Veryansın Tv
Türk Silahlı Kuvvetleri, 9 Ekim 2019’da, Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG ve IŞİD terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekatı’nı başlatması sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı meşru müdafaa niteliğindeki operasyonlar bir çok ülke tarafından ‘işgal’ olarak nitelendirildi.
Peki bu açıklamaları yapan ülkeler kendi siyasi ve askeri politikalarında nasıl bir geçmişe sahipler?
FRANSA
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’nin Suriye’deki Barış Pınarı Harekatı sonrasında “Suriye’deki tek taraflı operasyonu güçlü bir şekilde kınıyorum. Türkiye’nin buna en kısa zamanda bir son vermesini talep ediyorum” diyerek yapılan operasyonu ‘tek taraflı’ diye nitelendirerek eleştirdi.
Peki ‘tek taraflı operasyon’ olarak nitelendirdiği Türkiye’nin meşru müdafaa savaşına karşı duruş sergileyen Fransa nasıl bir geçmişe sahip?
Hatırlayalım:
Cezayir İşgali
5 Ağustos 1945’te Cezayir’de yapılan törenlere katılanların Cezayir bayrağı taşımaları sonrası Fransa işgal kuvvetlerinin yaptığı silahlı saldırılarda Cezayir kaynaklarına göre en az 45 bin kişi hayatını kaybetmişti.
1 Kasım 1954’ten 19 Mart 1962’de ilan edilen ateşkese kadar Cezayir halkını yaklaşık yedi buçuk yıl boyunca bir buçuk milyon Cezayirli şehit etmişti.
Fransa’nın katliam yaptığı ülkeler sadece bununla da sınırlı değil:
Benin: Fransızlara karşı ayaklanmalar kanla bastırıldı.
BurkinaFaso: Fransa’nın hakimiyeti genellikle güç kullanarak olmuştur.
Cibuti: Fransız sömürgesini hiçbir zaman kabullenmek istemeyen Müslüman halk direnişlerini Fransa baskıyla ve zulümle bastırdı.
Çad: Fransızlar, 1917’de Çad’da dini hayatın yeniden düzenlenmesi konusunda Abese şehrinde bir sempozyum düzenleneceğini açıkladılar, bunu her tarafta ilan ettiler. 400 kadar bilim adamı sempozyumun düzenleneceği salona toplandı. Ancak çok geçmeden Fransiz güçleri salonu her taraftan sararak toplanan bilim adamlarının hepsini öldürdüler.
Gabon: Fransızlar 1839’da, bir sömürge merkezi kurdular. 1958’de Fransız Milletler Topluluğu’na bağlı özerk bir sömürge statüsü verildi. 17 Ağustos 1960’ta da bağımsız bir ülke haline getirildi.
Gine: Fransızlar, diğer Batı Afrika ülkelerinde yaptıklarını Gine’de de yaptılar. 2 Ekim 1958’de bağımsız devlet oldu.
Kamerun: 1916’da Fransızlar ve İngilizler Kamerun’u işgal etti ve aralarında paylaştılar. Fransız Kamerunu denilen kısım 1 Ocak 1960’ta yapılan bir referandum sonucunda bağımsızlığını elde etti.
Komor Adaları: Fransa, 1 Ocak 1976’da Mayot Adası dışındaki adaların bağımsızlığı kabul etti. Ekim 1978’de devletin resmi adı “Komorlar Federal İslâm Cumhuriyeti” oldu.
Moritanya: Moritanya halkı işgal yönetimine karşı sürekli mücadele etti. Fransa yönetimi, 5. Fransız Cumhuriyet Anayasası’nı kesinlikle reddeden Moritanya’ya Fransız Milletler Birliği içinde bağımsız bir üye statüsü verdi.
Nijer: Nijer toprakları 19. yüzyılın sonlarında Fransız sömürgeciler tarafından işgal edildi ve 3 Ağustos 1960 tarihine kadar Fransız işgalinde kaldı. Fransız işgalciler, diğer Afrika ülkelerinde başvurdukları baskı uygulamalarına aynen Nijer’de de başvurmuşlardır.
