Rusya’nın Ukrayna’da NATO’yu geri çekilmeye zorlayan operasyonundan sonra her gün televizyonlarda, Rusya ve Türkiye arasındaki dostluğa kurşun sıkılıyor. Ne yazık ki hükümet kanadından bu kurşunları engellemeye dönük bir politik tedbir göremiyoruz.
Türkiye'nin Suriye'ye neden girdiğini, Azerbaycan'ın Karabağ'ı nasıl kurtardığını, Afganistan'dan ABD'nin neden kaçtığını anlamayanlar, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü siyaseti de anlayamaz. Çünkü dünyadaki savaşı anlamak bir bütündür ve birbirleriyle bağlantılıdır. Sadece bugünle değil tarihle de bağlantılıdır.
ATATÜRK SELAMLAMIŞTI!
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü harekatın çarlık özlemleriyle başladığını, Rus emperyalizminin yayılmacılığının bir sonucu olduğunu söyleyenlerin dünyanın hiçbir yerindeki savaşı anlamadığını ve ABD propaganda makinasının yarattığı ezberlerle konuştuğunu görüyoruz. Onların tarihteki savaşlardan ve derslerden de hiçbir sonuç çıkarmadıklarını anlıyoruz. Oysa Türkiye’nin ilk millî kurtuluş savaşçıları ve Atatürk, Sovyet Rusya’nın Ukrayna’ya doğru genişlemesini selamlamıştı. Bunun Türkiye’nin çıkarına ve mazlum ulusların yararına olduğunu gururla ve sevinç içinde saptamışlardı. Bolşevik suçlamasından, Rusçu damgası yapıştırılmasından korkmayarak… Kurtuluş Savaşı’nın en kritik anlarında RusBolşevik düşmanlığı yaratmaya çalışan İngiliz emperyalizminin sinsi aparatlarının, İstanbul basınının kışkırtmalarına rağmen…
TÜRKİYERUSYA DÜŞMANLIĞI SON NEFESİNİ VERMİŞTİR
Feodal imparatorluklar döneminde Çarlık Rusyası ve Osmanlı imparatorluğu birbirine düşmandı. İki ülke emperyalizme karşı mücadele ederek ve devrim yaparak dost oldular. Atatürk 4 Ocak 1922’de Lenin’e “Aziz Başkanım” hitabıyla yazdığı mektupta bu dostluğu şöyle açıklıyor:
“Türk ve Rus halkları, yüzyıllık boyunduruk zincirilerini kırdıktan sonra kendi halklarının da bu yolu takip edeceklerinden dolayı korkuya kapılan büyük emperyalist ve kapitalist devletlerinin saldırısına uğradığından halklarımız arasında kendiliğinden bir yakınlaşma gelişmiştir.” (Benzer şekilde, günümüzde Metropol Araştırma Şirketinin yaptığı ankete göre Türk milleti dış politikada Türkiye’nin Rusya ile birlikte hareket etmesini istiyor.)
“Ancak iki halkın ne ölçüde birbirleriyle anlaşmak ve birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgaların yalnızca her ikisinde de zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu son savaşta asker ve subayların birbirleriyle nasıl isteksizce savaştığını görmüş olanlar birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyeceklerdir. Zira bu vaziyet tabii olandır. Ve eski istibdat tarafından sürdürülen suni düşmanlık ise son nefesini vermiştir.”(1)
EMPERYALİZMLE MÜCADELEYLE GELİŞEN DOSTLUK
Bugün tarihin feodal imparatorluklar dönemine dair atıflar ve hatırlatmalar yapılarak bu dostluğun bozulması hedefleniyor. Bir yandan Türkiye’nin vatan savunması doğrultusunda Libya, Suriye, Doğu Akdeniz’de kendisini tehdit eden emperyalistlere karşı ileri hatlardan harekatları kalkışması “Yeni Osmanlıcılık” olarak suçlanıyor. Diğer yandan Rusya’nın NATO’nun Doğu’ya doğru ilerlemesini engellemek için giriştiği askeri harekatlar “Çarlık sevdası” olarak niteleniyor. Oysa her iki ülke emperyalizmin kuşatmasını yarmak için İstiklâl Savaşı dönemimizde olduğu gibi ortak duygu ve düşüncülerle eyleme geçiyor. Motivasyonları kesinlikle Osmanlı’yı ve Çarlık Rusya’sını diriltmek değil. Emperyalist hücumu bozguna uğratmak. Bu türden suçlamalar her iki ülkeye de emperyalist batı tarafından ve onların memesinden emzirilenlerce yapılıyor. Buna karşı İstiklâl Savaşı’ndaki süreçle bugünkü saflaşmanın benzerliğini ortaya koymak ve İstiklâl Savaşı’nda Atatürk’ün Rusya ile kader birliğine verdiği önemi vurgulamak gerekmektedir.
