Samsun’da başlayan kurtuluş mücadelemizin, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere neferlerini taşıyan Bandırma Vapuru, bir asır sonra bu kez sahnede yoluna devam ediyor. Başarılı tiyatrocu Kosta Kortidis’in yazıp yönettiği ve rol aldığı oyun, güçlü kadrosuyla üç gün süren o çetin yolculuğa, izleyicileri tanık ediyor. Tarihe sonuna kadar sadık kalan oyun, gemidekilerin aralarındaki sıcak ve samimi diyaloglarıyla seyirciyi de içine çekiyor. Kurmayların heycanına, vapurun arızalarından ötürü İsmail Hakkı Durusu ve Üsküdarlı Tahsin’in kaygısına, Atatürk’ün millete olan sonsuz güvenenine ve bağımsızlık fikrine bağlılığına tanık oluyoruz. Fikriye Hanım’ın sahnelerinde gözler buğulansa da, kaptan ve yardımcısının şakalaşmalarıyla oyun yüzlerde tebessüm oluştuyor.
Oyunda Akın Kaplan, Ali Karagöz, Alişan Özkan, Aslı Çelebi, Bahadır Cihat Aygen, Emre Buldum, Kosta Kortidis, Merve Akaydın, Okan Şevket Duman, Özdemir Çiftçioğlu, Sinan Çelik rol alıyor. Oyunun müziklerinde Altuğ Akınsel’in, kostümünde Fadim Üçbaş’ın, dekorunda Batuhan Bozcaada’nın, görsel tasarımında Aydan Çınar’ın imzası bulunuyor. Birçok tarihi uyarlama eseri bulunan Kosta Kortidis ile Bandırma Vapuru oyununa ve tiyatro yaşamına ilişkin konuştuk.
- Bu oyunun önemi nedir? Neden Bandırma Vapuru’nu sahneye taşımayı tecih ettiniz?
Ulus devlet benim için çok değerli. Cumhuriyet, yurttaşlık meselesidir. Alt kimlik, üst kimlik, yan kimlik, orta kimlik değil bir çatı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve Türkçe konuşan herkes Türktür fikrinden yola çıkırıyom. Bunu da her zaman her yerde söylüyorum. Aslında biz bir üçleme yapmayı düşünüyoruz. Bandırma Vapuru birinci ayak sonra yine hiç kimsenin yapmadığı ve cesaret etmediği bir Ankara ayazı yani İnönü’yü bütün hayatıyla sahneye taşımak istiyorum. Üçüncü olarak da Cumhuriyet’i işlemek istiyoruz.
‘ATATÜRK’E CESARET EDEMEYEN İNÖNÜ’YÜ HEDEF ALIYOR’
- Oyun nasıl ortaya çıktı, Bandırma Vapuru fikri nasıl aklınıza düştü?
Aslında bu oyun Akın Kaplan’ın fikridir. Ben önce İsmet İnönü’yü yazacaktım. Çünkü hiç İnönü oyunu yazılmamış. Atatürk’e laf söyleyemeye cesaret edemeyen kim varsa İsmet Paşa’ya saldırıyor. Bana da “Sen nasıl İnönü’yü seversin?’’ diyenler oluyor. Yahu neden sevmeyeyim, bu ülkeye hizmet etmiş en önemli insanlardan birisi İnönü. Ama Milli Mücadele’nin 100. yılında olduğumuz için, Bandırma Vapuru’nu yapalım dedik. Bandrıma Vapuru’nu yazmaya başladım.
‘ANLATILMAMIŞ KAHRAMANLARIMIZ VAR’
- Yazarken nasıl bir yol izlediniz?
Bandırma Vapuru’nu dümdüz yazamazdım. Birkaç alt metni olması, bu ülkenin insan mozaiğini görtermem gerekirdi. Anlatılmamış kahramanlarımız var. Mesala kim bilir Cevat Abbas Bey’i, Refet Bele’yi bile sorsak anca ismi hatırlanıyor. Refik Saydam var o gemide, daha sonra Başbakanlık yaptı. Kazım Dirik var sembol isim. Geminin kaptanı İsmail Hakkı Durusu ve yardımcısı Üsküdarlı Tahsin var. Ben o isimlerin tarihi şahsiyetlerine zerre halel getirmeden, yer yer seyirciyi gülümsetmek de istedim. Onların aralarındaki şakalaşmalarını, duygularını göstermek, izleyicinin de onlarla bağ kurmasını sağlamak istedim.
- Hangi kaynaklardan beslendiniz?
