BEKÇİ
Türkiye’ye ayak basar basmaz yaptığım işlerden biri mutlaka dostumuz Devrim Uygun’u ziyaret etmek olurdu. Buluşmalarımızın klasik adresi Devrim’in üç yıl boyunca insan üstü bir çaba ile ayakta tuttuğu Altıntepe’deki Sabahattin Ali Kültür Merkezi idi. Yine böyle bir akşamüstü, lokale vardığımda Devrim’i bekçi üniformalı iki genç adamla oturur buldum.
Devrim, çok sıcak kanlı herkesle kolayca arkadaşlık kurabilen biridir. Mahallenin yeni göreve başlayan bekçileri ile de ahbap olmuş. Bekçiler, mesaileri başlamadan önce Devrim Ağabeylerine uğrayıp bir merhaba demeye başlamışlar.
O akşamüstü bekçiler ile yaptığımız sohbetin beni şaşırttığını itiraf etmeliyim. Bu genç insanların belki çok ileri bir tahsilleri yoktu ama az çok mürekkep yalamış, hiç değilse hayata dair fikri olan kimseler oldukları anlaşılıyordu. Biraz felsefeden, dinden konuştular. Erzurumlu olanın, kendi yaşamından örnek vererek, feodal bağların insanı nasıl kıstırdığını, özgürleşmek için en önce bunlardan kurtulmak gerektiğini söylediğini hatırlıyorum. Onlar görevlerine gittikten sonra Devrim ile bu genç adamlar üzerine konuşmuş, memleketimizin insan malzemesinin zenginliğine sevinmiştik.
Bizim ayarı bozulmuş sözde “solcu” basınımız, en son işte bu bekçileri koydu hedef tahtasına. İşaret HDP/PKK’lı Sezai Temelli’den geldi. Temelli, “Bekçilere silah verip terör estirecekler” diye bir iddia attı ortaya. Terör örgütlerinin hak ettikleri gibi muamele gördükleri gelişmiş ülkelerde olsaydı, “hadi oradan, sen önce temsil etmeye kalktığın terör örgütüne bir bak” derlerdi. Bizde ise maalesef utanıp arlanmadan onun bu sözünün peşine takılanlar, “çakma haberler” ile HDP/PKK’nın imdadına koşanlar oldu.
Türkiye Gençlik Birliği, kendi sitesinden yayınladığı bir yazı ile bu çirkinliğe güzel bir yanıt verdi. TGB’nin yayınladığı verilere bakılırsa, mahalle bekçilerinin yeniden göreve başlaması ile güvenlik hizmetlerinde çok ciddi gelişme sağlanmış. Binlerce kayıp insan bulunmuş, sayısız ruhsatsız silah yakalanmış, hırsızlık suçları büyük oranda azalmış, çocuklarımızı zehirleyen uyuşturucu şebekelerinin eli kolu bağlanmış. İstatistiklerde yer almıyor ama, bekçilerin varlığının taciz ve hayvana karşı işlenen suçlarda da önemli bir caydırıcı olduğunu biliyoruz.
Uzun süredir kısır siyasi kamplaşmaların dışına çıkamayan solcularımızın düşünce ufku, kategorik bir devlet düşmanlığından öteye gidemiyor. Bu düz mantık, onları öyle bir noktaya sürüklüyor ki neredeyse üzerinde devlet yazıyor diye devlet hastanelerinin bile kapatılmasını isteyecekler! (Nitekim, “zorunlu eğitime hayır” diyerek okulların kapatılmasını istedikleri de vakidir.) Hal böyle olunca, asıl hedefi devleti yıkmak, ülkeyi bölmek, hatta Türk milletini tamamen yok etmek olan terör şebekelerinin oyuncağı haline gelmeleri kolaylaşıyor.
Şehirlerimiz büyüdükçe asayiş sorunları da büyüyor, güvenlik ihtiyacımız artıyor. Evinize giren hırsız, çocuğunuza tasallut eden sapık sizin hangi partiye oy verdiğinize bakmıyor. Siyasi fikrimiz ne olursa olsun hepimizin sağlık, güvenlik, eğitim ihtiyaçlarımız var ve bunu sağlamak devletin asli görevlerinden biri. Bu ihtiyacın nasıl karşılanacağına ya da kalitesinin nasıl artırılacağına dair hiçbir öneriniz yok, ama sabah akşam bekçiyi, polisi aşağılıyor, kamu görevi yapan insanları şeytanlaştırmaya çalışıyorsunuz. Vatandaşın yaşam kalitesini olumlu olarak etkileyen, sokaklarda güvenliği artıran bir kuruma düşmanlık etmek, son tahlilde halkın kendisine düşmanlık etmek değil midir?
Aydınlık