Surİye’ye dayatılan uluslararası kumpas ve terör savaşının ilk yıllarında, Cem TV’de Erol Mütercimler’in moderatörlüğünü yaptığı Ayna programında, Suriye’nin toplumsal ve siyasal yapısını anlatmıştım. ‘Komplo teorilerim yok ancak komplo teorileri üzerine bir teorim var’ sözü Sayın Mütercimler’ in o programdan sonra okuduğum bir kitabından zihnimde kaldı. Doğrudur, her konuyu komplolara bağlarsanız o konu ciddiyetini yitirir. Laçkalaşır. Alay konusu haline gelir. Her meselenin altında buzağı arar, her toplumsal olayın arkasında yabancı bir elden şüphe duyar ve maruz kaldığımız her siyasigüvenlikekonomik iflas ve terörün suçunu SiyonistEmperyalist sömürge devletlerin projelerine bağlarsak eksik bir değerlendirme yapmış oluruz.
SİYONİZM VE EMPERYALİZMİ PERDELEME
Ama ve lakin 17 Nisan 2021’de Diken gazetesinde İhsan Dağı tarafınsan ‘Komplo teorileri: İnanmayanlar öne çıksın’ başlığı altında yayınlanan yazıda, “O görünmeyen ve fakat adeta kadiri mutlak varlık ‘biz’e hep tuzaklar kurmaktadır; Yaşadığı ‘reel’ sorunlardan kaçmanın bir yoludur ‘hayali tehditler ve tehlikeler’ icat etmek. Ülkemizi yıkacak, halkımızı bölecek, kaynaklarımıza konacak, sağlığımızı bozacak, bizi ele geçirecektir. Komplocu kafa sürekli böylesi bir varoluşsal kriz içindedir…‘Siyon Önderlerinin Protokolü’nü artık tozlu kitap raflarından aramaya gerek yoktur. Sosyal medyada her an karşınıza çıkabilir, bir dost grubunun ‘çok önemli’ etiketiyle telefonunuza düşebilir.” diyor.
Ne yani Sayın Dağı, dünyada tüm iktidarların şekillenmesinde, tarihin seyrinde, yaşadığımız her olay, kriz, savaş, söylem ve eylemde Siyonizm ve Emperyalizmi göremeyecek kadar köreldiler mi? ‘Siyon Önderlerinin Protokolü’nün bir dinin kimliğini, zihniyetini, varlığını oluşturduğunu bilmiyor mu? Kudüs yanarken manyakça dans eden, şarkı söyleyen ateşi ve ölümü kutsayan fanatik Siyonist Yahudileri seyretmedi mi? Okullarda henüz tıfıl olan, “Büyüdüğümüz zaman bir Arap ve Müslüman öldürmek istiyoruz. Onlardan nefret ediyorum” diyen çocukları tebrik eden alkışlayan öğretmenler ve dinidar adamların zehirli protokolünü inkâr mı ediyor? Yazısında dışı şaşalı ama içi çürük cümlelerle filozofik takılan Siyonizm ve Emperyalizmi aklayan İhsan Dağı gibi, mürekkebini hınzırlıklar için tüketen “Marksist” solakların içine düştüğü durum hazindir.
Evet, bir ev soyuluyorsa burada hem hırsızın sorumluluğu ve suçunu konuşacağız hem de ev sahibinin aldığı önlemlerde neden yetersiz kaldığını tespit edeceğiz. Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Venezuela’da, Şili’de, Brezilya’da, Arjantin’de, Panama’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Sovyet Rusya’da, Yugoslavya’da, Lübnan’da, Libya’da, Afganistan’da, Hindistan’da, Çin’de, Suudi Hanedanlığında, İran’da, Türkiye’de ve dünyanın her coğrafyasında şahit olduğumuz krizler, trajediler, savaşlar kuşkusuz ki sadece Siyonizm ve Emperyalizmin habis projeleri sebebiyle değildir.
Doğrudur, sömürge devletlere karşı etkili önlem alamayan, ülkesi ve milletini koruyamayan, ülke zenginliklerini milleti ile paylaşmayan, adaleti sağlayamayan, devlet, millet ve ordu dostluğunu pekiştiren unsurları üretmeyen, eğitim, sağlık, konut ihtiyaçlarını sağlayamayan, rüşvet, talan, yağma, kayırım, mezhepçilik ve daha nice hastalıkların müsebbibi hükümetler de en az yabancı müdahaleler kadar zararlı ve sorumludur. Zira atasözüdür; Balık baştan kokar. Baş kokarsa vücut çürür. Doğrudur, komplo teorileri ve mevcut krizleri yabancı kumpaslara bağlayan aciz iktidarlar kendi sorumluklarını örtbas etmek için bu üsluba sıkça başvururlar.
Doğrudur, her olayı ve gelişmeyi 100 Tanrıya ve bu tanrıların başında gelen hanedanlıkların eseri olarak değerlendirirseniz bu mahalli ve yabancı oligark zümreye ilahiyat atfetmiş olursunuz. O vakit mutlak kadir ve muktedir olan bu Tanrılara karşı savaşmak Don Kişotluk olur. Finanse ettikleri düşünce kuruluşlarını, kendilerini tanrının seçkinleri olarak gören Siyonistlerini, Masonlarını, Musevilik vasfını kaybetmiş fanatik Yahudilerini, sivil toplum örgütlerini, lejyonerlerini, okullarını, üniversitelerini, sinemalarını ve medyalarını dünya nizamına yön veren ve geleceği şekillendiren mutlak otorite unsurlar olarak pazarlarsanız o zaman insan ruhuna ElFatiha’yı okumak kalır.
