Küreselleşme çökünce, küreselcilerin zihin haritaları da çöktü. 1980’li yıllardan başlayarak kibirle ilan ettikleri ‘küresel düşün yerel davran’ ideali, çeyrek yüzyılın sonunda dağıldı, tuzla buz oldu.

Kent hakları, başka bir deyişle yerel haklar üzerine döşendikleri manifestolarda ‘yarışan kentler’ rüyası kuruyorlardı. ‘Kent ve kasabalar devletini aşıp küresele bağlansın’ diyorlardı. ‘Dünya kentleri (Londra, New York, İstanbul, Rio gibi) devletlerini aştılar, devletler artık bu kentleri yönetemezler, bunlar kendi networklerini kursunlar’ diye buyuruyorlardı. Ulusların anayasaları artık yetmezdi, kent ve kasabalar kendi anayasalarını yazmaya koyulsunlar ve küresel’e bağlansınlardı.

1992’de Avrupa Konseyi bu yolda Kentsel Şart ilan etmişti. Bu şartı üye devletlerin değil, devletlerdeki kent ve kasabaların imzasına açmıştı. On yıl sonra, Şart’ın tutmadığı görülmüş olsa gerek ki, üzerinde tartışmaya başlayanlar kendileri oldu. Onbeş yılın sonunda da ‘işler çok değişti’gerekçesiyle ikinci bir manifesto yazıldı. 2008 tarihli Kentsel Şart2Yeni Bir Kentlilik İçin Manifesto ortaya çıktı.

1992 tarihli ilk şart ‘Avrupa’nın değerleri’ diyordu; 2008 tarihli ikincisinde ise‘değerler tamam da bir de gerçekler var’ diyen bir ruh öne çıkmıştı. Avrupalılığın kendi yıkımını seyreden bir ruh desek de olur.

Küreselleştirme kurumlarının kartondan evler gibi yıkılmaya başladığı 2008 yılında ‘küreselleşmeye inancımız tamdır’ diyen bu metin, Katolik Kilisesinden devşirilmiş “subsidiarite” denen yerelcilik ilkesine halâ bağlı olduğunu söylüyordu. Yerleşmelerde bizim için ‘iyi kentsel yönetim ilkeleri’(yerliyabancı ayırımı olmadan özel sektör üzerinde yükselen diye okuyunuz) yine geçerlidir, diyordu. Yönetişimci zihniyetleri esastı. vb...

Esaslardan vazgeçmedik diyordu demesine de, küreselci ideolojiyle her yerden kovdukları devlet, Kentsel Şart2’nin 40. Paragraf’ında kendini kabul ettirmişti. Buraya bazı konular sadece yerel yönetim kapsamına girmez, bunlardaki yerel politika konularının bölgesel, ulusal ve Avrupa düzeyinde ortaklaşa düzenlenmesi gerekir diye yazdılar. 42. Paragraf daha da ilginçtir. Burada “kentlerin ve kasabaların artan bağımsızlığı, yerel bölgeler arasında acımasız ve denetimden tümü ile uzak bir rekabete yol açmamalıdır” uyarısı var. Yani daha dün devletsiz ol, küresel düşün, yerel davran emri verdiklerinde ‘aman ne diyorsunuz, bu emir bir tür yenifeodalizme yol açacak’ diyen ‘dinazorlar’ın haklı olduğunu kabul ettiler. Aynı paragrafta “.... devlet denetiminin zayıflaması ve bunun sonucunda kent ve kasabaların daha da güçlenmesi, yerel alanlar arasında çok ihtiyaç duyulan dayanışmanın aleyhine işlememesi gerekir” diye dahi yazdılar.

Kısacası, 1992’den 2008’e, Avrupalı küreselci yerelcilik (subsidiaritecilik), devletin geri çağırılmasıyla etkisizleşmiş. Dahası, ‘kentler yayılmamalı, yoğun kentler yaklaşımı benimsenmeli’ diyen Kentsel Şart2, çevre duyarlığı kasmayı da ihmal etmeden, kentsel inşaatta “tower’cılık avm’cilik”bayraktarlığını eline almış. İnşaat sektörü ile belediyenin değil, ancak devletin elele vermesiyle becerilecek işlerden biri... Kentsel ‘ekonomi’, kentsel yerel ‘toplum’un önüne geçmiş, Avrupalı kentlerimiz ve kasabalarımız şiiri yerini kulelerden evler ve işyerleri fütürolojisine çoktan bırakmış.

Bu gelişmeler ortada durup dururken, şimdi, 2019 yılının arefesinde, İstanbul’da CHP il başkanlığını işgal eden küreselcilerin ‘sivil toplum örgütleriyle beraber’ İstanbul Anayasası yazdıklarını görünce... Cumhuriyetve Sözcü gazetelerinin, büyükşehir belediye başkanı adaylarının sözlerinden “Ankara Yönetemez” kısmını görmeyen göz de görsün babından kara manşete çektiklerini görünce...

Birileri bunlara kent anayasaları devrinin kapandığını, fikrin sahiplerinin iflaslarını ilan ettiklerini, bir mesaj iletmek istedikleri yerler varsa o dükkânların kapandığını söylese de, düştükleri komik hali sürdürmeseler.

Ve sizlere nice nice yıllar dilerim.

Aydınlık