Kitapları açıp, ansiklopedilere bakıp, yazmadım. Çünkü Milli Mücadele uzmanı olabilecek kadar hakimiyetim var. Gün, gün, tarih, tarih süreçleri bilirim. Atatürk’ün Nutuk’undan yararlandım. Bazı tarih sitelerinden yararlandım. Genelkurmay arşivlerinden yararlandım. Esame listelerinde, gemide olanlara, kumandanların rütbelerine baktım. Birinci perdenin sonunda, radyo anonsundan gelen 76 tane isim, gemide bulunanlar. O isimlerin hepsini anmak istedim. Kurmay kadrosunu biliyoruz ama makine dairesinde çalışanlar, katipler de var o gemide ve hepsi birer nefer.
‘FİZİĞİNİ DEĞİL FİKRİNİ, EYLEMİNİ GÖSTERİYORUM’
- Son dönemde özellikle Atatürk’e fiziksel özellikleriyle benzeyen seçimler yapılıyor işlerde. Hatta Atatürk’e benzemek moda ve meslek haline dahi dönüştü. Ama sizin oyununuzda bunu görmüyoruz. Mustafa Kemal’i canlandıran oyuncu fiziksel olarak onu andırmıyor. Neden böyle bir tercih yaptınız?
On civarında oyun oynadık. Bir kişinin Atatürk’ü karakterini oynayan Ali Karagöz’ü yadırgadığını görmedim. Çünkü oyunun yönetsel yapısını, rejisini şu şekilde kurduk: Bu bir hayal ve ideal buluşması. Dolayısıyla hiç kimse anatomik özelliklerinden yola çıkarak Mustafa Kemal aramayacak, fikir arayacak, söz arayacak, eylem arayacak. Mesela Sovyetleri de belirtiyorum. Ve büyük bir gururla. “Aa, Sovyetler Birliği Türkiye’ye yardım mı etti?’’ diyorlar. Tabii ki etti. Öyle bir yardım etti ki insanların ağzı açık kalır.
- En büyük müttefikimiz Sovyetler, gönderdikleri yardımların kaydı ortada.
Öyle bir şey ki, sandık sandık altınlar, tüfekler, beygirler yollamışlar. Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı’nda iki tane Sovyet askeri temsilcisi vardır.
- Bandırma Vapuru yolculuğunu anlatırken neyi öne çıkarmak istediniz?
Bandırma Vapuru çok önemli bir sembol. Bir sürü spot cümlesi var oyunun: “Bir seferden daha fazlası’’, “Karadan yürüyen gemi’’, “Kadın olmadan ihtilal olmaz’’ gibi. Aslında Bandrıma Vapuru sakat bir gemi, iki kere batmış, İngilizler vurmuş, Allah’a emanet gidiyorlar. Bu vapura binerken, Cumhuriyete gidecek bir yol var. Çünkü Mustafa Kemal Paşa yakın dostlarına Cumhuriyet fikrinden çok daha evvel bahsediyor. Bunu da sembolleştirmek lazım. Cumhuriyetin ilanından sonra o sembolü aramışlar ama parçalanmış, bitmiş. Ben üstüme düşen vazifeyi yerine getirmeye çalıştım.
‘ULUS DEVLET BİR ÇATIDIR’
- Oyunda sahaflık yapan “Kosti’’ karakteri var. Bu karakteri kiminle özdeşleştirdiniz ve bu karakter üzerinden vermek istediğiniz mesaj nedir?
Evet, Kosti benim. Ben de Trabzonluyum, Pontusluyum. Kortidis’ten de anlarsınız, idis ile biten soy isimler aslında Pontus kökenlidir. Fakat benim soy ağacım, 7 değil 77 ceddim, Misakı Milli sınırları içerisinde doğmuş. Oyunda da bahsetmeye çalışıyorum. Binlerce yıldır bu coğrafyaya bağlı kalmışız, sonra da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmak nasip olmuş. Kosti karakterini koymamdaki esas neden şu; bu ülkede Ermeni var, Yahudi var, Rum var, Çerkez var, Laz var, Pomak var, Kıpçak var, Abaza var, Kürt var, neler var neler. Çok güzel hepsi olsun. Ama Türküm de diyin. Ben diyorum, ne var bunda, sakınca var mı? Hiç bir şeyim eksilmiyor. Hiç bir sıkıntı da hissetmiyorum. Ulus devlet bir çatıdır, bundan korkmaya gerek yok.
- Türk milleti tanımı zaten ırksal aidiyetlere göre yapılmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk milleti denir’’ diye belirtiyor.
