Akar, Türkiye’nin İdlib’deki varlığını anlatırken, Suriye’ye yönelik düzenlenen harekâtlarla terör örgütünün sahip olmaya çalıştığı deniz çıkışına dikkati çekti:
“Bizim İdlib’de ne işimiz var! Rejim Ruslarla birlikte oradaki kendi insanını bombalıyor, insanlar evini barkını terk edip kaçıyor. Derdimiz herkes yerinde dursun, baskı yapmayın. Orada bir hat oldu, kuzeyine rejim geçmiyor. Sulhu ve sükûnu sağlamaya çalışıyoruz. Sahada generallerimiz gerektiğinde de biz Sayın Şoygu ile görüşüyoruz. Biz orada o koridora müdahale etmeseydik Irak sınırından Akdeniz’e kadar bir koridor oluşacak ve çok daha farklı gelişmeler olacaktı. Zamanında verilen karar ve operasyonla bu oluşum engellenmiş oldu.
YPG’nin PKK olduğunu açık ve net şekilde teröristlerin elebaşı söylüyor. Bunu ABD’li dost ve müttefiklerimize kabul ettiremiyoruz. Onlarla konuşuyorlar, görüşüyorlar. Bu müttefiklik ruhuna, iş birliğine orta ve uzun vade işlere olumsuz etki eden bir konu.”
‘Yunanistan Lozan’a uymadı’
Ege ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilim olmasaydı, TürkYunan ilişkilerini ortak projeler adına turizm bakanlarına sorabilirdik ama durum öyle değil. Haliyle konuşmanın geniş bir bölümünü TürkYunan ilişkilerine ayırdık.
“Lozan Antlaşması ‘23 ada var, bunlar silahlandırılamaz’ diyor. Bunun 16’sı silahlanmış. Bunu söyleyince adamlar, bizi tehdit ettiler diyor. Silahlandırmışsın, yanlış yapmışsın. Sonra kalkıp tahrik diyorlar. Kutlamayı Sakız, Sisam, Koyun adasında yapıyor, ağzımızın içinde. Bu provokasyon. Bunlar tahrik değil de nedir? Barışçıl yol ve yöntemlerle konuşalım, görüşelim dedik. Dışişlerinin görüşmeleri var, diğer tarafta NATO’da ayrıştırma görüşmeleri var. Adamlar toplantıya gelmiyor. Bir de savunma bakanlıkları arasında güven ve güven artırıcı önlemler toplantıları var. Bunların üç toplantısını yaptık, dördüncü görüşme için Yunan komşularımızı bekliyoruz. Uluslararası hukuk diyoruz, iyi komşuluk ilişkileri diyoruz, diyalog diyoruz. Provokatif eylem, söylem ve hareketlerle bir yere varamayacaklarını görmeleri lazım. Ne tarihte ne günümüzde herhangi bir adanın kara suları 6 mil, hava sahası 10 mil diye bir şey yok. Harp okulu yüzme standardı 2 bin metre. Meis 1950 metre mesafede. Bu kadar yakın bir yer. 10 kilometrekarelik bu adaya 40 bin kilometrekarelik deniz yetki sahası istiyor. Bir taraftan da yeni ittifak çalışmaları yapıyor. Zaten ittifaktayız, neyi arıyorsun?”
Ege’de denge değişir mi?
Anlaşmazlık büyük olunca Yunanistan’ın Fransa’dan aldığı Rafale savaş uçaklarının Türkiye’ye sorun olur olup olmayacağını, Ege’de dengenin Yunanistan’a lehine değişip değişmeyeceğini sordum:
“Yunanistan’da bazı ülkelerin de teşvikiyle bir silahlanma hevesi var. Dinamik bir ortam. Çok olasılık var. Biz işimizi takip ediyoruz. Ama bunların beyhude çabalar olduğunu hep söylüyoruz.”
Hudut güvenliği
Türkiye’nin 2021 yılında tartıştığı konulardan biri de yasa dışı göç oldu. Taliban’ın Afganistan’ı işgalinden sonra Türkiye’ye girişlere dair çok haber yapıldı bu sene ve konu zaman zaman siyasi tartışmalara da döndü. Bakan Akar’a bu konuyu da sorduk:
“ ‘Hudut, namustur!’ ifadesini tiye alan bazı konuşmalar oldu. ‘Afganlar geliyor, sınır kevgir oldu’ gibi söylemler. Hudutların Cumhuriyet tarihinin en sıkı kontrol edildiği bir dönemini yaşıyoruz. Hem alınan fiziki tedbirler hem oradaki birliklere yaptığımız takviyeler. Modüler beton duvarlar 4 metre genişliğinde, 4 metre derinliğinde hendekler, tel çitler, kuleler, gözetleme kuleleri, yollar yapıldı. Orada kaçakçılar, teröristler, sığınmacılar var. Bunlardan bir kısmını daha hududa gelmeden engelliyoruz veyahut giriyor, yakalıyoruz. Jandarmaya teslim ediliyor. Ayrıca teröristler var, yakalanıyor, onlara da gerekli işlem yapılıyor. Orada ciddi mücadele var.”