TEKELCİ KAPİTALİZMİN ETKİSİ
Doğrudur, Tekelci Kapitalizmin (emperyalizmin) askeri sanayide, finans kuruluşlarında, gıda, sağlık, eğlence sektöründe, turizm, kumar, pornografi, uyuşturucu sektöründe işgal ettiği güç devasadır. Tahrip gücü yüksektir. Âleme zararı büyüktür, telafisi zor boyuttadır. Ama hiçbir güç, örgütlü, toprakvatan şuuru yüksek ve tarih bilinci pekişmiş bir milletin gücü ile baş edemez. Ve Milli bir iktidar bir ülkenin ve milletin yaraları ne kadar derin olursa olsun sarar ve iyileştirir. Tarih bilinci yüksek, etrafında olup biteni sebepsonuç ilişkileri içinde okuyan, sorgulayan, perde arkasını araştıran, toplumu aydınlatan vicdanlı kalemlere ihtiyacımız var.
Biontech şirketinin kurucusu ve sahiplerinden olan Prof. Uğur Şahin ve eşi Prof. Özlem Türeci’nin son açıklamasını okuduğumda bir şeylerin doğru olmadığını hissetim. Şahin, "Aşı üretimimiz 2019'da 10 bindi. Ortağımız Pfizer ile yılsonuna kadar 1 trilyon dozdan fazla aşı üreteceğiz. Bu müthiş bir artış." demiş. Şahin ve Türeci Almanya’nın en zenginleri arasında 8. sıradalarmış. 1 trilyon aşıdan sonra hem Almanya’nın hem de Âlemin en zenginleri arasında olacaklar.
Biraz sonra ortaya koyacağım sebeplerden dolayı kanaatim odur ki Almanya’da ilaç sanayi sektörünün devleri Sayın Uğur ve eşi Özlem hanımı vitrindeki mankenler olarak istihdam etmektedir.
Prof. Şahin, Hatayİskenderunlu yoksul bir Alevi işçi ailenin evladı. Almanya’da çalışan babasının yanına 4 yaşındayken 1969’da gitmiş. Çalışmış, didinmiş, okumuş ve alanında başarılı bir hekim olmuş. Tebrik ediyoruz. Almanya’da doğan, önceleri rahibe olmak isteyen ama hekim olan Eşi Özlem hanımın ailesi biraz daha varlıklı. Her ikisi Alman vatandaşı. 2008’de kurulan Biontech şirketinin değeri 100 milyar doları aştı. Korana virüs salgınında Dünyaya umut oldular. Sadece Korana Virüsüne karşı etkili değilmiş. Şahin müjdeyi vermiş; Şükürler olsun, virüsün Delta varyantına karşı da koruyormuş.
19902008 yılları arasında kendisi ve eşinin toplam brüt maaşlarını biriktirseler ancak iki araba ve iki ev sahibi olmaları için yeterlidir. Henüz 2008’de kurduğu Biontech şirketin sermayesi olan 180 milyon avroyu nereden buldular? “Türk” hekimler, “Müslüman” şirket sahipleri propagandasıyla başta Türkiye olmak üzere aşı propagandası ve pazarlaması yapmaktadırlar. İlime yaptıkları katkıları ve aşı sahasında ortaya koydukları çaba ve buluşları küçümsemiyorum. Aksine ulaştıkları makam, sahip oldukları imkânlar ve gayretkeşlik, hırs ve ilmi disiplin ile nelerin başarılabileceğini göstermeleri açısından takdire bile müstahaktırlar. Ama ve lakin bu hikâyenin sadece bir yüzü.
BIONTECH’İN ASIL SAHİPLERİ
Bu yüzün perde arkasında Almanya, Avrupa ve Dünyanın en büyük tekelci ilaç holdingleri var. Burada devreye aslında Biontech şirketin “asıl” sahipleri olan Andreas ve Thomas Strüngmann kardeşler giriyor. Ayrıca Eylül 2019’da Biontech şirketine 55 milyon dolar sermaye aktaran Melinda ve Bill Gates Vakfını da hatırlatmalıyız. Vakıf daha sonra bu miktarın iki katını ödedi. 2004’te 1,6 milyar dolar satış ile önemli bir pazar payı elde eden kardeşlerin ilaç fabrikası Hexal AG Biontech’in önemli finansörü ve %50’den fazla pay ile ortağı. 2005’te Hexal şirketini 6,7 milyar dolara satmışlar. Sadece Biontech şirketinin ürettiği Pfizer Kovid19 aşısının satışından paylarına düşen miktar 8 milyar avro.
Şirketin ABD ve Singapur aşı üretim merkezleri var. 2023’te benzer merkezleri Çin’de açmayı planlıyor. Ancak Çin Halk Cumhuriyeti bu projeye henüz izin vermiş değil. Bu merkezlerde yüzlerce milyon Kovid19 aşısı üretilecek. Böyle devasa bir şirketin Almanya devleti ve tekelci ilaç holdingler için ne derece stratejik önemde olduğu ve “Türk” ve “Müslüman” iki hekime bırakılmayacak kadar devasa bir para basan makine olduğunu görmeliyiz. Yoksa Dünya Sağlık Örgütü tarafından onay almış diğer aşılar yerine benim aşımı olmayan ülkeme gelemez, vize alamaz denilir miydi? Aşımı tüketmezsen ekonomik yardımda bulunmam, kredi vermem, ürününü satın almam, sana hassas teknolojileri vermem, silahımı satmam demez mi? Şimdi yüzlerce milyar dolarlık piyasa ürünü olan bu koronavirüsü ve aşısını sorgulayanlar, bunun arkasında bir Siyonistemperyalist hinlik arayanlar komplo şizofreni midir?
Aydınlık