Mustafa Önsel, 'Bor ve Toryum meselesinin perde arkasında ne var' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Önsel yazısında Bilim insanlarının nasıl katledildiğine ilişkin önemli bilgiler verdi.
İşte o yazı;
O günlerde de çok yoğundu Türkiye gündemi. Ama 30 Kasım 2007 yılında Isparta’da bir yolcu uçağının düşmesiyle gündem allak bullak olmuştu. Uçakta bulunan mürettebat dahil 57 insan can vermişti. Söz konusu 57 kişi arasında 6 da bilim insanı vardı.
Söz konusu bilim adamları stratejik bir maden olan Toryum üzerine bilimsel çalışmalar yapıyorlardı. Bu çalışmayı yapan bilim adamlarının hepsinin, 2005’te başlatılan DPT destekli “Türk Hızlandırıcı Merkezi Teknik Tasarımı ve Test Laboratuvarları” gibi “çok özel bir projede” çalışmaları uçak kazasını daha da ilginç hale getirmişti.
Bu laboratuvar, çok az sayıdaki Türk toryum uzmanının da bir arada çalışmasını sağlayacaktı. Bu çalışmanın başında bulunan Prof. Engin Arık da kazada yaşamını yitiren bilim adamları arasındaydı. Uçak kazasıyla ilgili pek çok spekülasyon yapıldı. Yaygın kanaat kazanın normal olmadığı şeklindeydi.
Bu kazanın, 2006 yılından itibaren savunma sanayi ile ilgili çok özel projelerde çalışan 8 ASELSAN mühendisinin şüpheli ölümleriyle bir araya gelince bence de ciddiyetle üzerinde durulması, aydınlatılması gerekir. Çünkü böylesi stratejik projeler bir ülkenin, bir halkın kaderini değiştirebilir. Bu nedenle de bu değişikliği istemeyen devletler, güçler, bu tür canavarca suikastları kaza süsüyle yapabilirler. Bunun dünyada pek çok örneği mevcut.
Hemen ilave edeyim, Isparta’daki kazada bütün eşyalar şöyle ya da böyle bulunmuşken, Prof. Engin Arık’ın, toryum ile ilgili bütün hassas çalışmalarını yüklemiş olduğu diz üstü bilgisayarı bütün aramalara rağmen bulunamamıştır.
Peki, bunca tartışmanın belki de bunun sonucu suikastların sebebi olan Toryum madeni nasıl bir şeydir? Geleceğin nükleer santrallerinde yakıt olarak kullanılacağı ifade ediliyor. Saflaştırıldığında çelik görünümünde olan bir element. Toryumlu santrallerin patlama riski kesinlikle yok. Çevre dostu. Toryum atıklarını radyoaktif olmayan elementlere dönüştürmek mümkün. Nükleer karşıtları bile bu yönü nedeniyle toryuma karşı çıkmıyorlar. Bu nedenle 21.yüzyılın en stratejik elementlerinden biri kabul ediliyor.
Dünya toryum üretiminden elde edilen enerji, tüm uranyumdan ve petrol vb. yakıtların toplamından elde edilen enerjiden çok fazla.
Kıyaslama yaparsak 1 ton toryum, 1 milyon ton petrole eşdeğer.
Uzmanların görüşüne göre toryum, Türkiye’deki enerji sorununu çözecek bir element. Çünkü Türkiye, kendine ebediyen yetecek toryum rezervine sahip. Daha ihtiyatlı uzmanlar, 80 milyonluk bir Türkiye’ye en az 100 yıl yetecek bir toryum rezervine sahip olunduğunu ifade ediyorlar.
Dünya toryum rezervi 1200 ton civarında. Bunun 800 ton kadarı Türkiye’de. Yani dünyadaki toryum elementinin yarıdan fazlası Türkiye’de bulunuyor.
Türkiye’de toryumun yoğun bulunduğu yerler Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı ve Kızılcaören ile Malatya ve Sivas’tır.
Isparta’daki kazada hayatını kaybeden Prof. Engin Arık öncesinde yaptığı bir söyleşide, Türkiye’deki toryum rezervlerinin parasal karşılığını, petrol kıstas alındığında, yaklaşık 120 trilyon dolar olarak ifade etmiştir.
Bunun üzerine bir başka stratejik maden olan Bor’u ekleyin. Ki söz konusu madenin dünya rezervlerinin % 64’ü de Türkiye’de.
2004 Yılında Uludağ Üniversitesi Rektörü Profesör Dr. Mustafa Yurtkuran, yaptıkları çalışmanın sonucunu açıklamış ve bu iki madenin (Toryum ve Bor) ederinin parasal karşılığının 129 trilyon doları aştığını ifade etmiştir.
Yani bu iki maden son ürün olarak kullanılabilse, yaklaşık 130 trilyon dolar gibi inanılası zor bir rakam ortaya çıkıyor. Ne müthiş bir zenginlik değil mi?
Ama burada mesele, bunları son ürün olarak kullanabilir miyiz, bunları bize yedirirler mi meselesidir.
Görüneni, yedirmemek için her şeyi yapacaklarıdır.
Sözünü ettiğimiz şüpheli ölümler bize bunu gösteriyor.
Yoksulluk içerisinde ve kurtarıcımızın üzerinde oturuyoruz, ama haberimiz yok!
Unutmadan ilave edelim,bu iki madenin ederini açıklayan ve bu konuda ciddi çalışmalara imza atan zamanın Uludağ Üniversitesi Rektörü Profesör Mustafa Yurtkuran,2008 yılında Ergenekon’dan cezaevine atıldı.
Sadece o mu? Göreve geldikten sonra Havelsan’a çağ atlatan dönemin Havelsan Genel Müdürü Faruk Yalman da Balyoz davası kapsamında cezaevine tıkıldı.
Türk Milletine darbe vurmak isteyenler, Türk Milletinin evlatlarına 2006’dan itibaren alabildiğine balyoz indirdiler.
Evet, büyük zenginliğimiz olan bu stratejik madenlerimiz üzerine çalışma yapan bilim adamları, savunma sanayinde stratejik projelerde çalışan mühendislerimiz şüpheli biçimde hayatlarını kaybediyor; yine savunma sanayimizi ayağa kaldıran çalışmalara imza atanlar, yeraltı zenginliklerimiz üzerine çalışma yapanlar cezaevlerine tıkılıyor.
Emperyalizm bizimle böylesine rahat oynayabiliyor!
Biz ise bu büyük zenginliğin üzerinde, yapay gündemlerle oyalanan, fakir bir millet olarak uyumaya devam ediyoruz...
Şimdi uyanmazsak, ileride hiç uyanamayacağız; şimdi tedbir almaz, sahip çıkamazsak çok da uzun olmayan bir süre sonra bu zenginliklerimizi de kaybedeceğiz. Türkiye coğrafyasında özgürce yaşamamız için kaçırılmaması gereken son ve çok büyük şanstır bu zenginlikler bizim için, farkında mısınız?
Bunun için bağımsızlığı karakteri edinmiş, birikimli, samimi ve yürekli yöneticilere gereksinimimiz olduğu da ortada…