Senegal: 1958’de Fransız Uluslar Topluluğu’na baglı özerk bir cumhuriyet statüsü verildi.
Tunus: 12 Mayıs 1881’de Fransız sömürgeciler tarafından işgal edildi. Fransızlar işgal ettikleri bütün diğer ülkelerde başvurdukları zulümlere burada da başvurdular. Bu zulme karşı bağımsızlık yanlısı örgütlenmeler ve bazı ayaklanmalar oldu. Ancak bütün bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırıldı. 20 Mart 1956’da bağımsız oldu.
İTALYA
Barış Pınarı Harekatı nedeniyle Türkiye Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağıran ülkeler arasına İtalya da katıldı.
İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio sosyal medyada yaptığı açıklamada, “İtalya, Ankara’nın girişimini kınamaktadır ve bu nedenle Türk Büyükelçinin Dışişleri Bakanlığı’na çağrılması için talimat verdim” dedi.
İTALYA NEDEN DESTEK VERMİYOR?
İTALYAPKK DOSTLUĞU
İtalya PKK terör örgütü kurulduğundan beri, örgüte siyasi ve ekonomik destek veren ülkeler arasında yer alıyor.
TSK’nın açıkladığı envantere göre İtalya da ABD gibi silahların seri numaralarını silerek PKK’ya veren ülkeler arasında. Son on yılda güvenlik güçlerinin PKK’ya yaptığı operasyonlarda ele geçirdiği mayınların yüzde 60’ı İtalya’ya ait. Tabancalarda da İtalya imzası var. İtalya ayrıca PKK’lı teröristlere siyasi eğitimin verildiği bir ülke.
Ayrıca ”İtalya‘nın Emilia Romagna Bölgesi’nde yer alan Parma vilayetinin ilçesi olan Berceto Belediye Meclisi’nce 5 Ekim 2019 tarihinde teröristbaşı Abdullah Öcalan’a fahri hemşehrilik verilmesi de bu dostluğu açıkça destekler nitelikte.
ERMENİSTAN
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı da harekâtı kınayarak, bunun bölgedeki durumu kötüleştireceği, siviller arasında kayıplara ve yeni bir insani krize yol açacağı açıklaması geldi. Bakanlığa göre, harekât azınlıklar için ayrı bir endişe verici durum oluşturuyor.’dedi.
BARIŞ YANLISI TUTUM SERGİLEYEN ERMENİSTAN’IN GEÇMİŞİ
Barış Pınarı Harekatı’nda siviller arasında verilebilecek kayıpları vurgulayan Ermenistan 8 Mayıs 1992’de Dağlık Karabağı işgal etmiş, 20.000’i geçkin Azeri’yi katletmişti. Aynı yıl, 18 Mayıs’ta, Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı ayıran Laçin bölgesini işgal etmiş, Ermeni saldırıları 1993’te de devam etmiş ve Kelbajar, Agdam, Fuzuli, Jabrayil, Gubatlı ve Zangelan gibi, Dağlık Karabağı çevreleyen bölgeler de Ermenilerin eline geçmişti. Saldırılar sonunda bir çok insan yaşamını yitirmiş, binlerce aile yurdunu terk edip mülteci olmuştu.1994 yılından bu yana Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20’si Ermeni işgali altında bulunuyor.
Bugüne bakacak olursak Dağlık Karabağ’da artık hiç Azerbaycanlı yaşamıyor ve savaşın neden olduğu toplam ölü sayısı 30 bin civarında. Sadece, Ermenilerin 1992 yılında yaptığı Hocalı katliamında 613 kişi öldürülmüş, 487 kişi de sakat bırakılmıştır. Savaş nedeniyle Azerbaycan’ın uğradığı maddi zarar ise 22 milyar doları bulmaktadır.
JAPONYA’NIN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ
Japonya Kabine Genel Sekreteri Yoshihide Suga, harekâtın bölgedeki gerginliği tırmandırdığını, Suriye krizinin askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini kaydetti.
Bu açıklama ise, pasifize siyasetten vazgeçip son yıllarda yasalarını savunmacı tutumdan aktif konuma taşımaya çalışan Japonya politikaları ile pek uyuşmuyor.
