizmet alımı yapmanız nedeniyle tüm kontrolü ABD’ye bırakarak F35A uçakları üzerindeki milli kontrolünüzü kaybetmiş olacaksınız.
2002 yılında Türkiye ile ABD/NATO politikaları net olarak bu kadar karşı karşıya gelmemiş olmasına rağmen, ‘F35A uçakları üzerindeki kontrolümüzü neden bu kadar ABD’ye bıraktık, hiç mi sorgulamadık’ soruları aklınıza gelebilir. ALIS ve PBL sistemi ekonomik olarak uygun gözükebilir, zaten F35A ortaklık anlaşması bunu gerektirmektedir, başka alternatifi de yoktur. Bu konuda zamanında yazılmış ve ilgililere sunulmuş raporlarda eksiklik olduğu ve konunun öneminin iyi anlaşılmadığı değerlendirilmektedir.
Örneğin; 30 uçağınız var ve yüzde 70 faaliyet oranına göre 21 uçağınızın her zaman faal olmasını istiyorsunuz. F35’lerin ana şirketi ile yapılan anlaşma uyarınca hizmet alımı yapıyor, milli lojistik planlamanızı ABD’ye teslim ediyorsunuz. ABD’li şirket anlaşmaya uygun olarak 21 uçağınızın faal tutulabilmesi için lojistik sisteminizi sizin adınıza yönetiyor. Yani kendi uçağınızın faaliyetlerini eskiden olduğu gibi milli lojistik konseptinize uygun olarak yönetemezsiniz. En yakıcı sorun ise, eğer F35 anlaşmasına dahil olmuşsanız, mevcut lojistik sistemi dışına çıkmanız yanı 'ALIS kullanmayacağım, PBL yapmayacağım' deme şansınız yok.
ABD, daha önce ilk kez 01 Mart 2003’de Irak Tezkeresi TBMM’den geçmediğinde, F35 projesinden Türkiye’yi çıkarmakla tehdit etmiş, şimdi ise Rusya’dan S400 alımı gerçekleştiğinde F35’leri Türkiye’ye vermeyeceğini büyükten küçüğe her platformda şantaj, tehdit ve küstahlıkla ifade etmiş, etmeye devam etmektedir. Türkiye’nin zamanında çok iyi ve önemli gördüğü F35 projesine mevcut durumda bakıldığında, girmekle önemli kayıplarının olacağı, olmaya da devam edeceği anlaşılmaktadır. Türkiye’nin F35 uçağı kararı nedeniyle, halen ABD’ye yüzde 9095 lojistik olarak bağımlı Türk Hava Kuvvetleri’nin yüzde 100 bağımlı hale geleceği gerçeği karşımızda durmaktadır. Bu durum aynı zamanda Milli Muharip Uçak Projemizin (TFX/MMU) gelişmesini engelleyecek, belki de yok edecektir. ABD S400 nedeniyle Türkiye’ye F35 uçaklarını teslim etmekten vazgeçerse dünyanın sonu değildir. Ama vermek için her yolu deneyecektir.
F35’ler; ABD’nin lideri olduğu “Küresel sermayenin küresel silah gücüdür” veya “ABD’nin saadet zinciridir.” Büyük paralar harcayarak üretip satmaya çalıştığı uçakların eksikliklerinin erken ortaya çıkması, ABD için saadet zinciri halkalarının kopması anlamına gelmektedir. Rusya’nın S300 ve S400 füzeleri Suriye’dedir. İsrail F35’leri ile aynı coğrafyadadır. F35’lerin harekata yönelik özelliklerinin büyük bölümünün zaten çoktan Rusya’nın eline geçtiği kabul edilmektedir. ABD o zaman neden Türkiye’nin S400 almasını engellemeye çalışırken zayıf ve anlamsız nedenler ortaya sürmektedir? Bu soruya cevabı fazla uzatmadan verelim. Eğer F35’lerin eksiklikleri erken ortaya çıkarsa “saadet zincirinin” halkası kopacak, iptaller artacak ve satışlar düşecektır.
