Alman başbakanlık binası, orijinal adı ile Bundeskanzleramt, Berlin’in en güzel bölgelerinden biri olan Tiergarten’de yer alır. Dışarıdan bakıldığında son derece mütevazı duran bu yapı, aslında Dünyadaki hükümet merkezlerinin en büyüğüdür. Giriş kapısını karşınıza aldığınızda, solda en üstte yer alan büyük pencere başbakanın ofisine aittir. Ne kadar doğrudur bilinmez, yapıya bakan bazı turistlerin, ofisinde çalışırken Şansölye’yi görebildiği söylenir.

ALMAN EKONOMİSİNİN BÜYÜK SORUNU

Uzunca bir süredir bu makamın sahibi olan Bayan Merkel’in, geçtiğimiz Pazartesi günü bazı önemli misafirleri vardı. Eyalet yönetimleri, işveren örgütleri ve işçi sendikalarının temsilcileri Almanya için çok önemli gördükleri bir sorunu konuşmak üzere hükümet ile bir araya geldiler. Bu sorun, Almanya’nın nitelikli iş gücü ihtiyacıdır.

Raporlara göre, Almanya’nın 2 milyon kişiyi bulan nitelikli işgücü açığı, ekonomide her yıl 30 milyar Avro kayba yol açıyor. Alman şirketleri nitelikli iş gücü açığını en büyük risk olarak görüyor. Bunun için, Ağustos 2019’da yabancı nitelikli işçi alımını kolaylaştıran özel bir göç yasası çıkarıldı. Bu son toplantının maksadı da Mart 2020’de yürürlüğe girecek yasanın uygulanması için gerekli kurumsal hazırlıkların yapılmasıydı. Toplantının ardından Dışişleri Bakanı HeikoMaas’ın “Hükümet bu sorunu çözmeyi ciddiye alıyor” sözleri Almanların yabancı yetenekleri kendilerineçekme konusundaki kararlılığını gösteriyor.

İSTENENLER İSTENMEYENLER

Aynı Almanya, 2016’dan beri göçmenlerin ülkelerine geri dönmeleri için de bir program uyguluyor. Bu program kapsamında Alman hükümeti, kendi rızası ile ülkesine dönecek yada üçüncü bir ülkeye gidecek göçmenlere ayda 1200 Avro yardım yapmayı taahhüt ediyor. Ayrıca çocuk başına 600 Avro da ek yardım veriliyor. Program, 2018 Kasım’ında özel bir reklam kampanyası ile öne çıkarıldı.

Sol tarafından “utanç verici” olarak nitelenen bu kampanyanın sonuçlarını henüz bilmiyoruz ama Alman devletinin bu iki zıt tutumu önemli bir noktaya işaret ediyor: Göç özel bir politika başlığıdır ve yaygın ezberin aksine, her durumda istenmeyen bir sorun olarak ortaya çıkmamaktır. Devletlerin yabancı göçmenlere yaklaşımı göçmenlerin niteliğine göre değişmektedir. Bir yandan niteliksiz göçmenlerden kurtulmaya çalışan ülkeler, öte yandan “insan sermayesi” olarak gördükleri ve ekonomiye katkısı olduğu düşünülen kimselerin önüne adeta kırmızı halı sermektedir.

YETENEKLER İÇİN ULUSLARARASI REKABET

Şimdi çok ilginç bir başka bilgiye bakalım: Almanya, beyin göçü yolu ile kendi yetişmiş insan gücünü en çok kaybeden ülkelerden biridir. Ülke dışına göç eden tüm Almanların oranı %5 iken, eğitimli Almanlar arasında bu oran iki katına çıkmakta, yüzde 9,5’i bulmaktadır. Almanya, okullarında yetişen her on beyinden birini kaybetmektedir!

Merkel’in zirveden sonraki sözleri önemlidir: “Bu alanda büyük rekabet var, Almanya’nın nitelikli elemanlar için diğer ülkelere kıyasla daha çekici koşullar sunması gerekir. Bu sorun çözülmezse Almanya’da eleman bulamayan şirketler ülkeyi terk edebilir.”

İTİCİ VE ÇEKİCİ ETKENLER

Tam da bu noktada, göçün iki temel bileşeninden söz edebiliriz: İnsanın yaşadığı ülkeyi terk etmesine yol açan İTİCİ ETKENLER (pushfactors) ve hedef ülkeye gitmesine yol açan ÇEKİCİ ETKENLER (pullfactors).

Dünyada nitelikli insan gücünün bir bölümü hareket halindedir. Ülkeler, bu hareketliliğin kazanan tarafında yer alabilmek için, özel politikalar geliştirerek itici etkenleri zayıflatmaya, çekici etkenleri güçlendirmeye çalışırlar. İşte Almanya’nın çift yönlü politikası tam anlamı ile böyle bir bakışa oturmaktadır. Bir yandan işine yaramayan göçmenlerin kendi ülkelerindeki itici etkenleri zayıflatmaya çalışırken, diğer yandan nitelikli iş gücü için kendi çekici etkenlerini güçlendirmektedir. Haftaya devam edeceğiz...

Gaffar Yakınca

Aydınlık