Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan bugün bir brifing yayımlayarak, birçok Avrupa ülkesinde rıza olmadan cinsel ilişkinin yasalarda halen tecavüz olarak kabul edilmediğini söyledi. UAÖ, kusurlu yasaların ve mağdur suçlayıcı tehlikeli kültürün Avrupa’da cezasızlığı kalıcı hale getirdiğini vurguladı.
UAÖ’nün bugün yayımladığı brifingde, 31 ülkedeki tecavüzle ilgili yasalar inceleniyor. UAÖ, bu ülkelerden yalnızca 8’inde tecavüzün rızaya dayalı bir tanımının olduğunu, ülkelerin çoğunluğunda ise yalnızca fiziksel şiddet, tehdit veya zorlama söz konusuysa tecavüzün tanındığını tespit etti.
UAÖ Batı Avrupa ve Kadın Hakları Araştırmacısı Anna Blus konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “#MeToo gibi sosyal hareketler birçok kadını deneyimlerine dair konuşmaya cesaretlendirmiş olsa da, üzücü gerçek şu ki tecavüz Avrupa’da halen çok sınırlı düzeyde bildiriliyor. Tecavüzden hayatta kalan ve adalet arayan cesur kadınların çoğunlukla yasalardaki çağ dışı ve zarar verici tecavüz tanımlarıyla yüzüstü bırakılması ve yargı yetkilileri tarafından korkunç muamelelere uğraması, kadınların tecavüzü beyan ettikleri takdirde kendilerine inanılmayacağı yönündeki korkularını bir kez daha haklı çıkarıyor” dedi. Blus, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yasaların adaleti uygulama ve davranışları etkileme gücü var. Anketler bir kez daha çok sayıda insanın, tecavüze uğrayan kişinin içkili olması, açık kıyafetler giymesi veya tecavüze karşı fiziksel olarak direnmemesi halinde tecavüzün tecavüz olduğuna inanmadığını gösteriyor. Rıza olmadan cinsel ilişki tecavüzdür, nokta. Hükümetler yasalarını bu yalın gerçeğe uygun hale getirmedikleri sürece tecavüzcüler işledikleri suçlarla ilgili cezasız kalmayı sürdürecek.”
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın yaptığı son ankete göre AB’deki her 20 kadından biri, 15 yaşından sonra tecavüze uğruyor ve bu oran, yaklaşık 9 milyon kadına tekabül ediyor. Mevcut şoke edici istatistiklere rağmen sadece birkaç Avrupa ülkesi tecavüz suçunu yasal anlamda gerektiği gibi ele alıyor.
UAÖ’nün brifingde incelenen 31 Avrupa ülkesi arasında yalnızca İrlanda, Birleşik Krallık, Güney Kıbrıs, Almanya, İzlanda, Lüksemburg ve İsveç tecavüzü “rıza olmadan cinsel ilişki” olarak tanımlıyor. İsveç, UAÖ ve diğer örgütlerin yıllardır süren kampanyaları sonrasında geçen aylarda tecavüz tanımını değiştirmişti.
UAÖ’nün araştırmasında ismi geçen diğer ülkeler şunlar: Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Letonya, Litvanya, Malta, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya ve İsviçre.
Tüm bu ülkelerin yasalarındaki tecavüz tanımı kaba kuvvete ve kaba kuvvet uygulamaya; veya zorlama tehdidine; ya da tecavüze uğrayan kişilerin kendilerini savunamayacak durumda olmasına dayanıyor. Bazı ülkeler endişe verici şekilde rıza olmadan cinsel ilişkiyi ayrı ve daha hafif bir suç olarak sınıflandırıyor ve böylece “gerçek tecavüzün” yalnızca fiziksel şiddete başvurulan durumlarda yaşandığına yönelik güçlü bir mesaj veriyor. Örneğin Hırvatistan’da tecavüz suçunun cezası on yılken, “rıza olmadan cinsel ilişki” en fazla beş yıl hapis cezası öngörüyor.
