CEYHAN MUMCU / AVUKAT

1993 yılının Haziran ayında bir gün Kervan Dergisi'ni çıkaran Lütfü Kaleli arayarak 2 Temmuz Pir Sultan Anma Etkinlikleri arasında Sivas’ta düzenlenecek bir panele katılmamı istedi. Uğur öleli daha beş ay olmuştu. Sivas’a gitmeye hazırlanırken Bayındırlık ve İskân Bakanı Prof. Dr. Onur Kumbaracıbaşı ve Özel Kalem Müdürü Mülkiyeli Hasan Belovacıklı arayarak 2 Temmuz günü Konya ile Karaman arasındaki Güneysınırı Beldesi'nde bir çocuk bahçesine Uğur Mumcu adı verileceğini, Sayın Bakan'ın da köylülere açılış töreninde beni getireceğine söz verdiğini söyledi. “Ben Sivas’ta Lütfü Kaleli’ye söz verdim, gelemem” dedimse de Sayın Bakan “Sivas’a herkes gidiyor, önemli olan Konya’ya gitmek” diyerek beni ikna etti.

2 Temmuz sabahı Sayın Bakan ile birlikte Konya’ya gittik. Hızlı bir biçimde birçok ilçeye uğradık. Sonunda Güneysınırı’nda açılış törenini gerçekleştirdik. Geri dönüş sırasında başka bir ilçenin yatırım önceliği konusunda ilçe sakinleri arasında kavga çıktı. Kavgadan bir zarar görmeyeyim diye geri adım attım, bir yalağa basmamla yere düştüm ve bir ayağım kırıldı. Geri dönerken Şereflikoçhisar’a gelmiştik ki Sivas’taki Madımak Oteli'ndeki katliamı öğrendik. Çok fazla ölü olduğu söyleniyordu. Gece yarısı ölenlerin listesi açıklandı. Tanıdığım isimlerden Metin Altıok, Asım Bezirci, Hasret Gültekin ve diğerlerini yitirdiğimizi acıyla öğrendim. Ölenler arasında mezun olduğum Deneme Lisesi'ni o yıl birincilikle bitirmiş bir kıza ödül vermiştik, onun lise 1’deki kardeşi dünya tatlısı bir kız 'Amca seni öpebilir miyim' diye yanıma geldi. O iki kızın da kaybettiğimiz canlar arasında olduğunu sonradan öğrendim.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Hepsi de silahsız, saldırısız kendilerini ifade etmek ve semah dönmek amacıyla Sivas’a gitmişlerdi. Ne onlar ne Sivaslılar ne de Türk Milleti böyle bir olayı hak etmemişti. Sonradan militan bir yazarın yargılandığı bir davada ele geçirilen anı defterine, “Müslümanlar şeytanı bu sene Sivas’ta taşladı” sözünü yazdığını dehşetle okudum. Sivas’ta yaşananların ne İslamlıkta ne de insanlıkta hiçbir haklılık payı ve yeri yoktur.

Ayağımın kırılması üzerine o tarihte mensubu olduğum partinin Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Erdal İnönü 'geçmiş olsun'a geldi. Bu ziyaret sırasında gündem de olan Sivas olaylarını konuştuk. Bir önerim olup olmadığını sordu. Yargılanmada gerekli inisiyatifi zamanında kullanmadığı için Sivas Valisi'nin ve Vali'nin istemine rağmen asker göndermekte ayak direyip gecikmeli asker gönderen Tugay Komutanı'nın, istihbarat yapamadığı için MİT Bölge Başkanı'nın, olayları önlemede yetersiz kaldığı için Emniyet Müdürü'nün ve Sivas Belediye Başkanı'nın da yargılanmalarını önerdim. Bu yargılanma yapılabilseydi bu olaydaki devletin kusur ve eksiklikleri de tüm kanıtlarıyla ortaya çıkacaktı. Olaya katıldıkları tespit edilenlerin yapılan yargılamaları bu sebeple eksik kalmış ve o günkü yargı ister istemez eksik bulgu ve kanıtlarla sonuca gitmiştir. Kısacası bu katliamın yargı önünde de kesin hesaplaşması yapılamamıştır.

Bu nedenledir ki tüm toplum, devlet ve millet olarak Sivas’ta yitirdiğimiz canlar için ağır kusurlu ve borçluyuz. Tek tesellimiz artık kimse Sivas olaylarına bir bahane aramıyor, milletimizin tamamı bu olayları lanetliyor ve kınıyor.