Türkiye son günlerde Atatürk provokasyonlarına sahne oluyor. 10 Kasım'da çarşaflı bir kadının tören alanındakilere yönelik "Atatürk ilah değildir" sözlerinin ardından, Tekirdağ'da yine çarşaflı bir provokatör sahneye çıktı.

Elinde balta ile Atatürk heykeline saldıran kadın, heykelin bacağına balta ile vurarak olay yerinden ayrıldı.

Kadın kısa süre sonra yakalanırken, her iki olayın da "amatör kamera" tarafından kaydedilmesi ve olayların Atatürk hassasiyetinin en yüksek olduğu bölgelerden Trakya'da gerçekleşmesi dikkat çekti.

Konuyla ilgili önemli tespitler yapan Habertürk yazarı Oray Eğin ise Atatürk'e saldırıların arkasında FETÖ'nün olabileceğini ima etti.

Saldırıları "15 Temmuz'un devamı" şeklinde yorumlayan Eğin, "Epey bir zamandan sonra ardı ardına, adeta bir merkezden düğmeye basılmış gibi ortaya çıkmaya başlayan Atatürk’e yönelik saldırılar da 15 Temmuz sürecinin bitmediğini gösteriyor. Erdoğan’ın Atatürk açılımını milat alırsak, o günden bu yana bir şekilde Atatürk hassasiyeti kaşınıyor. Olur olmaz marjinal karakterler ortaya çıkıyor, Atatürk’e saldırılar gündeme geliyor." dedi.

İşte o köşe yazısı;

Geçen sene 10 Kasım’da Cumhurbaşkanı Erdoğan hem yurtiçinde hem de yurtdışında çok yankı bulan bir konuşma yaptı. Kimilerinin “Atatürk açılımı” diye adlandırdığı bu tarihi dönemeçte Mustafa Kemal’in mirasına sahip çıktı Cumhurbaşkanı. İlk anda Atatürk açılımını yaklaşan seçimlerde başka kesimlerden oy alma çabası olarak yorumlamak da mümkündü, ancak bu sınırlı bir açıklama olur.

Gerçekte, Cumhurbaşkanı seçildikten ve 15 Temmuz girişiminden kurtulduktan sonra Erdoğan’la “devlet” arasında geçmişte olduğu düşünülen çatışma sona ermişti. Türkiye’nin yönetimine “dışarıdan” bir aday olarak seçilen Erdoğan eskiden müesses nizamın alternatifiydi belki, ama bu görevde kala kala müesses nizamın bizzat parçası oldu. Atatürk açılımı da basit bir oy avcılığı değil, devletin en önemli makamının gerektirdiği bir söylem, kutuplaşan toplumda yumuşama yönünde bir adımdı. Toplumda ulusalcılık dalgası yeniden yükselirken devlet söylemiyle siyasetçi refleksi denk düşmüştü aynı zamanda.

Ancak Türkiye her normalleşmeye başladığında çıkan engeller gibi Atatürk açılımının ardından da tuhaf gelişmeler yaşanmaya başladı. Erdoğan’ın Atatürk açılımı rahatsızlık vermeye başladı.

TANIDIK PROVOKASYON

28 Şubat’ı hatırlamamak mümkün değil. Askerin devreye girmesine kadar toplumun sinir uçlarıyla oynanmış, Hasan Mezarcı ve Şevki Yılmaz gibi marjinal karakterler, Aczmendi tarikatı haberleri medyada ya rating şuursuzluğundan ya da belli bir emirle büyütülmüş ve laikler arasında ciddi bir endişe patlaması yaşanmıştı. Kara listeler, yaklaşan İslamcı tehlikesine karşı toplumun alarma geçirilmesi, manşetlere şeriat yanlılarının öcü olarak taşınması, kolayca kapatılacak olayların haddinden fazla abartılması toplumu kısa sürede germeye yetti.

