ABD’nin 70 milyon Kızılderili’yi nasıl gözünü kırpmadan katlettiğinden bahsedeceğim. Hazırsanız arkanıza yaslanın ve kendinizi tarihin tozlu sayfalarına bırakın.
Her şey Kristof Kolomb’un 1492 tarihinde Amerika’yı keşfetmesiyle başladı. Kristof Kolomb, Hindistan’a varmak üzere çıktığı deniz yolculuğunda Amerika’ya ayak basınca burasını Hindistan sanmış, yerli halka “Hintliler” adını vermişti. Bu yüzden, Hindistan’la ilgileri olmadığı halde, Kızılderililere bugünkü Amerikalılar da “Indian” (Hintli) derler. Kolomb’un buraya gelmesiyle kendi halinde yaşayan yerli halk, 500 yıl süren bir katliama yenik düştü. İlk olarak kimdir bu Kızılderililer, nasıl bir halktır?
Kızılderililer
Kızılderililer, Asya kıtasından Bering boğazını geçerek Amerika’ya gelmişlerdir. 1025 bin yıl önce farklı kültür ve fizik yapısına sahip bu insanlar zamanla Amerika’da tek toplum olan Kızılderilileri oluşturdu. O zamanlarda kuzeyde deniz seviyesi buzullar nedeni ile düşüktü. Bering boğazı bir köprü vazifesi görüyordu. Avrupalılar kıtaya ayak bastığında yaklaşık 4.2 milyon, Güney Amerika’da ise 10 milyon yerli Kızılderili vardı.
Her Kızılderili topluluğunun az çok ayrı bir dili varsa da, genel olarak hepsi, bir şey anlatmak için kelime, ya da cümle değil, tek tek kelimelerin birleştirilmesiyle türetilen bileşik kelimeler kullanırlar. Mesela, “O kadın çizgili bir elbise giyiyordu.” cümlesinin yerine “kadın – çizgi – elbise” derler.
Kızılderililer; Tanrı’ya, cennete, cehenneme inanmazlar. Onlara göre dünyaya “Kuvvet” hakimdir. Bu kuvvet bütün canlı varlıklarda kendini gösterir. İyi kullanılırsa, bu kuvvet iyilik doğurur; kötü kullanılırsa, kötülük doğurur. İyi yaşayabilmek için insanların bu kuvvete erişmeleri, ona yaranmaları gerekir. Kitap ve yazı kesinlikle kullanmazlar, bilgi sözlü bir biçimde aktarılır.
Kristof Kolomb’un Amerika’ya Gelişi ve Katliamın Başlaması
“… Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silâhları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silâhları yok. Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz. “
Kristof Kolomb’un Seyir Günlüğünden Alıntı
Yukarıdaki Kolomb’un seyir defterinden alınan alıntıda bu soykırımın ne denli korkunç olduğunu daha net anlayabiliyoruz. ABD’nin resmi devlet politikası olan Kızılderili soykırımı, Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin resmi makamları Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişti. Devlete ait binaların bodrumları, Kızılderili kafataslarıyla dolmuş taşmıştı. İlk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulanmıştı. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda insanın öldürülmesi sağlanmıştı. Kızılderililerin açlıktan ölmesi için başlıca yiyecekleri olan bizonların toptan ölmesi de, soykırım yöntemlerinden biri olmuştu. Ancak ABD’liler, soykırım için son derece ilginç bir savunma yapıyor: “Sonuna kadar öldürmedikçe soykırım sayılmaz!”
Katliamlar
- 1637 Pequot kabilesinin aldığı askerî destekle İngiliz kolonici John Mason tarafından katledilmesi: Mason hiç vicdan azabı duymadı, çünkü bu katliama Tanrı’nın aracı olduğunu düşünüyordu. Puritan inancına göre kâfirleri öldürmek bir cürüm değil, aksine iyi bir harekettir. Amerika’nın bir çok bölgesinde Kızılderililer’in İncil’de yok edilmesi emredilen ırk olduğu iddiasıyla seri katliamlar işlendi. Kızılderililer, insanaltı yaratıklar olarak kabul edildiler; sömürülmeleri ve boğazlanmaları ilâhî bir etkinlikti. Hristiyanlığa geçmeye direnen Kızılderililer için kanunlar çıkartıldı, onlar için ölüm cezası uygun görüldü.
- 1539 Napituca Katliamı: Florida’da kendisine direnen Kızılderili Timukua savaşçıları yenildikten sonra, İspanyol kâşif ve fatih Hernando de Soto 200 kadarını idam etmiştir ve bu katliam, ABD topraklarında Avrupalılar tarafından gerçekleştirilen en büyük çaplı ilk toplu katliamdır.
- 12 Mayıs 1623 Pamunkey Barış Görüşmeleri: İngilizlerin davet ettikleri Powhatan (Pamunkey) reislerini “barış konferansı” sırasında 200 kadarını zehirli şarapla, 50 kadarını da fiziki saldırıyla öldürdü.
- 22 Mart 1824 Fall Creek Katliamı: Madison County, Indiana’daki altı Beyaz yerleşimci tarafından kabilesi belirsiz 9 Kızılderili soyuldu ve öldürüldü. Katliama karışan beyazlardan üç tanesi mahkeme kararıyla asılarak idam edilmiştir ve bu dava Kızılderilileri katlettikleri için Beyazların infaz edildiği ilk davadır.