KAFKASLARDAN AKDENİZ'E CEPHE BİRLİĞİ
Anadolu’daki Millî Devrimci Hükümet ile Sovyet Rusya Hükümeti arasındaki cephe birliği Kafkaslardan, Akdeniz’e kadar uzanmıştı. O zaman bugün olduğu gibi Türkiye’nin her cephede farklı yaklaşımlarda bulunduğunu görmüyoruz. İngiliz destekçisi Transkafkasya hükümetlerini birlikte ezdiğimiz Rusya’yı Türkiye Avrupa cehpesinde içten destekliyordu. Aynı şekilde Rusya da Türkiye’nin batıda Yunanistan hücumunu durdurması için maddi, manevi her türlü desteği veriyordu. Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Devletinin Avrupa cephesinde kazandığı zaferleri kendi ordusunun kazandığı zaferler kadar sevinç içinde karşılıyordu. Atatürk’ün ortak düşmana karşı dayanışma için teşekkür eden mesajları bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Rusya’nın Ukrayna’daki ileri harekatına nasıl yaklaşması gerektiğine de ışık tutuyor:
“Bolşeviklerin bilhassa son günlerde Lehistan [Polonya] dahilinde süren muvaffakiyetleri ve zaferleri cidden inkılâplarının pek mesut, pek parlak ve pek mühim bir neticesidir. İslamiyetin en yüce kaide ve kanunlarını ihtiva eden Bolşevizmin, bizim dahi mevcudiyetimize kastetmiş olan ortak düşman aleyhinde, bugün kazanmış bulunduğu zafer, bizim için de teşekküre değer bir neticedir.”(2)
KARABEKİR’İN RUSYA’NIN ZAFERİNİ ANADOLUDA KUTLAMA EMRİ
Kâzım Karabekir Paşa da Kızıl Ordunun Ukrayna’nın Sovyetlere katılmasıyla sonuçlanan Polonya zaferini kutlayan mesajları Türk millî kurtuluş savaşçılarının Rusya ve Türkiye arasındaki kader birliğine duydukları inanı en canlı şekilde gösterir:
“Müttefiklerimiz, emperyalist Leh devletinin son umudu Brest Litovsk’u aldı. Kurtarılan bölge Bolşevik ordusuna katılıyor. Bu olgu, İtilaf Devletleri eşkıyalarını umutsuz bir duruma soktu. Sovyet iktidarının Polonya tarafından tanınması Avrupa için yeni bir dönem. Polonya üzerinde gerçeğin güneşi doğmaya başladı. Yer kürede bütün yağmacıların ve müttefikleriyle İngilizlerin yıkılacağı an artık geldi. Bu yağmacılar arasındaki, zavallı halka tecavüzler eden Ermeni Taşnaksutyun Partisi de yok edilmelidir. Bunu Anadolu, düzeni yeniden sağlamak için istiyor.”
Öyle ki Karabekir Paşa, Rusya’nın Ukrayna’ya doğru genişlemesini sağlayan zaferin Anadolu’nun her köşesinde kutlanması gerektiğini emretmektedir:
“Müttefik Kızıl Ordunun Polonya Cephesinde insanlık adına elde ettiği zaferin Anadolu’nun her yerinde kutlanmasını emrediyorum. Nihai başarı ve saadete ulaştığımızı herkes öğrenmiş olsun.”