Yıllarca Kore’yi işgali altında bulunduran Japonya’nın 2015 de senatoda kabul ettiği Terör yasasını çabuk unuttuğu görülüyor.
Yasa ise, ‘örneğin, Kuzey ile bir çatışma durumunda Güney Kore’ye lojistik destek vermek, Kuzey Kore’nin ABD’yi hedef alan füzelerini düşürmek (Japonya için tehdit unsuru oluşturmasalar dahi), deniz ticaret yollarının güvenliğini sağlamak (bu yolların kullanımının kısıtlanması Japonya’nın bekası için tehdit oluşturması durumunda) için askeri operasyon düzenlemek’ gibi eylemleri kapsıyor.
İNGİLTERE,AMERİKA ve İSRAİL’İN SAVAŞI KILIFINA GÖRE UYDURMA YÖNTEMLERİ
İNGİLTERE
İngiltere Barış Pınarı Harekatı sonrasında ‘operasyonun insani sonuçları ağır olursa, Erdoğan biliyor ki uluslararası suçlamalara – ve muhtemel ABD ve Avrupa Birliği yaptırımlarına – maruz kalacak.’ Şeklinde açıklamada bulundu.
Oysa tarihi sömürgeler ve işgallerle dolu olan İngiltere , kendi askeri politikalarında BM maddelerini kendine göre yorumlayarak, eylemlerini kendine göre meşrulaştırdığı Caroline olayını unutmuşa benziyor.
Caroline olayı:
Caroline olayı, 1837’de Kanada’nın İngiltere’ye karşı verdiği bağımsızlık savaşı sırasında çıkmıştır. Savaş sırasında Kanadalılar ihtiyaç hissettikçe yakındaki ABD eyaletlerine sığınıyor ve onlardan yardım alıyordu. ABD Hükümeti tarafsızlık politikası izliyordu. Kanadalılar, Kanada’daki Navy adasından İngiliz gemilerine saldırıyor ve ihtiyaç duydukları silah yardımını Caroline adlı bir Amerikan bandıralı gemi vasıtasıyla temin ediyorlardı. Ancak İngilizler Caroline’i bir Amerikan limanı olan Schlosser’de ele geçirmiş, ders olsun diye de Niagara Şelalesinden aşağı atmıştır. Bu olayda bazı ABD vatandaşları yaşamını yitirmiş, bunun üzerine sorumlu görülen bir İngiliz tutuklanmıştır. Olay sonrasında İngiliz Dışişleri Bakanı, İngiltere’nin meşru müdafaa ve kendini koruma hakkına dayanarak bu eylemi gerçekleştirdiğini ifade etmiştir. Bu olayda İngiltere, gemiyi yok ederken meşru müdafaa hakkı çerçevesinde hareket ettiğini ileri sürmüştü. İngiltere’ye göre Caroline korsan bir gemiydi ve ABD kendi sınır hattında kendi yasasını uygulayamadığına göre İngiltere meşru savunma için gerekli önlemleri almıştı. ABD, İngiltere’nin bu görüşünü reddetmiş ve sorun hakemliğe götürülmüştür. Hakemlik kararına göre meşru müdafaa hakkının kullanılması için tehlikenin o an ortaya çıkmış, ani, başa çıkılmaz ve başka hiç bir korunma yoluna başvurmaya imkân bırakmayacak nitelikte olması gerektiği belirtilmiş ve bu olayda İngiltere’nin meşru müdafaa boyutlarını aştığı ortaya çıkmıştır.
MEŞRU MÜDAFAA VE ÖNLEYİCİ MEŞRU MÜDAFAA FARKI
BM Anlaşması, belirli koşullar altında kuvvet kullanmayı meşru görmüştür. 51. madde kapsamında bir devletin kuvvet kullanabilmesi için bir silahlı saldırıya uğraması zorunlu olduğuna göre, silahlı saldırıya varmayan kuvvet kullanımlarıyla veya tehditleriyle ve küçük sınır uyuşmazlıklarıyla karşılaşan devletin meşru müdafaa hakkı doğmamaktadır.
