Şam’da yaşayan Fransız gazeteci Thierry Meyssan, kendisine ait Voltaire sitesinde önemli bir yazı kaleme aldı.

Meyssan, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı Suriye’nin gözlüğüyle yorumlamış.

Özetle diyor ki, “Uluslararası toplum, kamuoyu önünde her ne kadar, Türklerin Suriye’nin kuzeyine yönelik müdahalesinin şiddetinden kaygı duyduğunu belirtiyorsa da, bölgede barışın tesisi için tek ve eşsiz çözüm olan bu müdahaleyi gizlice alkışlamaktadır.”

Gerçekten de, Çin, Rusya, Suriye, İran ve Irak, yasak savar türünden harekatı kınasalar da, aslında desteklediler.

Çin ve Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde bunu eylemli olarak da gösterdi.

Gerçekten de, başta Suriye (Cumhurbaşkanı Esad) ve Rusya olmak üzere, Türkiye, İran, Irak, Lübnan gibi emperyalizmin hedefindeki ülkeler bu harekat sonucu büyük kazanımlar elde etti.

Harekat ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a doğrudan ekonomik  tehditleri sonucu durdu. Ancak gelinen noktada ABD birlikleri PKK teröristleriyle birlikte önemli noktaları terk etti ve Suriye’nin kurtuluşu önündeki en önemli engellerden biri ortadan kalktı.

ABD ile yapılan 13 maddelik anlaşmanın Ankara açısından en büyük kazanımı; ABD ve PKK teröristlerinin 32 kilometre derinliğindeki 444 kilometre uzunluğundaki sınır bölgesini terk edecek olması.

Barış Pınarı Harekatı yapılmasaydı, bunlar asla olmazdı.

Suriye de kaybettiği pek çok önemli kent ve bölgeye yeniden bayrak çekti. Rusya ve Şam’ın yörüngesine giren Kürtler, artık silahı bırakıp bölge siyasetlerine eklemlenecek.

Meyssan, son yazısında Astana ortakları Rusya, İran ve Suriye ile Türkiye arasında varılan gizli anlaşmayı da açıklıyor:

“Rusya, YPG’nin insanlığa karşı suçlularını desteklemediğini ve Hristiyan nüfusun topraklarına geri dönmesine izin vermesi durumunda Türk müdahalesini kabul edeceğini belirtti. Türkiye bunu taahhüt etmiştir.

Suriye, İdlib Eyaletinde buna eşdeğer bir toprak parçasını kurtarabilirse, Türkiye’nin işgalini hemen geri püskürtmeyeceğini açıkladı. Türkiye bunu kabul etmiştir.

İran, bir Türk müdahalesini kınamasına karşın, yalnızca Şiilerin yararına müdahale ettiğini ve Rojava’nın kaderiyle ilgilenmediğini belirtti. Türkiye bunu not etmiştir.”

Buna, ben de Kuşak ve Yol rotası üzerindeki “Kukla Devlet” engelinin kalkmasıyla rahatlayan Çin Halk Cumhuriyeti’ni de ekleyebilirim.

Erdoğan ve AKP’nin 2011’de Müslüman Kardeşler – İhvancı gündemle ABD ve İsrail ile işbirliği yaparken, sonrasında “Halifelik” rüyasından vazgeçtiğini yazan Meyssan, Ankara’nın Temmuz 2019’dan itibaren milliyetçiliği İslamcılığa tercih etmeye başladığını tespit ediyor. (Avrupa Birliği ve Arap Birliği Türkiye’yi kınarken, sadece Türk Keneşi, Pakistan ve Macaristan Ankara’ya destek çıktı.)

İddialı bir tespit, ancak olgulara bakılırsa gerçeklik payı var.

MHP ile ortaklık da bunda etkili oldu.

Barış Pınarı Harekatı, kuşkusuz zamanlama olarak iç siyasete de seslenmekte (ekonomik kriz gündemini değiştirmek ve HDP ile örtülü ittifak içindeki CHP’yi köşeye sıkıştırmak), ama esasen bu harekat, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapılan ilk 5 başarılı hamleden biridir.

Eğer bu harekat Suriye ve Rusya için gerçekten tehdit içerse idi, hiç kuşkusuz cevabı İdlib’den verilirdi.

Ben önceki yazımda böylesi bir tuzaktan çekindiğimi belirtmiştim.

Rusya ve Suriye, Türkiye Fırat’ın doğusunda meşgulken, İdlib’i yerle bir edebilirdi.

Hatta ABD ve İsrail de onlara destek verebilirdi.

ABD’NİN TUTUMU

Daha da kötüsü, Türkiye uluslararası planda Saddam’ın Irak’ına döndürülüp, hedef ülke ilan da edilebilirdi.