Evet kesinlikle. Ama hiç haketmediğim şekilde çocukluğumda, gençliğimde, üniversite yıllarımda ‘’Ya sizin generalleriniz de neler yaptılar’’ diyenler oldu bana, ben de ‘’Benim Kıbrıs’ta generalim yok ki, ben Kıbrıs Rumu da değilim’’ dedim. Ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. Bütün atalarım da bu topraklarda yaşamış. Abim 18 ay, babam 2 yıl, dedem 4 yıl askerlik yaptı Türk ordusunda. Konu kapanmıştır, daha ne anlatacağım.
‘VATAN SAVUNMASI ÇOK KUTSALDIR’
- Yunanlılar burayı işgal ettiğinde kendi ordularında isyan bayrağı açanlar da vardı, Türklerle savaşmak istemeyen Yunan komünistleri kurşuna dizildi.
Evet yoldaşlara kurşun sıkmayın diyen ve divanı harbe gönderilip kurşuna dizilen 200’ün üzerinde Yunan askeri var. Hacınesti ve kral, ‘megali idea’ düşleriyle büyük bir felakete sürüklediler, Yunanistan harbi kaybettikten sonra 20 yıl kendine gelemedi. Milli mücadelenin dayandığı en temel nokta yurt savunması yapmak. Ben buna çok değer veririm. Sen Agamemnon’dan bahsediyorsun burası benimdi diye. Ona gidersek o zaman senin de değildi, gidelim Miken uygarlığına. Binlerce yıldır Türkler Anadolu’da yaşıyor, burası yurt edinilmiş, vatan savunması yapıyor.
- Sizin tarihi uyarlama işleriniz çok fazla. Filmografinizde, oyunlarınızda çokça örnekleri var. Tercihinizin bu yönde olmasının sebebi nedir?
Çok seviyorum. Yaptığım, yazdığım işlerde gerçekten kurgulanmış ya da gerçek olabilecek hadiselerin üzerinden gidiyorum. Mesela 14 dile çevrilmiş “Rulet” isimli oyunum var. “Rulet’te İkinci Dünya Savaşı’nı bir tek hücre içerisinden anlatmaya çalıştım. Sovyetlere esir düşen iki Alman askerinin hikayesini anlatıyorum. Oyun bu kadar tanınmadan evvel “Yahu nasıl ya?! Sen nasıl Sovyetleri nasıl gösteriyorsun” diye söyleyenler oldu. Yahu kimseyi kötü gösterdiğim yok. Ama Almanlarda da Nazi Subayı olup insan olan, bilmeden vatanına bir şekilde hizmet ettiğini sanan, zorunda olduğu için cepheye gitmiş kimse yok mu? Var, bunu anlattım.
‘ÖMER SEYFETTİN SAHNEYE GELİYOR’
- İleriyi dönük projeleriniz var mı?
Ömer Seyfettin’i yazdım, yüzüncü ölüm yıl dönümünde Ömer Seyfettin’i sahneye koyuyoruz. 5 Mart’ta “Tiyatro Rudius”la bir dünya prömiyeri yapacağız. Türkiye’de ilk defa Ömer Seyfettin oynanacak. Biyografilerden İnönü yazmayı düşünüyorum. Bir de Gözyaşı Sarayı, yani Osmanlı’da çok önemli yerlere gelmiş kadın sultanları yazmak istiyorum.
RUHBANLIK YOLUNDAN TİYATROYA DÖNÜŞ
- Tiyatroya nasıl başladınız?
