Uzun zamandır Türkiye'ye yönelik pis bir oyun oynandığı gerçeğini artık bilmeyen yok. Bugünlerde bu oyun çok daha açık ve kirli bir biçimde oynanıyor.
Son 10 yılda terör örgütlerinin nasıl birer aparat olarak acımasızca kullanıldığını gördük. Şimdi CHP, İP, hatta Saadet gibi merkezdeki muhalefet partileri, sırf Erdoğan'ı iktidardan indirmek için şeytanla (FETÖ ve PKK) bile ittifak yapacak hale getirildi.
Tezkereye hayır diyen Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kandil'e kükremesine bakmayın. Kokusu yakında çıkar, Kandil baronu Mustafa Karasu'nun bilgisi dahilinde yapıldığı söyleniyor, acaba doğru mu?
Türkiye'deki siyasi operasyonların önemli bir ayağını da sosyal ve konvansiyonel medya ile dış bağlantıları güçlü sivil toplum örgütleri üstleniyor. Yıllardır toplumu zehirleyen siyasi hamleler buralarda pişiriliyor. Tıpkı birkaç gün önce Başkan Erdoğan'ın sağlığına yönelik başlatılan rezil kampanya gibi...
Geçmişten bu yana bu hamlelerin çoğu püskürtüldü ama bazıları da hedefine ulaştı.
Alın çözüm sürecini. Şimdi gelin bu konuda kilit rol oynayan bir isme yakından bakalım.
En son 10 ülke büyükelçisinin bildirisiyle diplomatik krizin yaşanmasına yol açan Osman Kavala'dan söz ediyorum. Kavala kültür ve tarihle ilgileniyor gibi görünse de asıl işi siyaset.
Yargılanması ve uzun tutukluluğuyla ilgili iddialar tartışılabilir ama bir siyasi mesele olan "çözüm süreci"nin bitirilmesindeki rolü tartışılmaz.
Kavala'nın kimin adına bu işlerde rol aldığı da öyle gizli saklı değil.
Bu konuda eski HDP Milletvekili Altan Tan, son kitabı "3. Cumhuriyete Doğru"da ilginç tespitler yapıyor. Tan'ın tespitleri önemli; çünkü o dönemde HDP milletvekili olarak bizzat Öcalan'la görüşen isimlerden biri.
Çözüm sürecini kastederek şöyle bir soruyla başlıyor:
"Peki ne oldu da anlaşma bozuldu?
Ne oldu da müzakere edilen ve bir anlamda iş ortağı olan hükümet ve özellikle de Tayyip Erdoğan düşmanlaştırıldı?
Ne oldu da tarihte görülmemiş bir şekilde elde edilen 80 milletvekili, 102 belediye başkanlığı ve tüm demokratik kazanımlar hiçleştirilerek, 'devrimci halk savaşı' başlatıldı?"
Bu soruları o günlerde, demokrat yazarlar, siyasetçiler de sordu ama ne HDP'nin "makul" ismi Ahmet Türk ne de hâlâ güzellemeler yapılan Selahattin Demirtaş cevap verdi.
Ama Altan Tan veriyor. Tan, ABD'den İran'a, FETÖ'den HDP'ye birçok ülke ve siyasi örgütün çözüm sürecini sabote etmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyerek şu ilginç notu düşüyor:
"Beyoğlu'ndaki Cezayir lokantasını mesken tutun zevat, Öcalan'a heyet vasıtasıyla Osman Kavala'nın selamını göndererek karşı tavırlarını ilettiler..."
Gördüğünüz gibi Kavala, bir grubun sözcüsü olarak, Türkiye'nin en önemli siyasi meselesinde devreye girip Öcalan'a nasıl karşı tavır alması gerektiğini iletiyor.
Eski HDP'li Tan, bu rolün basit olmadığını ve nelere yol açtığını ise şöyle anlatıyor:
"Esas dertleri Erdoğan'ı götürmek. 'Erdoğan gitsin de, isterse Türkiye yansın'dı. Amid'i (Diyarbakır), Nusaybin ve Cizre'yi Rakkalaştırmak, Musul ve Halep gibi yerle bir etmekti."
Acaba, Diyarbakır'ı Rakkalaştırmaya siyasi destek vermek AİHM'ye göre suç mu?

Sabah.com.tr