Tek başına hareket etme görüntüsü bu tehlikeyi açıkça çağrıştırıyordu.

Ancak neyse ki bu olmadı.

Irak ve Afganistan işgallerinin sorumlusu, savaş suçlusu Evanjelist Neocon George W. Bush’un “İzolasyonist” (Jacksoncu) olarak nitelediği Trump, Türkiye’nin hamlesine eylemli cevap veremedi.

Havlayan köpek ısırmaz misali, twit attı.

Amiyane tabirle hariçten öttü.

Kişisel olarak tehdit ve şantaj mesajları ve mektupları gönderdi.

Biz biliyoruz ki, Suriye’deki terör saldırılarının temelini atan ABD idi.

2011 2013 arasında “Operation Timber Sycamore” (Çınar Kerestesi Operasyonu) kod adıyla, Ürdün’de bir terör merkezi kuruldu. Yabancı savaşçılar burada eğitilerek Suriye’ye gönderildi. Buna daha sonra Irak, Çin, Afganistan, Çeçenistan ve Libya’dan gelen El kaide ve IŞİD’lilerin eklendiği “Eşekarısı Kovanı” projesi eklendi.

Bu yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan kirli işin arkasındakiler, Barack Obama, Binyamin Netanyahu, Hillary Clinton, John McCain, John Bolton gibi Ziocon faşistlerdi.

Trump’ın Suriye’den çekilme kararı bu projenin de bitimini ilan etti.

Bu kararda, Trump’ın 2020 başkan adaylığı ve Ukrayna üzerinden yeniden azil sürecini gündemden düşürme isteği rol oynadı.

RUSYA’NIN TUTUMU

Türkiye ile Rusya’nın bu harekat öncesi detaylı bir diyalog yürüttükleri belli oluyor.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in açıkladığı 12 maddelik Rus teklifi, muhtemelen Erdoğan’ın 22 Ekim’deki Soçi ziyaretinde kabul edilecek.

Zaten operasyona verilen 120 saatlik ara, tam olarak Soçi’deki Putin – Erdoğan buluşmasında sona eriyor.

Burada muhtemelen fazlasıyla sıkıntılı İdlib konusu da bir sonuca ulaşacak.

12 maddelik Rusya teklifindeki en çarpıcı madde, Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO ve SMO gibi milislerin radikal olanlarının Libya’ya, ılımlı olanlarının ise rejimin affına havale edilecek olması.

Bu noktada çok incelikli bir çalışma gerekiyor.

İdlib, Suriye’nin geleceğinde anahtar bir konu.

Thierry Meyssan, Türkiye’nin son harekatını överken, “Geriye İdlib’deki yabancı paralı askerlerin, özellikle vahşi ve acımasız bir savaşın 8 yılı boyunca kudurmuş cihatçıların kaderinin belirlenmesi kalmaktadır” diyor.

Suriye’de büyük umutlar içindeki PKK, emperyalizm tarafından satıldı.

Şimdi sıra cihatçılarda.

22 Ekim’de Soçi’den önemli sonuçlar çıkacak.

AVRASYA KAZANDI, ATLANTİK KAYBETTİ

ABD artık Ortadoğu’dan ziyade asıl rakibi Çin ile uğraşmak için oyun kuruyor.

Washington’dan umudunu kesen İsrail artık Putin ile muhatap olmaya başladı.

Oyun kurucu Moskova, İran ve Suudi Arabistan’ın arasını bulmak için de harekete geçti.

Batı Asya’da artık ciddiye alınmayan Almanya ve Fransa, ne BM, ne NATO’da seslerini duyurabildi.

Atlantik ittifakı, merkezinden parçalanıyor, ABD’de Jacksoncular ile Neoconlar çarpışıyor.

Aradan Tulsi Gabbard gibi “devrimciler” bile başını uzatabiliyor.

Avrupa benzer biçimde AtlantikçiAvrasyacı çatışmasına sahne oluyor.

Rusya ve Çin’in öncülüğünü yaptığı Avrasya ise günden güne güçleniyor.

Daha önce batı kampında yarı sömürge olan Türkiye, İran, Venezuela gibi ülkeler artık boyunduruktan sıyrıldı.

Dünya çok kutuplu hale geldi.

Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı da bunun tescilidir.

Trump’ın hakaret dolu son mektubuna, aslında çok önceden rahmetli İnönü cevap vermişti.

1964’te Johnson’a “Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini alır” yanıtı, eylemli olarak 55 yıl sonra gerçekleşti.

KAYNAKLAR: Thierry Meyssan – https://www.voltairenet.org/article207974.html#nb2