İdlib’de geçen hafta Türkiye ve Rusya arasında “terörist grupların koordinatlarının bildirilmesi” konusunda yaşanan anlaşmazlık, AKP’nin Atlantik ve Avrasya arasında sürdürdüğü bütünlük arz etmeyen siyasetlerin pratik bir sonucu olarak gündeme geldi.
2016 yılında Ahmet Davutoğlu’nun tasfiyesi ve “Değerli Yalnızlık” siyasetinden vazgeçiş sonrası AKP, bölgemizde ABD’yle eşgüdümlü siyaset izlemekten uzaklaşsa da, Washington’a tamamıyla kapıları kapatmaktan ısrarla kaçınıyor. AKP’nin, Suriye’de ABD’yi dışlamayan ve uzlaşı ihtimallerini sürekli gözeten hamleleri, bahsettiğimiz duruma örnek teşkil ediyor.
Diğer yandan, Rusya’yla S400 alımı başta olmak üzere farklı alanlarda derinleşen ilişkiler, Çin’le ekonomi ve son Asya zirvesinde Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in ifade ettiği üzere güvenlik konularında işbirliği adımları ve komşumuz İran’la ambargoya rağmen sürdürülen yakın siyasete baktığımızda Avrasya’ya yönelen bir Türkiye gözlemliyoruz.
AKP yöneticileri, Atlantik ve Avrasya kuvvetleri arasında sürdürdükleri bu siyaseti, bir program dahilinde izlenen “denge politikası” olarak nitelendiriyor.
İç politikada ise, söz konusu siyasetler, Atlantik ve Avrasya’dan bağımsız bir biçimde, çıkarların çakıştığı noktalarda iki kuvvetle de işbirliği yapan fakat özünde “Büyük Türkiye” yolunda atılan adımlar olarak halkla paylaşılıyor.
İçinden geçtiğimiz süreçte, AKP’nin dış siyasetteki yönelimlerini ve Atlantik ve Avrasya arasındaki konumlanışını incelerken önümüze şu temel soru çıkıyor:
AKP yönetiminde Türkiye, Atlantik ve Avrasya arasında “denge politikası” sürdürmek suretiyle, bağımsız bir kuvvet olarak uluslararası sahnede yer alabilir mi?
Bu soruya yanıt aramadan evvel, ideolojik ayrılıkları gözetmeden, Türkiye’deki vatanseverlerin tamamının gönlünde tam bağımsız bir Türkiye özlemi yattığını fakat bu hedefe varış yolunda ayrılıklar olduğunu not düşelim.
Bu soruyu sormak ve cevap aramaktaki amacımız, hangi yolun Türkiye’yi bu hedefe ulaştırabileceğini tespit edebilmektir.
AKP’nin “denge politikası” savı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısına yönelik olarak sarf ettiği “dünya beşten büyüktür” ifadesi, her ne kadar AKP kadroları dillendirmese de, bir döneme damga vuran Bağlantısızlar Hareketi’ni hatırlatıyor.
BAĞLANTISIZLAR HAREKETİ VE BUGÜN
Bağlantısızlar Hareketi, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın, büyük çoğunluğu yeni bağımsızlığına kavuşmuş, fakat potansiyel sahibi devletleri tarafından 1961 yılında oluşturuldu.
Aynı zamanda “Tarafsızlar” olarak isimlendirilen hareketin nüvelerinin atıldığı 1955 yılında düzenlenen Bandung Konferansı’nın öncüleri, Yugoslavya Devlet Başkanı Josip Broz Tito, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır ve Hindistan Başbakanı Cevahirlal Nehru oldu.
Bağlantısızlar Hareketi’nin temel amaçları olarak;
1 Asya, Afrika ve Latin Amerika’da çoğu yeni bağımsızlığını kazanmış olan ülkeleri, ABD ve Sovyetler Birliği çatışması dışında bir araya getirmek,
2 Bir araya gelmek suretiyle, üçüncü bir kutup yaratmak ve dönemin süper güçlerinden bağımsız bir dış siyaset izleme iradesi,
3 Birlik vasıtasıyla, ABD ve Sovyetler Birliği’yle birebir ilişkileri dengeleme siyasetini sayabiliriz.
Bağlantısızlar Hareketi’nin kurucu devletleri Yugoslavya, Hindistan, Mısır ve Çin’in o dönemdeki siyasi hatlarını incelediğimizde, tamamına yakınında Milli Demokratik Devrimi tamamlama yolunda hareket eden, içinde Sosyalist eğilimleri de barındıran iktidarlarla karşılaşıyoruz.
Bir diğer ortak nokta ise, söz konusu iktidarların üçüncü kutbu oluştururken, Sovyetlerden çok ABD’ye tavır alan bir yol izlemeleridir.
