Böyle soru mu olur diyenler çıkacaktır! Onların hoşgörüsüne sığınarak sürdüreyim!
Salgını yeryüzü egemenliği için çatışan derin devletlerden birinin başlattığını yazıp çizenler de var!
Hatta, biraz daha ileri gidip gerçekte küresel salgın yok, ölüm sayılarında geçen yıla göre fark yok diyenlere de rastlamak olası!
Komplocuları ve görmezden gelicileri kendi küçük dünyalarıyla baş başa bırakmak en iyisi!
Aşıya karşı olup da durumun olumsuzluğu karşısında “susmak iyidir” diyerek pusuya yatanlar aşıyla ilgili en küçük olumsuz gelişmede sahne almayı sabırsızlıkla beklemekteler.
Aşı yaptırırım ama Alman, İngiliz ya da Amerikan olursa diyen “İngiliz sicimiyle asılmalı” anlayışındakiler ise ayrı bir alem. Konuyla ilgili en küçük yetkinlikleri olmadan bu konuda alabildiğine kalem oynatarak aşı karşıtlığı değil ama aşıya güvensizlik yarattıklarının ya farkında değiller. Ya da karizma sarhoşluğu gözlerini kör etmiş durumda!
Doktor unvanlı bir başkası ise Çinli firmanın rüşvetçiliğinden dem vurarak bu aşıyı yaptırmayın diyebiliyor. Bilgisizlik öylesine üst düzeyde ki, Biontech aşısının destekçisi Pfizer’ın 15 yıl kadar önce bir ilâç denemesi kapsamında Afrika’da rüşvet değil ama ölüm dağıttığından habersiz. Eski defterler karıştırılırsa hemen her şirketin geçmişinde oylumlu bir yazıya konu edilecek pek çok karanlık nokta bulunabilir.
Şu andaki sorunumuz küresel salgın!
Başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları salgın sürecinde özveriyle çalışmaktalar. O da yetmez! Hastalanmaktalar! Hatta, ölmekteler. Ölmek söz konusu olmasa bile bu yoğun ve ağır tempo daha ne kadar sürdürülebilir?
Aşı konusunda armudun sapı, üzümün çöpü diyenlerin yukarıdaki soruyu anımsamalarında yarar var!
Bir de bilimci kesilenler var!
Faz 3 çalışmaları tamamlanmamışmış…
Aşı tarihi bilinirse farklı yaklaşılabilir konuya!
Tarihte kısa sürede geliştirilen aşılardan birisi olan EBOLA aşısı bile çalışmaların başlamasından 5 yıl sonra ruhsat alabilmiş.
Küresel salgın ortamında sürenin daha da kısaltılabileceği öngörülse de en fazla 23 yıla geriletilebilir bu süreç.
Covid19 salgınında insanlığın bu kadar zamanı var mı?
Yanıt evetse, faz çalışmaları sindire sindire uzatılabilir.
Yanıt hayırsa “uzat kolunu dünya, uzat kolunu Türkiye” demekten başka çıkar yol bulunmuyor.
Salgın ortamında yerleşikleşmiş bilimsel süreçlerin de kısaldığına tanıklık ediliyor. Konuyla ilgili bilimsel yayınların kısa sürede paylaşılmasına benzer şekilde Covid 19 aşıları da hızla kullanıma sokuluyor. Elbette ruhsatlandırma yoluyla değil. İvedi kullanım izniyle.
Bugünkü ivedi koşullar altında sorulması gereken soru “aşı yaptıralım mı?” olmamalıdır!
İlle de bir soru sorulacaksa, bu “aşı yaptırmama hakkı olmalı mı?” olmalıdır.
İpe sapa gelmez gerekçelerle aşı konusuna olumsuz yaklaşanların yaşamın gerçeklerinden uzak oldukları kuşkusuzdur. Bu gibileri yaşamın gerçekleriyle tanıştırmak için bilmem ne yapmalı?
Covid19 hastalarının bulunduğu yoğun bakımlarda gözler önüne serilen manzaralar ve o ortamların birincil özneleri olan sağlıkçıların yürekler acısı görünümleri de akılları başa getirmeye yetmiyorsa çaresiziz demektir!
Bu anlamsız ve gereksiz tartışmaların aşı reddi değil ama aşıya güvensizlik yarattığı yapılacak kamuoyu araştırmalarıyla ortaya konabilir. Aşıdan başka umara uzak olan insanlığın içinde bulunulan koşullarda aşıyla ilgili tartışmaları özenli yönetmesinde yarar olduğu kuşkusuzdur.
Yazının başlığı da olan soruyu yanıtlayabildiysem ne mutlu!