Aydınlık gazetesindeki tartışma hız kesmeden devam ediyor.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Aydınlık'taki dünkü yazısında "Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi ve Devlet Bahçeli’nin MHP’si ABD’ye karşı Türkiye cephesindeler. Bu partiler, HDP/PKK ve FETÖ’ye karşı kesin bir tutum içindeler. Mahkemelere, hapisanelere, seçim meydanlarına, savaş boşlarına, iç ve dış cepheye bakarsan, bu gerçeği görürsün. İşte bu nedenle ‘Aynı Gemideyiz’ duruşu, geleceğimizi belirleyecek en temel duruştur. O duruşa karşı savaşarak düşman kampına yuvarlanırsınız! Evet yuvarlanırsınız!" ifadelerini kullanmıştı.
Gazetenin yazarlarından Yavuz Alogan bugünkü “Sadece kitlelerin talepleri önemlidir” başlıklı yazısında İstanbul seçimlerini ele aldı. Alogan bir süredir gazetede süren tartışmalara dahil olarak "İktidar odaklarıyla birleşerek yapılan şeye devrim değil, karşıdevrim diyoruz" dedi.
Alogan yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Lafı uzatmadan hemen somut duruma gelecek olursak, İstanbul’daki beklenmedik tarihsel olay Türkiye’nin yakın geleceğini belirleyecektir. AKP bu şehirde bundan sonra dikiş tutturamaz. İlk kez siyasî iktidarın iradesine karşı kitlesel bir irade, seçim gibi yasal ve meşru bir zeminde oluştu ve AKP’nin kumaşı İstanbul’dan sökülmeye başladı. Seçimin neticesi ne olursa olsun, bu sökülmenin bütün ülkeyi kaplayacağı neredeyse kesindir. Bu yüzden AKP İstanbul’u vermemek için direnecek, vermek zorunda kalırsa belediyeyi çalışamaz hâle getirmek için her şeyi yapacaktır.
‘Yoklama çekmek’ diye bir tabir var. Mesela ‘CHP organize bir suç örgütü gibi çalıştı’ der ve kimlerin tepki gösterdiğine, kimlerin sessiz kaldığına bakarsınız. Bunlar çok tehlikeli hareketlerdir. Siyasî iktidarın her türlü muhalefete polis mantığıyla yaklaşması ve bu mantığı kendi kitlesine aşılamaya çalışması hiç öngörülmeyen yıkıcı sonuçlar doğurur.”
“BİZ ZATEN ÖLMÜŞÜZ DEMEKTİR”
Alogan şöyle devam etti:
“CHP yönetimindeki liberallerin, özellikle bu partinin İstanbul il yönetiminin dünya görüşünü biliyoruz. Fakat iktisadî krizin yönlendirdiği seçmen, seçim fırsatını değerlendirerek, kendisine en sempatik görünen adaya oy verdi. Eskisi gibi yaşamak istemeyen bunalmış halk kitlesinin önüne tahtadan bir totem ya da bir pinokyo koysanız onun peşinden gider. Pinokyoyu mahkûm edeyim derken kitlenin taleplerini görmezlikten gelmek, farklı gündemlerle dikkatleri başka yöne çekmek faydasızdır.
Bazen hiç istemediğiniz insanlar halkta umut yaratırlar. Şimdi burada, çok uzak geçmişten bir örnek vererek, Lenin’in Kanlı Pazar olayında (Ocak 1905) binlerce insanı peşinden sürükleyen Papaz Georgiy Gapon’u Menşeviklere karşı nasıl savunduğunu, Cenevre’de onunla buluşup neler konuştuğunu da anlatırdım ama konu dağılır.
Benzetmek gibi olmasın ama Sayın İmamoğlu tek bir programatik ve ilkeli tavır sergilemeden herkesi kucaklamaya çalışan bir karakter: Anıtkabir’e gidiyor, Eyüp Camisi’nde gizlice namaz kılarken gazetecilere poz veriyor, Türkeş’i tazimle anıyor, aynı ses tonuyla hem Yasini Şerif hem İzmir Marşı’nı okuyabiliyor, Sayın Reis’ten ve Bahçeli’den yardım istiyor. Biz bu karakteri turuncu devrimlerden tanıyoruz. Böyle bir karakteri Türkiye’nin yeni lideri, geleceğin cumhurbaşkanı olarak tanıtmak saflığın çok ötesinde, bir tür aymazlıktır. Fakat bütün bunlar İstanbul halkının yarısının İmamoğlu’na oy verdiği gerçeğini değiştirmez. Bu da her türlü solcu, ulusalcı ve Atatürkçünün şapkayı önüne koyup düşünmesini gerektirir.