Bağlantısızlar Hareketi’nin merkezinde emperyalizme karşı mücadele yatıyor ve üye ülkeler tehdide karşı ortak bir kalkan oluşturmayı amaçlıyordu.
Mısırlı Marksist düşünür Samir Amin, kendisiyle yaptığımız görüşmelerde, Mısır’ın efsanevi lideri Nasır’ın siyasetlerinin, Bağlantısızlar Hareketi’yle beraber geçirdiği değişimi şu ifadelerle özetlemişti: “Nasır, Bandung Konferansı’nda, dönemin Çin Dış İşleri Bakanı Çu En Lay’la görüşmesi sonrası emperyalist tehdidin farkına vardı. Nasır bu konferans sonrası Nasırist oldu diyebiliriz.”
Sadece Nasır değil, Afrika ve Asya’da pek çok liderin Bağlantısızlar Hareketi içinde, devrimci bir yönelime girdiğini belirtmekte yarar var.
Bugün ise bambaşka bir dünyayla karşı karşıyayız. Bağlantısızlar Hareketi, iki kutuplu bir dünyaya karşı yükselirken, bugün ABD merkezli tek kutuplu dünyaya karşı Asya, Afrika, Latin Amerika ve hatta bazı Avrupa ülkelerinin bir araya gelme çabalarına şahit oluyoruz.
Geniş bir coğrafya ve farklı siyasi çıkarlar nedeniyle içinde pek çok çelişkiyi ve aynı zamanda potansiyeli barındıran Avrasya Bloğu, iki temel ilke üzerinden şekilleniyor:
1 ABD hegemonyasına karşı mücadele
2 İç ve dış işlerinde tam bağımsızlık
AKP ise yanı başında yükselen devasa bloğu yok sayıp, komşularla ve bölge devletleriyle çatışmalara neden olan, sağlam temellerden yoksun “Büyük Türkiye” projesinin izinde, Atlantik ve Avrasya arasında üçüncü bir yol konusunda ısrarlarına devam ediyor.
TARAF SEÇME VAKTİ GELDİ
Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli PKK/YPG terör örgütleriyle savaşırken, diğer yandan bölgede kurulması planlanan güvenli bölge konusunda ABD’ye tamamen kapının kapatılmaması ve Suriye hükümetini karşıya alan siyasetler, özünde AKP’nin dış politika perspektifinden kaynaklanmaktadır.
AKP, Esad karşıtlığında ısrarda ABD’yle yakınlaşırken komşulardan uzaklaşsa da diğer taraftan başta Rusya olmak üzere komşularla ekonomik, askeri ve kültürel işbirliği çabalarını sürdürmektedir. Bu çelişkili durum ise, “denge politikası” adı altında tanımlanmaktadır.
Fakat Tacikistan’daki son zirvede yapılan açıklamalarında gösterdiği üzere, Çin ve Rusya, ABD’ye karşı bir blok haline gelmektedir.
Aynı şekilde, ABD’nin, iki ülke ve müttefiklerine karşı ekonomik ambargonun yanı sıra, askeri önlemlere başvurma ihtimali, İran krizinin de gösterdiği üzere gün be gün artıyor.
Bıçağın kemiğe dayandığı bu süreçte, AKP’nin “denge politikası” ülkemizin milli çıkarlarına geri döndürülemez zararlar verecektir.
Bugünün Bağlantısızlar Hareketi yani tam bağımsızlık eksenli bir siyaset, Avrasya cephesinde yer almaktan geçiyor. Elbette, içinde Çin ve Rusya gibi büyük ölçekli güçleri barındıran Avrasya cephesinde de çelişkiler mevcut olacaktır. Türkiye, başta İran, Irak ve Suriye olmak üzere yakın komşularıyla ilişkilerini güçlendirdiği ölçüde bu cephedeki yeri de sağlamlaşacaktır.
Avrasya’nın içinde yer almanın bir diğer önemli koşulu da, Mustafa Kemal Atatürk’ün, ekonomik bağımsızlık, laiklik ve halkçılık ilkeleri üzerinden iç cepheyi bir arada tutmaktan geçiyor.
Aksi yönde projeler, tam bağımsızlığı sağlayamayacağı gibi büyük yıkımlara da neden olacaktır.
Yazımızı Atilla İlhan’ın Bağlantısızlar Hareketi’yle ilgili değerlendirmesiyle bitirelim; “Bağlantısız sayılmaya, önemli bir koşul getiriliyor: Azgelişmişlik! İki başka koşul, bunu izlemektedir: Ulusal bağımsızlığın gerçekleştirilmesi ya da geliştirilmesi ve ekonomik ve kültürel bağımsızlıkların elde edilmesi! İnsan nasıl heyecanlanmaz: Bu Müdafaai Hukuk’un, İstiklali Tam programıdır!”
Aydınlık