Fidel Castro, 2000 yılında BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada şunları söylemişti:

“Gelişmiş ülkeler dünyadaki patentlerin yüzde 97’sini ellerinde tutuyorlar, gezegenin en iyi beyinlerini tekellerine almış durumdalar. Bu ülkeler, son kırk yılda Latin Amerika’dan bir milyon profesyonel beyin aldılar. Tekrar ediyorum, tam bir milyon profesyonel! ABD tüm bu insanları kendisi yetiştirmiş olsa, O’na maliyeti 200 milyar dolar olacaktı. Dünyanın yoksul milletleri, üniversitelerinde yetişten en iyi meyveler ile gelişmiş ülkeleri işte böyle besliyorlar.

Size bir örnek vereceğim: Son 10 yılda Nobel Fizik Ödülü kazanan 22 bilim insanının 19’u ABD’den çıktı. Aynı durum, tıp ve diğer bilimlerdeki ödüller için de geçerli. Bilginin kalkınma için temel varlık olduğu günümüzde, Üçüncü Dünya ülkeleri kendi yetiştirdikleri en iyi yeteneklerden sürekli olarak mahrum bırakılmaktadır.”

GÖÇÜN BOYUTLARI

Castro’nun konuşmasının üzerinden geçen on dokuz yılda bu adaletsiz tablonun pek değiştiğini söyleyemeyiz. 2016 tarihli bir Dünya Bankası raporuna göre, 19902010 arasında geçen yirmi yılda, dünya üzerindeki göçmenlerin sayısı yüzde 40 artarken yüksek eğitimli göçmenlerin sayısındaki artış bunun tam üç katı, yüzde 120 olmuş.

Dünyadaki yüksek nitelikli göçmenlerin sayısı 40 milyon olarak tahmin ediliyor. Bunun yüzde 75’ini oluşturan 30 milyon göçmen OECD ülkelerinde yaşıyor. OECD ülkeleri arasında en yüksek payı ise 10 milyonun üzerinde bir rakamla ABD alıyor. ABD’yi anadili İngilizce olan diğer ülkeler, Kanada, İngiltere ve Avustralya izliyor. Bu dört ülke dünyadaki yüksek eğitimli göçmenlerin yarısından fazlasını (22 milyon kişi) alıyor.

Yüksek eğitimli göçmenler, bu gelişmiş ülkelerin belirli bölgelerinde yoğunlaşıyorlar. Silikon Vadisinde çalışan akademisyenlerin yüzde 56’sı ve yazılım mühendislerinin yüde 70 yabancılardan oluşuyor. Batı Avustralya’daki doktorların ve tıp uzmanlarının yüzde 60’ı yabancı. Benzer şekilde New York ve Londra finans alanında, Milano modacılıkta dünyanın en gelişmiş beyinlerini alıyor.

NOBEL’DE NETLEŞEN ADALETSİZLİK

Fidel Castro’nun verdiği örnekte olduğu gibi, bilim ve teknoloji alanında en gelişmiş beyinlere doğru gittikçe, göç sorunu daha keskin bir görünüm alıyor. 19012011 arasında tıp, kimya, fizik ve ekonomi alanlarında verilen Nobel ödüllerinin yüzde 80’i ABD, Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa’daki kurumlarda çalışan bilim insanları tarafından alınmış. Bu dönemde ABD 330, İngiltere 90, Almanya 69 ve Fransa 33 ödül almış.

Özellikle ABD’nin bu yüksek başarısı büyük oranda göçmen bilim insanlarında dayanıyor. Son 35 yılda, Amerikan kurumlarında çalışan akademisyenlerin Nobel ödüllerindeki payı yüzde 65 olmuş ve bu insanların yarısından çoğu ABD dışında doğmuş, göçmen bilim insanları. Bu dönemde verilen 661 Nobel ödülünden 203’ü göçmen bilim insanları tarafından kazanılmış ve bunların yüzde 53’ü (107 kişi) ABD kurumlarında çalışan kişilerden olmuş. Başka bir deyişle, tüm Nobel ödüllerinin yüzde 16’sı Amerikalı olmayan akademisyenler tarafından Amerika’ya kazandırılmış. Başka ülkelerin kurumları için çalışırken Nobel ödülü alan Amerikalı bilim insanlarının sayısı ise sadece 4 olmuş, yani toplam ödüllerin yüzde 0,6’sı. Bilimin en uç noktasında çalışan dünyanın en parlak beyinleri söz konusu olduğunda ABD lehine var olan dengesizlik açıkça görülüyor.

PATENTLER VE MUCİTLERİN GİDİŞİ

Dünya Fikri Mülkiyet Organizasyonu WIPO’nun verilerine baktığımızda, (Castro’yu doğrulayacak şekilde) patentler açısından da aynı durumun geçerli olduğunu görüyoruz. Dünyadaki tüm patentlerin yüzde 10’undan fazlası göçmen kökenli insanlar tarafından alınıyor. 20002010 yılları arasındaki patent kayıtlarına göre bu üretici beyinler arasından da aslan payını ABD kapıyor. Amerika, neredeyse dünyanın tüm ülkelerinden yüksek miktarda mucidi kendine çekiyor. Bu dönemde teknolojik gelişmelere imza atan 200 bin üretici beynin ABD’de yaşayan göçmenler olduğu görülüyor.

Buraya kadar, beyin göçünün kazananlarını anlattık. Gelecek yazımızda bir de kaybedenler cephesine bakacağız.


Aydınlık