Aynı şekilde 16 Kasım 1920’de Kırım’ın Sovyet Rusya tarafından Beyaz Orduların elinden kurtarılması da Türkiye de sevinçle karşılanıyor. Fevzi Paşa Vrangel ordusunun dağıtılmasını tebrik eden bir telgraf gönderiyor.(3)
TÜRKİYE’NİN BAŞARISI RUSYA’NIN BAŞARISI
Türk ve Sovyet devrimcilerinin bizim aklı ve yüreği batı emperyalistleri ile birlikte çarpan basınımız, uzmanlarımız, ve emekli askerlerimiz gibi gelişmeleri değerlendirmediğini görüyoruz. Rusya’nın ve Türkiye’nin emperyalizme karşı savaşan yöneticileri iki ülkede yaşanan iç savaşları ve farklı emperyalist güçlere veya piyonlara karşı savaşları tek bir cephe olarak değerlendirmişlerdir. Ukrayna’nın batı emperyalistlerinin elinde kalması sadece Rusya’nın değil Türkiye’nin de zararınadır. Rusya’nın başarıları ise Türkiye’nin Kafkasya’da ve Batı Anadolu’da elini güçlendirmektedir. Aynı şekilde Türkiye’nin gözü kanlı emperyalist İngiltere’nin piyonu Yunan ordularını ve Ermeni ordularını bozguna uğratması Sovyet Rusya’nın yaşamını sürdürmesi bakımından şarttır.
Atatürk, Ukrayna’nın Rus egemenliğine geçmesi üzerine M. Frunze’ye 19 Aralık 1921 tarihinde verdiği cevapta kahraman Kızılordu’nun şanlı ve kahraman Başkomutanını sıcak bir sevinçle selamladıklarını söylüyordu. Türkiya halkı ve Türkiya Büyük Millet Meclisi’nin Rus halkıyla kader ortaklığını şu şekilde anlatıyordu:
“Emperyalizmin en şiddetli taarruzlarına hedef olan Türkiya ve Türkiyalılar Karadeniz’in öbür tarafında aynı ihtiraslara karşı mücadele eden milletler bulunduğunu bilirlerdi. Aynı halde bulunmuş olmaktan hasıl olan hissiyattır ki, Ukrayna’nın müttefeki olan Rus Şuralar Birliği ile Türkiya arasında kuvvetli bir dostluk tesisine hizmet etmiştir. Son derecede çetin fakat o nispette şanlı fedakarlıklar karşılığında kendi mukadderatına sahip olmak hakkını kazanmış olan Rusya ve Ukrayna gibi, Türkiya dahi hepimizin kuvvetle kani olduğumuz üzere toprağını yabancı istilasından kurtarmakta ve tam ve eksiksiz bağımsızlığını aleme tanıttırmakta gecikmeyecektir.”(4)
“Buna karşılık, Çar boyunduruğundan kurtulmuş olan Rus ve Ukrayna milletlerinin de her halukarda Türk milletinin sadatkar ve sarsılmaz dostluğuna güvenebileceğini size temine müsaraat eylerim.”(5)
“Türkiya ordusu askerleri ve subayları ve kumandanları namına genç ve namağlup Kızılordu’yu, cesur askerlerini, kıymetli subaylarını ve mukavemet edilemez bir azimle donanmış büyük amirlerini şahsınızda bir defa daha selamlarım.”(6)
Atatürk’ün aynı zamanda Sakarya Muharebesiyle Ukrayna’nın Sovyet egemenliğine geçmesini birleştirdiği gözüküyor:
“Lakin hak ve adaletin nihai zaferine iman, galabeyi temin etmiştir. Sakarya muzafferiyetini kazanmak için en ufağından en büyüğüne kadar sevinçli çalışan Türkiye halkı ve ordusu ve gerek muharebe esnasında ve gerek muharebeden sonra Rusya ve Ukrayna’da ve bütün Doğu memleketlerinde gösterilen muhannetten bilhassa mütehassis olmuşlardır. İşbu tezahürat, Türkiya halkının Sakarya Muharebesi’nde bütün Doğu milletlerinin selameti için mücadele ettiğini söz konusu kavimlerin idrak etmiş olduklarını da ispat etmiştir.”(7)
Atatürk 30 Ocak 1922’de Rus Sefiri Aralof’a da düşüncülerini aynı şekilde iletiyor:
“Kapitalizm ve emperyalizmin uşakları olan ve eski siyasi ahlak bakımından bile vatan haini sayılması icap eden Yudeniç, Denikin, Kolçak ve Vrangel kuvvetlerini hezimete uğrattıktan sonra topraklarını düşman ordusundan kurtaran kahraman Kızıl Ordu’nun çok kıymetli selamını, kendi memleketini aynı belalardan korumaya uğraşan Milli Türk Ordusuna derhal tebliğ edeceğim.”(8)
TÜRKİYE VE RUSYA YİNE AYNI İHTİRASLARA KARŞI SAVAŞIYOR