Her silah sistemi başlangıçta hep teknik özellikleri saklanarak ve önemi vurgulanarak pazarlanır. Daha sonra buna yönelik karşı tedbirler geliştirilir ve en iyi olma özelliğini kaybeder. F35’lerde tam görünmez olmadığı gibi teknik olarak alınacak ilave tedbirlerle görünmezlik özelliği de çok kısa zamanda ortadan kalkacaktır. Zaten buna yönelik çalışmalar devam etmekte ve bazı sonuçlar alınmaktadır. Radar sistemleri uçaklara göre daha hızlı gelişmektedir. F35’lerin en önemli özelliklerinden biri kabul edilen görünmezlik kabiliyeti de radar teknolojilerine ve diğer hava savunma sistemlerine erken yenik düşecektir. 20502060 yıllarına kadar ülkelerin hava kuvvetlerinin önemli bir unsuru olacak 5. nesil uçaklara sahip olma ve satma konusundaki mücadele kıyasıya devam etmekte, edecektir.
3) 22 Mayıs 2019 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de NATO üyesi 29 ülkenin Genelkurmay Başkanları toplandı. Toplantıya ilişkin değerlendirmenizin yanısıra önümüzdeki dönem NATO faaliyetlerine ilişkin bilgi verir misiniz?
NATO üyesi Genelkurmay Başkanları Brüksel’de iki müttefik ülkelerden birinde bir kere olmak üzere yılda üç kez bir araya gelmektedirler.
22 Mayıs 2019 tarihinde yapılan NATO 181’inci Askeri Komite Toplantısına 29 üye ülkenin Genelkurmay Başkanları’nın yanısıra 06 Şubat 2019’da NATO’ya katılım Protokolünü imzalayan ve üye ülkelerin parlamentolarında onaylandıktan sonra üyeliği kesinleşecek Makedonya Genelkurmay Başkanı da katılmıştır.
181’inci Askeri Komite Toplantısının, Haziran 2019 ayında yapılacak Savunma Bakanları Toplantısı öncesi NATO’nun Yeni Askeri Stratejisi, Avrupa Yüksek Müttefik Komutanı Avrupa’nın (SACEUR) Sorumluluk Alanını ve İttifak’ın caydırıcılıklarını ve savunma duruşlarının gelişimini tartışmak ana konuları ele almak amacıyla yapıldığı ifade edilmiştir. Toplantıda ayrıca, NATO’nun yeni Askeri Stratejisi imzalanmıştır. Yeni Askeri Stratejinin amacının, NATO’nun karşı karşıya kaldığı giderek daha karmaşık güvenlik sorunlarına adaptasyonu için önemli bir adım olduğu açıklanmış ve toplantıya AB Askeri Komitesi Başkanı General Graziano’da davet edilmiştir. Askeri Komite Başkanı Orgeneral Sir Stuart Peach yeni askeri stratejiye ilişkin olarak, “Strateji, Müttefik askeri karar vermede rehberlik edecek, NATO Askeri Otoritelerine kesin bir politika referansı verecek ve yaklaşık 1 milyar insanı savunacak çekirdek misyonumuzu yapmamızı sağlayacak” ifadesini kullanmıştır.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg yaptığı açıklamada, Rus nükleer tehdidinin de aralarında bulunduğu yeni meydan okumalar nedeniyle NATO uzmanlarının Yeni Askeri Stratejiyi kabul ettiğini belirtmiştir. Alman Welt Am Sonntag gazetesine verdiği demecinde Stoltenberg, 2014 yılından beri doğu ve güney yönlerden İttifak için yeni meydan okumalar ortaya çıktığını savunmuştur. Rusya’nın nükleer tehdidini Batılı ülkelere karşı giderek daha aktif şekilde uyguladığını iddia eden Stoltenberg, “Askeri uzmanlarımız, bu hafta yeni askeri strateji kabul etti. Bu strateji, gelecekte savunma için tamamen hazır olmayı ve istikrarı sağlama imkânına sahip olmayı öngörüyor” açıklamasını yapmıştır.
Sonuç olarak; Yeni Askeri Strateji'nin asıl amacının Rusya’yı çevirmeye yönelik ilave tedbirlerin alınması olduğu net olarak gözükmektedir. Bütün bu çalışmaların Aralık 2019 ayında NATO’nun kuruluşunun 70’inci yılında Londra’da yapılacak NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Toplantısı’nın da ana gündemini oluşturacağı anlaşılmaktadır.
Aydınlık