Türkiye’nin dokunulmazları arasında olan Atatürk aynı zamanda çok kolay sömürülebilecek bir mesele. Her türlü provokasyonu Atatürk bahane edilerek tezgahlamak mümkün. Nitekim, FETÖ’nün 15 Temmuz’daki amacı da bu hassasiyeti sömürerek orduyu gaza getirmekti. Bildirilerden de anlaşıldığı gibi eğer girişim başarılı olsaydı “Atatürkçü darbe” süsü verilecek, toplumsal bir mutabakat (tıpkı 12 Eylül gibi) sağlanmış gibi görünecekti ele güne karşı. Ordudaki subaylar sosyal medyadaki muhalif hesaplar kadar kandırılmaya müsait değildi neyse ki, tehlike önlendi.

Başından beri 15 Temmuz’un asıl başarısının başarısızlığı olduğunu iddia ediyorum. Bu girişim toplumsal dinamikleri sınadı, ülkedeki siyasi iklimin darbeye uygunluğunu test etti. O günden bu yana hala darbenin arkasındaki güçler zemin yokluyor; darbenin illa orduyla yapılamayacağını da gösteriyorlar. Dolar, heykel, medya, Reza… Ne gerekirse…

Epey bir zamandan sonra ardı ardına, adeta bir merkezden düğmeye basılmış gibi ortaya çıkmaya başlayan Atatürk’e yönelik saldırılar da 15 Temmuz sürecinin bitmediğini gösteriyor. Erdoğan’ın Atatürk açılımını milat alırsak, o günden bu yana bir şekilde Atatürk hassasiyeti kaşınıyor. Olur olmaz marjinal karakterler ortaya çıkıyor, Atatürk’e saldırılar gündeme geliyor.

BU SALDIRILAR NEDEN ŞİMDİ BAŞLADI?

FETÖ’yle mücadelenin başladığı süreçte özellikle sosyal medyada yeni bir troll ordusu ulusalcı kesimi gaza getirmeye yönelik yayınlara başladı. Bu sahte hesapların ortak özelliği profillerinde Atatürk fotoğrafı ya da Türk bayrağı bulunması, genelde genç kız gibi görünmeleri, Sözcü okuru mesaj yazmaya çalışmalarıydı. Ancak çoğu birbirini takip edip paylaşan bu troll’ler söylem ve işleyiş biçimi, kullandıkları kimi kelimeler örgüt literatüründen çıkmaydı.

Amaçları Cambridge Analytica taktikleriyle yalan haberleri dolaşıma sokmaktı. Pek çok saf muhalifi de tavladıkları, kandırdıkları sır değil.

En son belinde baltasıyla Atatürk heykeline saldıran bir çarşaflı kadın görüntüsü düştü İnternet’e. Ne tesadüf ki saldırı anını görüntüleyen “amatör kamera” olayın başından beri oradaydı ve DHA üzerinden Türkiye’ye servis edildi bu “old skool” provokasyon. Önümüzdeki günlerde buna benzer başka provokasyonların da servis edileceğini bekleyebiliriz.

Atatürk’e hakaretten gözaltına alınanlara karşı özellikle FETÖ’ye yakın isimlerden “AK Parti’yi uyarıyoruz, 28 Şubat’ın yaptığını yapıyorlar” itirazı gelmesi de kaçınılmaz. Örgüt AK Parti’yi devletin değerlerinden uzaklaştırıp eskisi gibi ötekileştirmeye çalışırken siyasete yeniden egemen olma peşinde. Asıl bilinmezse bunu kimin adına yaptığı, örgütü kimin kullandığı ve Türkiye’nin 2019 sonrasında nasıl şekillendirilmek istendiği.

Bir ipucu dünkü Yeni Şafak’ta Hasan Öztürk’ün yazısında gizli. “Atatürk ilah değildir” cümlesini Twitter’da paylaşıma sokan, ulusalcıları da gaza getiren troll hesap ABD’nin Florida eyaletine kayıtlı. Belli ki bir şeyler dönüyor.