Sovyetler Birliği yıkılmazdan önce, ABD ve Rusya arasında bir denge vardı. Tüm dünya ilişkileri, bu denge etrafında bir dengeye oturmuştu.
Denge, yani belirsizliklerin asgariye ulaştığı yer, yani bir ölçüde önünüzü görme hali…
Belirsizliğin ve dengesizliğin temel kaynağı; çıkarların sürdürülebilir olduğuna dair inancın tükenmişliğidir.
İnancın tükenmesi, güvenin tükenmesidir.
Dünya ölçeğinde yaşadığımız bu inanç kaybı, belirsizliklerin temel kaynağıdır.
ABD, eski çıkarlarının devamını sağlayamadığından, en büyük belirsizlik kaynağı olarak ortaya çıkıyor. Hatta bu durum ABD yönetimine de yansıyor.
Amerika hem kendi içindeki çıkar çatışmalarını hem de kendi dışında ki çıkar çatışmalarını artık yönetemiyor.
Yaşadığımız süreç; birçok farklı çıkarın, birbiri ile çatışmasının yumağına benziyor.
Devletler içinde, devlet kadar büyük şirketlerin oluşumu, belirsizliklerin ve güven kaybının diğer kaynağıdır.
Çok uluslu şirketlerin çıkarları, çok değişkenlik göstermekte hem ulus devletler ile çatışmaya hem de ulus devletler içerisindeki, palazlanmakta olan, işbirlikçi şirketlerle çatışmaya eğilimlidir.
Çok uluslu şirketlerin çıkarları hem devletler ile hem de tüm halkların çıkarları ile çelişiyor.
Devletleri, halkların seçtiği yöneticiler mi yönetecek, yoksa çok uluslu şirketler mi yönetecek belirsizliği dünyayı kasıp kavuruyor.
Birçok ülkede, devletlerin yöneticileri, çok uluslu şirketler ile ortak bir şekilde, halklarını yönettiğinden, halkların devlet yöneticilerine karşı güveni kalmamıştır.
Avrupa’nın birçok ülkesinde, seçimlerde oy kullanma yüzdesinin hep %50’nin altına düşmesi de bunu açıklıyor. Belirsizliğin bir kaynağı olarak da halklar ile yöneticiler arasında ki güven kaybıdır. Siyaset kurumuna karşı halkların güveni kalmamıştır.
Daha net ifade edersek; halklarla çok uluslu şirketler karşı karşıyadır. Halkların temel örgütü olan devletler, finans kapital tarafından satın alındığından, finans kapital yöneticileri ve yönetim tarzını değiştirmek istiyor.
Bu derin belirsizlik, halklarla, çok uluslu şirketlerin arasında ki kavganın sonunda belirlenecektir. Ya da belirsizlik daha da derinleşecektir.
Bu belirsizlikler içinde Türkiye’nin yeri nerede derseniz, ya da çıkarlarını nasıl koruyacak veya sürdürecek diye sorarsanız, bence öncelikle kendi iç dengelerini yerli yerine koymasındadır.