Zoğrafyon Rum Lisesi’nde okurken, okulumuzun müdürü Yani Demircioğlu, Ferkiköy Rum Tiyatrosu’nda bir tiyatro kolu kurmuştu. Seçmelere girdim ve çok yetenekli olduğum belirtildi. Sonra bir başrol oynadım, ardından turneler yapıldı. Lise son sınıfa geldiğimde tiyatro sınavlarına gireyim dedim. Ama benim için biçilen yol başkaydı. Ağabeyim Rum Patrikhanesi’nde memurdu, şimdi emekli oldu. Bir aile büyüğümüz orada çok önemli görevlilerden biriydi. Ben de haftasonları kilisede koroda çalışıyordum. Benim için biçilen görev şuydu, liseden sonra Selanik’te Aristotales Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitireceğim. Sonra döneceğim, takdis edileceğim ve Patrik tarafından ruhbanlık yolum açılacak. Bu biçilen hayatı yapamayacağımı söyledim kendi kendime. Sonra Yani Bey’e gittim, ona anlattım. O da Patrik ile çok yakın ‘’Ben bunu söyleyemem nasıl yapacağız? Bir çare bulalım’’ dedi. Kimya öğretmenim Ari Çokona’ya gittim, kendisi çok değerli bir çevirmendir de, ona durumu anlattım. Bana “Çok şanslı bir çocuksun. Benim alt komşum Bülent Emin Yarar’la Bennu Yıldırımlar. Seni onlarla tanıştırırım, yetenekli bulurlarsa seni sınava hazırlarlar’’ dedi. Onlarla dostluk kurdum. Ardından Devlet Tiyatroları’ndan Güliz Canbulak ile Nişan Şirinyan ile tanıştım. 5 günde konservatuvar sınavına hazırlanıp, kazandım. Sonrasında Yıldız Kenter’in öğrencisi oldum. Çok şey öğrendim ondan. Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda çalıştım. Rulet oyununu yazdım, aslında yazar olmak aklımda yoktu. Tuncer Cüceloğlu, Kemal Başar, Nesimi Kaygusuz ile de bir araya geldim. İlk oyunumdan sonra bana ‘’Oyun da yazacaksın’’ dediler, yazdım. Şimdi 26 tane oyunum var.
‘TÜRKÇE’YLE HİZMET EDİYORUM’
- Vatansever durşunuzun kaynağı nereden geliyor?
Ailemden geldi. Ben Rum asıllıyım, anadilim Yunanca, Rum Lisesi mezunuyum, bununla da iftihar ediyorum. Ama vatanım Türkiye ve vatanımı seviyorum. Dedem çok vatansever bir adamdı. Bana “Evladım, bizim vatanımız bu ülkedir. Biz bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin ekmeğini yiyoruz. Bu ülkede doğduk, atalarımız, dedelerimiz hepsi buralı. Doğduğun, doyduğun, bayrağının dalgalandığı yer senin vatanın’’ derdi. Ben Türkiye’yi seviyorum, devletimi seviyorum. Ve ülkeme Türk dilinde hizmet ediyorum. En sevdiğim sözüm şudur: “En büyük vatanseverlik, kullandığın dili ve imlasını çok iyi bilmektir.” Ben yurtdışında biliniyorum, oyunlarım üniversitelerde yabancı dillerde okutuluyor. “Nereli bu adam?’’ dediklerinde ‘’Rum asıllı Türk oyun yazarı Kosta Korkidis’’ diye takdim ediliyor. Hepimizin yaptığı iş ile devletine, milletine, ülkesine hizmet etmesi gerekiyor. Benim işim bu. Türk dilinde oyun oynuyorum, Türk dilinde oyun yazıyorum.
- Atatürk ve İnönü sizin için ne ifade ediyor?
Atatürk en tepede, yatsınmaz, tartışılmaz, kurucu önder. O yön veren, bir arada tutan, tayin eden devrim adamı, fikir adamı, bugün herşeyi ona borçluyuz. Atatürk eşittir Türkiye Cumhuriyeti.
İnönü ise ikinci önder. Birçok insan Bandırma Vapuru’na binenler dahil, Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk’ün yanında değil. Yanında olan, ondan ayrılmayan, kendi yaşantısından bile feragat edebilendir İnönü. Kendi dusuncelerinden vazgeçecek kadar da Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlı biri. Ben bunu çok degerli buluyorum. Daha önce de belirttim Atatürk’e saldırmaya cesaret edemeyen İnönü’ye saldırıyor.
- Başarılı bir tiyatrocu olarak, tiyatro yapmak isteyen gençlere önerileriniz neler olacak?
Sevgisiz bir iş yapılmıyor. İnsan sevgisiyle, güven duygusuyla, aidiyet hissiyle, yol arkadaşlığıyla başarı olur. Bilgi, eğitim olmadan bir şey olmuyor. İnsan her aşamada kendisiyle bir sınavın içinde olmalı ve “Ben nereye kadar geldim neler yapabilirim?’’ demeli. Eğitim bitmeyen bir süreç. Ben okulu bitirdim, 23 yıldır tiyatro yapıyorum, 26 oyunum var, ödüller aldım. Türkiye’nin en önemli yazarlarından biri kabul ediliyorum. Bunlar başkalarının benim için söyledikleri. Ben hala yeni bir oyun yazarken bu soruları kendime soruyorum.
Dünyayı takip etmek, dil, siyaset, coğrafya, tarih bilmek lazım. Ülkenin nereden nereye geldiğini bilmek lazım. Yereli bilmeden ulusal, ulusalı bilmeden de uluslararası olamazsınız. Tesadüfen başarı yoktur.
Aydınlık