Ulusalcılığın, milliciliğin” tehdit ilan edildiği, milli bayramları kutlamanın kısıtlandığı günler. Kumpaslara karşı Türkiye’ye sahip çıkan öncülerin, “askerleştiği” ve milleti savaşa çağırdığı zor zamanlar. Milyonların dilindeki “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı FETÖ tertipçilerinin rüyasına giriyor.

Gaz bombalarının, tazyikli suların altındayken kenardan izleyen “Atatürkçü”lerden bir itiraz:

“Asker kelimesi yerine yurttaşı kullansanız? Çok militaristsiniz...”

Böyle “Atatürkçülerimiz” Atatürk’ü Atatürk kitaplarının içinde çok seviyorlar. Rakı, leblebi eşliğinde anı anlatarak kendilerini bitirirken Atatürk’ü yaşattıklarını düşünüyorlar. Tarihe bakakalmış, düne saplanmış durumdalar. Günümüzün savaşını kabul etmedikleri için asker olmayı Batı merkezlerinden pompalanan sivil toplumcu görüşleriyle itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de “militarizm” karşıtlığında PKK/HDP’yle kol kola girecek kadar yuvarlandılar. Mehmetçiğe kurşun sıkan PYD’yi terör örgütü olarak kabul etmiyorlar. Sadece Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli bölücülüğe karşı mücadelede değil ekonomik ve siyasi her cepheleşmede ABD mevzisinde bulunuyorlar.

Oysa Atatürk bir eylem kılavuzudur.

10 Kasım, Atatürk programının görevlerini bilince çıkarma, irade tazeleme ve güç toplama günüdür. Atatürk’ü, güncel siyasi mücadele içerisinde, “Üreten ve Birleşen Türkiye Programı”nı kararlı bir şekilde savunarak anıyoruz.

“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diye nutuk atmak kolay, bol alkış alır. Ama bu sözün gereğini yapmak cesaret ister.

Atatürk’ü savaşın sıcaklığı ve heyecanı içerisinde, bu cesaretle anıyoruz.


Aydınlık