Meşru müdafanın zaruret, aciliyet, orantılılık olmak üzere üç ön şartı vardır. Uluslararası hukukta meşru müdafaa için güç kullanmak yasal ve meşru bir haktır fakat bu hakkın doğması için devlete yöneltilen silahlı bir saldırı olması gerekmektedir. 11 Eylül öncesi döneme ait önleyici meşru müdafaa kavramının öne çıktığı olaylara örnek olarak “Küba Füze Krizi”, “1967 Arapİsrail Savaşı” ve İsrail tarafından Bağdat’taki gösterilmektedir.
ÖNLEYİCİ MEŞRU MÜDAFAA
Önleyici Meşru Müdafaa ise Amerika ve İsrail’in sonradan üretmiş olduğu bir kavramdır. Önleyici meşru müdafa; bir devletin kendisine karşı gerçekleşme ihtimali olan bir tehdide karşı göstermiş olduğu tepkidir. Bu tepki meşru müdafaanın doğası hakkında önemli sorular ortaya çıkarmaktadır. Bir saldırı olmadan önce o saldırının ne zaman ve ne boyutta olacağı bilinmeden yapılacak bir meşru müdafanın aciliyet, orantılılık ve gereklilik durumunu tespit etmek imkânsızdır.
Tüm bunların dışında, meşru müdafaa hakkını kullanacak devletin, saldırgana karşı orantılı olup olmaması tespit edilemeyecektir. Bu durumda, uluslararası sistemin güvenliğini ve barışını temin etmeye çalışan uluslararası hukuku içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır.
Kaldı ki,51. Madde’de yer alan tanıma göre, bir devlet kendisine yapılan saldırıya BMGK devreye girene kadar meşru müdafa adı altında karşı saldırı düzenleyebilir. BMGK uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla önlemler ve yaptırım kararları aldığı an, mağdur devlet müdafa hakkına son verip bu görevi BMGK’ya bırakmak zorundadır.
İSRAİL
Netanyahu, “İsrail, Suriye’deki Kürt bölgelerine yönelik Türk işgalini şiddetle kınıyor ve Türkiye ve vekilleri tarafından Kürtlere yönelik etnik temizliğe karşı uyarıda bulunuyor” ifadelerine yer verdi.
Oysa yıllardır Filistin’de katliamlar yapan, 1967’deki Altı Gün Savaşları sırasında Suriye, Mısır, Ürdün ve Irak’a yaptığı saldırıları önleyici meşru müdaafa amacıyla gerçekleştirdiğini ileri süren İsrail’in , PKK/YPG tarafından sürekli saldırıya uğrayan Türkiye’nin Barış Pınarı Harekat’ını BM 51. Maddesi uyarınca ‘meşru müdafaa’ kapsamında değerlendirmeyip, işine geldiği gibi yorumlaması ise kanlı tarihi ile örtüşmüyor.
AMERİKA’NIN IRAK İŞGALİ VE 11 EYLÜL DÖNEMİ
Afganistan’daki Taliban gruplarının 11 Eylül saldırılarından sonra yok edilmesi için Afganistan’a saldıran ve ardından Irak’ın ABD’ye yönelik fiilî bir saldırısı olma masına rağmen Irak’a önleyici meşru müdafaa hakkını kullanarak operasyonlar başlatan Amerika’nın ise, Barış Pınarı Harekatı’nda aktif saldırı ve zarara maruz kalan Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını kullanmasına tepki göstermesi ise hukukun üstünlüğü değil üstünlüğünün hukukunun geçerli kılınmaya çalışıldığının tipik bir örneği olarak karşımıza çıkmaya devam edeceğinin somut bir örneğidir.
Kaynak:
- http://blog.milliyet.com.tr/fransaninsomurgetarihi/Blog/?
- BlogNo=340491https://www.sabah.com.tr/galeri/dunya/pkkyadestekverenulkelerhttps://veryansintv.com/ocalanafahrihemsehrilikverenitalyayaturkiyedentepkibuyukelcicagrildi/
- BM ANTLAŞMASI’NDA MEŞRU MÜDAFAA HAKKIUmut Kedikli