Kişiler sahip oldukları malları, hukuk düzeni içerisinde diledikleri gibi kullanma, yararlanma ve tasarruf etme yetkisine sahiptirler.
Buna “mülkiyet hakkı” diyoruz.
Vasiyetname, miras bırakanın ölümünden sonra yerine getirilmesini istediği son arzusunu dile getirdiği ölüme bağlı bir tasarruftur.
Ölüme bağlı tasarruflar, mülkiyet hakkından kaynaklanırlar.
“Vasiyeti yerine getirme görevlisi” (vasiyeti tenfiz memuru) , miras bırakanın son arzularını yerine getirmek üzere, ölüme bağlı bir tasarruf ile açıkladığı iradesi ile belirlenir.
Miras bırakan tarafından alınmış bir tür emniyet tedbiridir.
Vasiyeti yerine getirme görevlisi atamak suretiyle, miras bırakanın ölümünden sonra ortaya çıkacak anlaşmazlıklar büyük ölçüde çözülmüş olur…
Hâkim, vasiyeti yerine getirme görevlisinin yerine yeni birisini seçemez.
Böyle bir durum, mülkiyet hakkının kullanılmasını engellemek olur…
***
Atatürk’ün vasiyetini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir…
Ortada yürürlükte olan yasalara uygun olarak düzenlenmiş bir “vasiyetname” vardır.
CHP, bu vasiyetname ile vasiyeti yerine getirme görevlisi olarak tayin edilmiştir.
Zira mirastan yararlanacak olan CHP değildir; İş Bankasında nemalandırılacak nakit ve hisselerden gelecek olan para, Türk Dil Kurumu (TDK) ile Türk Tarih Kurumu (TTK) arasında eşit olarak paylaştırılacaktır.
Bu sürekli bir iştir.
Vasiyeti yerine getirme memuru veya mirasçılar, gerçek kişiler değiller ve yasa değişiklikleri ile tüzel kişilikleri ortadan kaldırılabilir.
Böyle bir durumda vasiyeti yerine getirme görevlisi yerine “mahkeme” geçebilir; bunun anlaşılır bir yanı vardır.
Fakat mirasçıların (TTK ve TDK) tüzel kişiliğinin son bulması halinde, miras ne olacaktır sorusu önem taşır.
Denebilir ki, miras aynı amaca hizmet eden dernek veya vakıflara veya tüzel kişiliği ortadan kaldırılan kuruluşlar yerine geçen kuruma aktarılır!
Böyle bir durum, miras bırakanın iradesine aykırılık teşkil eder, zira miras bırakan vasiyetname ile son arzusunun ne şekilde ve kim tarafından yerine getirilmesini kendisi belirlemiştir…
***
Vasiyeti yerine getirme görevlisi olarak CHP, Atatürk’ün iradesine aykırı davranışlar içerisine girerse, onu bu görevden almak hukuken olanaklı mıdır?
Ya da düzenleyici bir işlemle (yasa hükmü) ile vasiyeti yerine görevlisini değiştirmek hukuka uygun düşer mi?
“Mülkiyet hakkına saygı” göz önünde tutulursa, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufla açıkladığı son arzusunun yerine getirilmesini engellememek gerekir.
Aksi halde mülkiyete el atılmış olur!
Vasiyeti yerine getirecek gerçek veya tüzel kişilerin, herhangi bir nedenle ortadan kalkması söz konusu olduğunda, hâkimin bu boşluğu yine miras bırakanın iradesine göre doldurabilmesi gerekir.
Tartışmak istediğim konu: CHP’nin Atatürk’ün kurduğu CHP olmaktan uzaklaşması halinde; vasiyeti yerine getirme görevi verilen “tanımlanmış” tüzel kişi olmaktan çıktığı için, bu görevi yerine getirmeye devam etmesinin vasiyetnameye aykırılık teşkil edip etmeyeceğidir.
Atatürk’ün amacı, kendisine ait olan nakit ve hisse senetlerinin nemalarının, Türk dilinin geliştirilmesi ve Türk tarihinin araştırılması için harcanmasıdır.