NATO bugün de her iki ülkeyi de kuşatmaya çalışıyor. Yunanistan’a dizilen tankların Rusya için değil Türkiye için getirildiğini söylediğimizde malum Amerikancıların alaycı gülüşleriyle karşılaşmıştık. Ukrayna’da silahlı harekat başladıktan sonra tankların yerinden kımıldamaması tespitimizi doğruluyor. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi Rusya ile birlikte en çok Türkiye’nin zararına. Adaları silahlandırmak, Doğu Akdeniz’de Mavi Vatanımıza tecavüzlerde bulunmak için ABD ve Atlantik ittifakı saflarını sıklaştırıyor. Bizim Kıbrısımızı elimizden almak için her türlü hilebaz yöntemlere ve silahlı girişimlere başvurabileceklerini görüyoruz. Rusya’ya karşı Atlantik dünyasının hücumu da ortada. Yeni haçlı seferi iması yapan Neonazi güçlerin Ukrayna’da desteklenmesi, PKK’nın desteklenmesiyle aynı şey. Tarihsel derslerin ne olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin Rusya’ya, Rusya’nın Türkiye’ye İstiklâl Savaşı’mızda olduğu gibi ihtiyacı var. Bizim aramızdaki dostluğu baltalama girişimlerinde kim bulunuyorsa bilinmeli ki onlar Rusya’nın değil esas olarak Türkiye’nin yenilmesini isteyenlerdir. Veya olguların ciddiyetini fark edemeyen gafillerdir. Türkiye’ye Mustafa Kemal kararlılığını gösterebilecek bir yönetim lazımdır. Vatan Partisi, Atatürk’ün aldığı kararlı tavrı saniye geciktirmeden alarak Türkiye’ye bu doğrultuda hizmet edebileceğini kanıtlamıştır.
RUSYA’YA SIKILAN KURŞUN TÜRKİYE SIKILAN KURŞUNDUR
Hatırlarsınız, Fetulahçı kurşunla Rusya Büyükelçisi Karlov vurulmuştu. Karlov’a sıkılan kurşun aslında RusTürk dostluğuna sıkılmıştı. Fetullahçılar, Amerikancılar o kurşunla istediklerini başaramadılar, TürkiyeRusya arasındaki ilişkiler bu olaydan sonra tam tersi bir seyirle daha da güçlendi. Ancak Rusya’nın Ukrayna’da NATO’yu geri çekilmeye zorlayan operasyonundan sonra her gün televizyonlarda, herkesin gözü önünde binlerce on binlerce kurşun sıkılıyor Rusya ve Türkiye arasındaki dostluğa. Bunlar görünmez kurşunlar değil, biraz aklı ve gözü olan herkes bu kurşunları görüyor. Ne yazık ki hükümet kanadından bu kurşunları engellemeye dönük bir politik tedbir göremiyoruz. Bu kurşunlar sadece Rusya’yı değil, Türkiye’yi vuruyor. Tıpkı bizim de şehidimiz olan Büyükelçi Karlov’a sıkılan kurşun gibi. Dahası bu kurşunları özellikle Tayyip Erdoğan yönetimini Amerikan planları doğrultusunda devirmek isteyen güçler sıkıyor. Karlov suikastini planlayanların esas hedefi de aynıydı. Bunların hepsini anlıyoruz. Anlaşılmayan hükümetin niye kendi ayağına, hatta kafasına kurşun yağdırdığıdır. Neden Rusya’nın değil de Ukrayna’nın ve NATO’nun yanında gözükmeye çalıştığıdır. Tarih böylesine gaflete şahit olmamıştır.
Atatürk’ün 10 Nisan 1922’de Lenin’e yazdığı mektupta kullandığı bir cümleyle bitirelim:
“Rusya dostluğu geçmişte olduğu gibi her zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin asli siyaseti olacaktır.”(9) Bu yaklaşımın hayata geçmesi için Vatan Partisi’ne Türkiye’nin her zamankinden çok ihtiyacı vardır.
DİPNOTLAR:
(1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, 1. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2003, s.209.
(2) Veysel Ünüvar, Kurtuluş Savaşına Bolşeviklerle Sekiz Ay, 2. Basım, Göçebe Yayınları, 1997, s.8, 10 vd.
(3) Mehmet Perinçek, Kafkasya’da Türk Sovyet Askeri İşbirliği (19191922), 1. Basım, Kaynak Yayınları, Mart 2021, s. 167.
(4) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, 1. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2003, s.153.
(5) Age, s. 154
(6) Age, s. 154.
(7) Age., s.155.
(8) Age, s.252.
(9) Age, s.373.