Bazı ülkelerde, tecavüz ve cinsel şiddetle ilgili yasalar, bu suçları halen “onur” veya “ahlak” gibi kavramlarla bağlantılı suçlar olarak değerlendiriyor ve toplumun kadınların bedenini kontrol etme hakkına sahip olduğu düşüncesini güçlendiriyor. Örneğin Malta’da, cinsel suçlar, “aile düzenini etkileyen suçlar” kısmında ele alınıyor.
Tecavüzle ilgili olarak rızayı esas alan tanımlar ve yasal değişiklikler, daima var olan bu suçla mücadele etmek ve tecavüzü önlemek için mutlak çözüm olmaktan ziyade bu mücadelede önemli başlangıç noktalarıdır.
Cinsiyeti ne olursa olsun herkes tecavüze uğrayabilir, ancak tecavüz, kadınları ve kız çocuklarını orantısız şekilde etkileyen bir suçtur.
Brifingin de ortaya koyduğu gibi tecavüzle ilgili adalet arayan kadınların girişimleri yalnızca çağ dışı yasalarla engellenmiyor. Kadınlar sıklıkla önyargılar, mağdur suçlayıcılık, basmakalıp fikirler ve yanlış kanılarla karşı karşıya kalıyor ve tüm bunlar, çoğunlukla tecavüzden hayatta kalan kadınlara destek olmakla ve cinsel şiddet suçlarını soruşturmak ve yargılamakla yükümlü yetkililer tarafından gerçekleşiyor.
Değişim dalgası
UAÖ, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, Avrupa’nın dört bir yanında tecavüzle ilgili cezasızlığa karşı mücadele eden ve ülkelerinin yasalarında değişiklik yapılmasını isteyen aktivistlerin kararlılığına, gücüne ve cesaretine dikkat çekiyor. Geçen yıl kadınlar, birçok ülkede, kamuoyunda bilinen tecavüz vakalarına karşı öfkelerini dile getirmek ve hükümetlerinden daha etkin koruma mekanizmaları talep etmek üzere bir araya geldi.
Nisan ayında, İspanya’da, bir kadına toplu tecavüz etmekle suçlanan beş erkeğin, kadının cinsel ilişkiye rıza göstermediğinin mahkemece tespit edilmesine rağmen daha hafif bir suç olan cinsel istismardan suçlu bulunması üzerine protestolar yapıldı.
Son günlerde, İrlanda’da kadınlar, bir tecavüz zanlısının avukatının, tecavüze uğradığını söyleyen 17 yaşındaki kız çocuğunun “dantelli iç çamaşırı” giydiğini belirterek savunma yapmasına karşı kız çocuğuyla dayanışmak için sosyal medyada #ThisIsNotConsent (Bu Rıza Değil) etiketiyle iç çamaşırlarının fotoğraflarını paylaşıyor.
Bu Pazar günü, Danimarka’da kadınlar en az dört kentte, rıza olmayan cinsel ilişkiyi tecavüz olarak kabul edecek yasal değişikliğin yapılması talebiyle protestolar gerçekleştirecek.
İspanya, Portekiz ve Danimarka’da hükümet yetkililerinin, tecavüzün yasal tanımında yapılacak değişiklikleri tartışmaya açık olduklarını kamuya açıklamışlardı. Bu ülkeler, yakında gerekli yasal değişiklikleri yapabilir.
“Tecavüz, daima ağır bir suç olarak kabul edilmesi gereken ağır bir insan hakları ihlalidir” diyen Anna Blus, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Avrupa hükümetleri, yasalarda değişiklik yaparak ve yargılama süreçlerinde mağdur suçlayıcılık ile cinsiyetle ilgili ve toplumsal cinsiyete dayalı basmakalıp fikirlere son vererek, gelecekte kadınların tecavüzün kendi hatalarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorgulamak zorunda kalmamalarını ve tecavüzcülerin cezalandırılacağından şüphe etmemelerini sağlayabilir. Böylelikle kadınlar, tecavüzden çok daha güçlü bir biçimde korunabilir.”