Bu amaçtan uzaklaşıldıktan sonra vasiyetin yerine getirildiği söylenemez…
***
Örneğin YCHP İstanbul İl Kongresinde kullanılan bir görselde; Ermenice, Arapça, Arnavutça, Çerkezce, Kürtçe ve Zazaca dilleri kullanmıştır.
YCHP, Tunceli’nin adının “Dersim” olarak değiştirilmesi için yasa teklifi vermiştir.
CHP’nin Genel Başkanı, “Dersim İsyanı”nı tarihi gerçeklere aykırı olacak şekilde “katliam” olarak tanımlamakta ve kendisini bu katliamın “mağduru” olarak göstermektedir.
YCHP, bölücü ve gerici bir yobaz olduğu tartışma götürmeyen Seyit Rıza’nın Tunceli’de heykelinin dikilmesine itiraz etmemiş; sanki başka bir yer yokmuş gibi bu heykelin altında miting düzenlemiş; gençliğe yaptığı bir sunumda Seyit Rıza’yı örnek alınacak bir şahsiyet olarak göstertmiştir.
YCHP, bölücü ve gerici başka bir yobaz olan Şeyh Sait’in adının meydan ve caddelere verilmesine de ses çıkartmamıştır.
YCHP, Anayasa’dan “Türk”, “Atatürk” ve “Türk Milleti” adlarının çıkartılması için yapılacak olan anayasa değişikliklerine destek vermiş ve hatta taslak bile hazırlatmıştır.
YCHP, ulusal bütünlüğümüzün temeline dinamit koymaktan farksız olan; “Ana dilde eğitimi” savunmuş; “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”nın çekince konulan maddelerinin tümünü imzalayacağını ilan etmiştir.
YCHP, dini bir sembol olduğu için laikliğe aykırılık teşkil eden “türban”ın TBMM’ne sokulmasında başrolü oynamıştır.
Bir de yapması gerekip de yapmadıklarına bakalım:
CHP’nin Atatürk’ün mirasçısı sıfatıyla, Türk dilinin geliştirilmesine ve Türk tarihinin araştırılması için bir şeyler yapması gerekmez miydi?
Peki, bu yönde ne yapmıştır?
Bu sorunun yanıtı kocaman bir hiçtir!..
***
O halde, bugün Atatürk’ün hisselerini temsil eden YCHP, Atatürk’ün vasiyetini yerine getirme görevi verdiği CHP değildir.
YCHP’nin, 1930’ların CHP’si olmadığı zaten Genel Başkan Dersimli Kemal tarafından da dile getirilmiştir.
Bugün vasiyeti yerine getirmekte olan YCHP’nin, İş Bankası yönetimine üye ataması açıkça Atatürk’ün vasiyetine aykırılık teşkil eder.
Bununla birlikte, yönetim kurulu üyelerine verilen ücretlerin de TTK ile TDK’ya verilmesi gerekir.
Zira Atatürk, vasiyeti yerine getirme görevlisine ücret verilmesini istememiştir.
Atatürk’ün mirasından, Atatürkçü düşünceyi benimsemeyenleri beslemek vasiyetnameye aykırılık teşkil eder…
***
Bugün YCHP’nin yönetiminde; CHP’nin kapatılıp vakıf olmasını savunan 10 Aralık Hareketi ile TESEV’in elemanları var.
Bu iki hareketin sözcülerinin, Atatürk İlkeleri olarak bilinen 6 Ok’u savunduğuna tanık olan bir kişi bile gösteremezsiniz.
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, CHP’nin üst yönetiminde bulunanlar, Atatürkçü düşünce hakkında; Alman asıllı Ortadoğu Uzmanı Kurt Ziemke, Amerikan Siyaset Bilimci Samuel Huntington, eski CIA Ajanları Graham Fuller ile Paul Henze’den farklı düşünmemektedirler.
Av. Cemil Can
İLK KURŞUN