Paranoyak olmamız takip edilmediğimiz anlamına gelmez. Fakat bunu da abese vardırmamak gerekir. CIA, Sayın İmamoğlu’nu yıllarca Beylikdüzü’nde gizlice eğitip turuncu bir devrimin liderliğine hazırlayacak kadar içimize girmişse, biz zaten ölmüşüz demektir. Pinokyoyu tahtadan oyan Geppetto’nun kim olduğunu yakında anlarız ya da kitlenin mücadele içinde yontarak ona nasıl bir şekil vereceğini görürüz.”
'DEVRİM DEĞİL, KARŞIDEVRİM DİYORUZ'
Yavuz Alogan yazısını şöyle noktaladı:
'Hocaefendi kulağına üflemiş, PKK ona umut bağlamış gibi muhabbetleri bırakarak, AKP’ye karşı oluşan, son tahlilde laik ve Cumhuriyetçi kitlenin taleplerine kulak vermek, kitle hareketini içeriden izlemek, bu arada hukukun üstünlüğünü ve seçim adaletini kararlı bir tutumla savunmak gerekir. Kitle hareketinin bir ucundan tutmaz, en azından seçmenin hakkını savunmaz ve olay yerinde yer almazsanız size kulak veren insanların sayısı giderek azalır ve Engels’in dediği gibi, ‘kimsenin önceden tasarlamadığı bir şey’ ortaya çıkar. Suyun akışını değiştirmek istiyorsanız giderek taşkına dönüşeceği anlaşılan suya yakın duracaksınız. Sadece kitlelerin talepleri önemlidir.
AKP’nin yarattığı tahribatı gidermek için hayatın her alanında devrim yapmak gerektiğini hep söylüyoruz. Ancak devrim kitlelerle yapılır. İktidar odaklarıyla birleşerek yapılan şeye devrim değil, karşıdevrim diyoruz. Elbette sınıfsal bir devrimden değil, demokratik ulusal devrimin bir evresi olarak siyasî İslam’ın gücünü kıracak bir devrimden söz ediyoruz. Sonrasına bakarız.”
Alogan'ın bu satırları son dönemde AKP ve Erdoğan'a verdiği destekle bilinen Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e bir mesaj olarak yorumlandı.
BAŞYAZIDAN YANIT: “DOĞU AKDENİZ’DE SAVAŞ TATBİKATLARI YAPILIYORKEN NE YAPALIM”
Aydınlık gazetesinin başyazılarını kaleme alan Mustafa İlker Yücel “Türkiye’nin önündeki tehditler zihnimizdeki takıntılar” başlıklı yazısında Aydınlık’a ve Vatan Partisi’ne yönelik eleştirilere yanıt verdi.
Yücel yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Aydınlık, gerçeklerle yüzleştiren gazetedir. Olgularla kavga etmez. Türkiye’nin önündeki sorunları tespit eder ve çözüme odaklanır. Alkış meraklısı değil hakikat savaşçısı olduğu için, öngörü kuvvetiyle maruftur.
Başyazı vurgularına, 2014’ten önceki Ak Parti’nin siyasetleri gösterilerek itiraz ediliyor.
Silivri duvarları sadece tertipçilerin değil siyasetlerinin de üzerine çöktü.
Türkiye ‘Büyük Ortadoğu Projesi, ılımlı İslam ve açılım’ planını bozguna uğrattı ve millileşme sürecine girdi.
Yeni sürecin kavranmasını sağlayamazsak önümüzdeki görevleri belirleyemeyiz.
Süreci yanlış tanımlayan doğru mevziye giremez.
Ekonomi ve güvenlik sorunlarının üzerini atlayarak ulaşılabilecek bir demokrasi yok. PKK’ya belediye vererek, FETÖ’yü okşayarak, ABD’ye göz kırparak teröre ‘demokratik yol’ açmış olursunuz. Arkada bıraktığımız dönemde bu hata yapıldı.
Etnik ve mezhepsel boğazlaşmanın pususundaki ABD’ye en yakın kuvvet, en gerici kuvvettir!
ABD Senatosu’nda ‘Türkiye’yi kuşatma’ oturumları yapılıyorken, Trump ‘Sizi mahvederim’ mesajlarıyla ülkemize gözdağı veriyorken, ‘soykırım’ sopası çekmeceden çıkarılıyorken, S400 ve F35 tartışmaları üzerinden bağımsızlığımız tehdit ediliyorken, ekonomik ambargo planları hazırlanıyorken, Fırat’ın doğusuna binlerce TIR’la on binlerce silah yığılıyorken, Doğu Akdeniz’de savaş tatbikatları yapılıyorken ne yapalım? Gerçekle buluşmak için ağacın altında oturup kafamıza elma düşmesini mi bekleyelim?”