‘Sayın Aliyev gereğini yaptı’
Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanan Karabağ Savaşı ve sınır hattında yer yer yaşanan çatışmalar da sorularımız arasındaydı. Özellikle de Batı’nın Minsk Grubu’nu yeniden devreye sokmaya çalışmasını sorduk Bakan Akar’a: “Azerbaycan’ın toprakları 30 sene işgal altında kalıyor. Kimse bir şey yapmıyor. 44 günlük harekâtın ardından Minsk grubu eş başkanları Aliyev’in karşısına geliyorlar. Aliyev sizi ben mi çağırdım, 30 sene neredeydiniz diyor. Ateşkesi kontrol eden Türk ve Rus askerlerinin olduğu Ortak Merkez var. Önemli olan Sayın Cumhurbaşkanımızın etkisiyle Sayın Aliyev’in uzattığı barış elinin tutulması. Bunun en büyük yararı da Ermenistan’a olacak. AzerbaycanErmenistan, AzerbaycanTürkiye ve sonrasında 6’lı ilişkiler Kafkasya’da istikrarın sağlanması, şu anki hedef o.”
‘Cin şişeden çıktı’
Türkiye’nin elini rahatlatan gelişmelerden biri de yerli savunma sanayiinin gösterdiği gelişim. Konuşmamız sırasında bu konu da gündeme geldi haliyle. Bakan Akar, “Cin şişeden çıktı. Özel sektörü, kamu kurumları bu işe girdi, yoğun şekilde devam ediyor. Hafif silah işleri bitti, İHA/SİHA/TİHA bitti, gemi yapıyoruz. Tasarlıyoruz, inşa ediyoruz. Son olarak Milli Deniz Topu yaptık. Dünyada bunu sadece dört ülke yapıyor. Yaptıklarımız sadece kendimiz için değil, dost ve kardeş ülkelerin de ihtiyaçlarını karşılayacak durumdayız” sözleriyle anlatıyor pozisyonu.
Hem örtülü ambargo hem NATO’da destek
TürkiyeABD ilişkilerinde tarih tekerrür ediyor belli ki. 1978 yılında Başbakan olarak NATO Zirvesi’ne katılan Bülent Ecevit, sonuç bildirgesine imza koyması istendiğinde, “Hem bir NATO müttefiki olarak Türkiye’ye ambargo uyguluyor hem de ambargo nedeniyle yerine getiremeyeceğimiz sözler vermemizi istiyorsunuz” demişti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a F35 ve yeni F16 satın alma talebimizi sordum. Bakan Akar, F16’lar ile F35’in ayrı kulvarlar olduğunu söyleyerek başladı cevabına. Yabancı Askeri Satışlar kapsamında, Ankara’daki ABD Askeri Ataşesi’ne mektubun yazıldığını ve sürecin ilerlediğini söyledi. F35 meselesine gelince, Ekimde ABD heyeti Türkiye’ye gelmiş ve müzakereler başlamış. İkinci görüşme yeni yılın ilk aylarında Washington’da olacakmış. Bakan Akar’ın sözlerinden çıkardığım sonuç, bu görüşmeler Türkiye’nin F35 programına dönmesinden çok ödenen para ve ortak kurulan şirketin tasfiyesine yönelik görüşmeler. Gezi boyunca yaptığımız konuşmalardan çıkardığım bir diğer sonuç, Almanya da, Merkel’in Başbakan olduğu dönemde deniz altı satışında işleri biraz yavaştan almış. Gelelim tarih tekerrür ediyor dediğim duruma: Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; “Madem bir NATO, bir savunma paktı var, Türkiye’nin gücü kuvveti NATO’nun gücünün katma değeri; siz Türkiye’nin gücünü açıkkapalı ambargolarla engellerseniz nasıl olacak diye NATO’da söylüyoruz” diyor. Batı, Türkiye karşısında 43 yıl sonra aynı çelişkiyi yaşıyor yani...
‘Libya’da zor zamanlarda bizden başka kimse yoktu’
2021 yılında Türkiye’nin Libya’da ne işi var sorusu da çok soruldu. Aslında Yunanistan’ın Doğu Akdeniz planına darbe vuran ekonomik münhasır alan anlaşması bile cevap açısından yeterli olabilir ama Türkiye’de nedense atlanıyor o detay. Bakan Akar’a, Türk askerinin Libya’dan çekilmesi için Fransa ve İtalya’dan gelen mesajları sorduk:
“Libya’da yasal hükümet beş ülke ve NATO’ya mektup yazarak yardım istedi, tek olumlu yanıtı Cumhurbaşkanımız verdi. Yaşananların ardından siyasal çözüm ortamı doğdu. O dönemde kimse ortalarda yoktu. Bu işler bittikten sonra herkes Trablus’a gelmeye başladı. Türkiye’yi orada tanıyanlar son derece saygı duyuyor. Biz ‘Libya, Libyalılarındır’ diyor, barış ve huzur içinde bir Libya’nın teşekkülünü istiyoruz. Konuşmalarımız, görüşmelerimiz devam ediyor.”