- Gözyaşları Yolu: Kızılderililer topraklarında altın bulunmasına sevinemediler, çünkü bu onlar için sürgün ve katliam demekti. ABD ordusu, 1838’de Cherokee’leri esir kamplarına toplayarak yukarı Batı’ya doğru yürüyüşe geçirdiler. Zorlu ve çetin bir kış yolculuğu esnasında Cherokee kabilesinin üçte biri telef oldu. Zorla yaptırılan bu tehcir hareketi tarihe ‘Gözyaşları Yolu’ olarak geçti.
- 23 Ocak 1870 Marias Katliamı: Binbaşı Eugene M. Baker komutasındaki ABD Ordusu tarafından Montana’da Marias Nehri yakınlarında Karaayaklar konfederasyonunda Pikani Karaayakları kabilesinden çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 173 kişinin öldürüldü.
- Yaralı Diz Katliamı: Lakota Siuları ile Amerikan askerleri arasındaki son büyük çatışma olarak tarihe geçmişti. 29 Kasım 1890’da Birleşik Devletlerin beş yüz kişilik 7. Süvari alayı Minneconjou Lakota yerlilerinin kamp yerlerini çevirmiş ve çıkan çatışmada, Kızılderili şefi Koca Ayak’ın da aralarında bulunduğu 62’si kadın ve çocuk toplam 153 Siu öldürülmüştü. 1890’da Wounded Knee’deki Siu katliamı Kızılderili özgürlüğünün sembolik olarak sonu oldu.
Bartolome de Las Casas’ın yazdığı ‘Kızılderili Katliamı’ adlı eser, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar…”
Apache Kabilesi Şefi Gerenimo
En ünlü Kızılderili şefi Geronimo, halkının daha fazla zarar görmemesi için kendini feda eden birisiydi.
Kendi öz dilinde ’Gokhlayeh’ olarak bilinen ünlü Kızılderili lideri Geronimo, günümüzde Yeni Meksika olarak adlandırılan bölgede 1829 yılında doğmuştu. Şef Mahko’nun torunu olan Geronimo, Apacheler arasında en çok saygı duyulan kesim olan Chiricahua ve aynı zamanda şefi olan Juh isimli kayınbiraderiyle de bağlantılıydı. Geronomi, bu şefin sözcüsü sıfatıyla ABD yönetimiyle ilişki kurmuştu. Apacheler arasında ise son savaşçıydı. Beyazlara karşı mücadele veren bir kahraman olarak tanınmıştı. O sıralar Amerikalı yerleşimcilerin yanı sıra İspanyollar da bölgeye akın etmeye başlamıştı. Geronimo’nun hayatındaki en kötü anı da bu dönemde gerçekleşti.
1858 yılında bir gün eve döndüğünde, eşi, annesi ve 3 çocuğunu İspanyollar tarafından öldürülmüş olarak buldu. Bu olaydan sonra Geronimo, beyaz olan herkese karşı nefret duymuş ve elinden geldiği kadar beyaz öldürmeye çalışmıştı. Onun bu intikam ateşi Apacheler arasında bir üne sahip olmasını sağlamıştı. Arizona ve New Mexico’da yaşayan beyaz yerleşimcilere suratındaki agresif ifadesi ve vücudundaki Apache kanından dolayı hep korku saçacaktı. Geronimo, aslında bir şef değildi; bir şamandı. Apache şeflerinin hepsi, onun görüşlerine saygı duyuyordu. 1870’de yakalanıp San Carlos’a götürüldü. Defalarca kaçmasına rağmen yakalandı.
Ancak özgür ruhlu Geronimo, tutsak yaşayamazdı. Yine kaçmayı başardı. 1885’teki bu kaçışından 1894’yılına kadar Geronimo bulunamadı. Bir keresinde 24 adamı ile 5 bin Amerikan süvarisinden kaçan Geronimo Dumanlı Dağlar’a sığınmıştı. Dağları didik didik arayan süvariler ilginçtir ki Geronimo’nun izine bile rastlayamamıştı. Hırsını alamayan askerler, köylere saldırıp kadın ve çocukları öldürmeye başlamışlardı. Bunu duyan Geronimo sonunda dayanamadı ve halkına zarar gelmemesi için teslim oldu. 1909 yılında bir savaş mahkumu olarak Oklahoma’da işkence edilerek öldürüldü. Geronimo’nun sembolik mezarı Fort SillOklahoma bölgesindedir. Apachelere göre Geronimo kutsal topraklar olan Dumanlı Dağlar’dadır.
Kızılderililere uygulanan soykırımın başlangıç tarihi 12 Ekim, Kızılderililer tarafından bakıldığından büyük bir yas günüdür. Çünkü sakin hayatları 12 Ekim 1492 itibariyle değişmiş, eski yaşamlarının yerinde yeller esmiştir. ABD ise, bu güne Kolomb Günü adını vererek bayram günü olarak kutlamıştır. 1990 yılında, Kolomb Günü kutlamalarına karşı çıkan Kuzey ve Güney Amerikalı 350 kişi, Ekvador’un başkenti Quito’ya giderek ilk toplantılarını gerçekleştirmişlerdir. 1992 tarihinde ise, 12 Ekim 1992 tarihini Uluslararası Yerli Halklar Dayanışma Günü ilan etmişlerdir.
Kızılderililere uygulanan bu katliamlar tüm dünya tarafından bilinmektedir. Bu nedenle ABD’nin Kızılderili İşleri Bürosu başkanı Avrupalıların yapmış olduğu bu soykırımlardan ötürü 8 Eylül 2000 tarihinde Kızılderililerden özür dilemiştir. Çok erken olmamış mı (!)