Yazının başlığını Alfred de Zayas’ın bir makalesinden esinlenerek attım. Cenevre Diplomasi Okulu profesörlerinden olan Zayas, ABD’nin yetiştirdiği en önemli hukukçulardan biridir. Birkaç gün önce yayınlanan makalesinin başlığı “bir din olarak NATO” idi.

“Uluslararası hukukun üstünlüğünü çok az önemseyen bir ülke varsa ne yazık ki benim ülkem, Amerika Birleşik Devletleri’dir” diyen Zayas’a göre, NATO’nun kazandığı tek savaş propaganda ve yalan savaşıdır.

Gerçekten de ABD, bugüne dek Birleşmişler Milletler Şartını sayısız kez ihlal etmiş, Viyana Sözleşmesi, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi Statüsü, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, Açık Semalar Antlaşması, Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Protokolü, Viyana Konsolosluk İlişkileri Protokolü, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, Göçmen İşçiler Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi pek çok sözleşmeye uymayı reddetmiştir. ABD ve müttefiklerinin Irak, Libya, Afganistan gibi işgal suçları, apaçık yalanlar bahane edilerek işlenmiştir. Ancak Batı kamuoyunun gözünde ABD’nin ve NATO’nun meşruiyeti hala sarsılmamaktadır.

Zayas, Batılıların hayret verici bir şekilde hala NATO’ya inanmaya devam etmelerinin ancak bir tür iman ile izah edilebileceğini söylemektedir. Zayas’a göre NATO dini, Kalvinist bir inançtır: Seçilmişler için ve seçilmişler tarafından. NATO dininde renkli devrim, kapitalizm, insani müdahale, rejim değişikliği gibi “kutsallar” bulunmaktadır, hukukun üstünlüğü denilen şey “bizim kurallarımız” anlamına gelir. Ve bu din tabii ki çeşitli şeytanlara sahiptir: Bir numaralı şeytan Putin, iki numaralı şeytan Xi Jinping’tir. Bu listeye üç numara olarak da Erdoğan’ı eklesek hiç de abartmış sayılmayız.

Komşumuz olan iki ülkenin çatışmasında Türk kamuoyunun da çok kötü bir sınav verdiğini görüyoruz. Medya kuruluşlarımızın haber merkezleri genel olarak Batı mahreçli bilgiye odaklanmış durumda. Bunların bir kısmı Ukrayna’daki insani drama ilişkin ki habercilerin bunu görmemesi düşünülemez. Ancak önemli bir kısım haber de apaçık dezenformasyon olduğu halde hiç sorgulanmadan ekranlarda yer bulabiliyor. Batı medyasının basitçe bir propaganda makinesi olduğunu kendi deneyimlerimiz ile görmedik mi? Türkiye ve Erdoğan hakkında yapılan onlarca uydurma haber, karalama kampanyaları, aşağılık küfürler ne çabuk unutuldu?

Batı’da şu an iki şey oluyor: Birincisi, medya, savaşın sürmesini garanti etmek için Zelenskiy denen kukladan bir kahraman yaratmaya çalışıyor. Gazı verdikçe veriyor. İkincisi, Batı’nın meclislerinde Batı medeniyetine tapınma ayinleri düzenlenip şeytan taşlama törenleri yapılıyor. Bunun dışarıya yansıması Rus yazarların kitaplarının yasaklanması, bestecilerin repertuarlardan kaldırılması, Rus öğrencilerin okullardan atılması gibi faşizan eylemler oluyor. Akdeniz’de Müslüman mültecilerin botlarını batıran ülkeler, Ukraynalılara kapılarını sonuna kadar açıyor. Gerekçeleri ise hayli düşündürücü: “Çünkü onlar kara kafalı değiller, sarışın mavi gözlüler.”

Zelenskiy’in AB Parlamentosu’nda yaptığı konuşma sırasında Parlamento Başkanı Roberta Metsola Ukrayna’ya teşekkür ederken şu cümleyi kurmuştu: “Yaşam tarzımızı savunduğunuz için size teşekkür ederiz.” Tüm konunun kendini seçilmiş sayan ve üç yüz yıldır dünyanın kanını iliğini sömüren Batılıların “yaşam tarzı” olduğunu anlamamız için yeterli bir beyanat.

Bu yaşam tarzı dedikleri şeyin eski adı “hür dünya” idi. Türkiye “hür dünyada” kalsın diye sayısız askeri müdahale ve darbe gördü. Yüzbinlerce insan darbe mağduru oldu, işkence tezgahlarından geçirildi. Seçilmiş bir başbakan ve iki bakan darağacına gönderildi.

Şimdinin kutsalı ise Bayan Metsola’nın söylediği gibi, yaşam tarzıdır. Ve bu “yaşam tarzı” kavgası kritik önemdedir. Dijital telefonlarla, sosyal medya aygıtları ile güttükleri genç kuşakların eline de turuncu devrimler için bu gerekçeyi vermişlerdi. Cezayir’den Türkiye’ye ve Ukrayna’ya kadar yaşanan dallıgüllü kalkışmaların yakıtı tam da bu “yaşam tarzı” konusu değil miydi? 1725 Aralık, 15 Temmuz işgal girişimi hep bu “yaşam tarzı” gerilimi ile parlatılmadı mı?

Batılılar, ellerine tutuşturdukları dijital prangalarla tüm insanlığın, aynı sözde değerler etrafında toplanıp içip oynayarak felakete sürüklendiği bir dünya arzuluyorlar. Bunun için de otuz yıldır dünyanın her yerinde renkli devrimler yapıyorlar, güçleri yetmezse bombalayıp işgal ediyorlar. Biz ise bu haçlı seferini sorgusuz sualsiz kabul eden içimizdeki alıklarla uğraşmak zorunda kalıyoruz. Başımıza bunca felaket getiren Batı’nın hala bu kadar savunulabiliyor olması bizi Zayas’ın önermesine götürüyor: Demek ki bazı insanlar için Batıcılık, artık bir tür dinsel inanç haline gelmiştir.


Gaffar Yakınca

Aydınlık